31 Mart 2010 Çarşamba
Murat Bardakçı'dan Girit hususunda...
Murat Bardakçı Girit hususunda 12 Kasım 2000 Tarihli Hürriyet Gazetesinde şunları yazmaktadır. “114 Yıl önce Girit’i verdik ama Avrupalı Olamadık: Yunanistan’ın “Yunanca konuşulan her yeri sınırları içine katma” sevdası yüzünden Balkanlar’daki Osmanlı topraklarında peşpeşe huzursuzluklar yaşandı. Asıl büyük sıkıntı, nüfusunun üçte biri Müslüman, geri kalanı Ortodoks olan Girit’teydi: Hacı Mihail önderliğindeki Giritli isyancılar, 1886’nın 2 Eylül’ünde adayı “Yunanistan’a ilhak ettiklerini” açıkladılar.(...) İsyancılar Girit’in Müslüman halkını kılıçtan geçirmeye başladılar ama hadise dünyaya “Türkler Hıristiyanları kesiyorlar” diye yansıtıldı”.
Yayınlanan bir tebliğde: “İnsanlık, medeniyet âlemi!.. Biçare Giritliler’e yardım elinizi uzatınız!... O zavallıların mal ve can emniyeti tehlikeler altındadır. Her gün binlerce Hıristiyan öldürülüyor. Eğer Girit Hıristiyanları’nın nasıl bir sefalet nasıl bir felaket içinde bulunduğunu görürseniz, merhametli kalbinizi kanlanır, gözyaşlarınız damlar. Şimdi, türlü işkence altında can çekişen ve hayatlarını feda ile hepimiz için kutsal olan Yunanlılığın vefalı kucağına can atmak isteyen Hıristiyan kardeşlerimize imdat ve yardım edelim!..” deniyordu. Olayları tamamen ters aksettiriyorlardı. Oysa ölen, öldürülen Türkler, öldüren, mal ve cana el uzatan Rumlar’dı. Propaganda, Hıristiyanlık davasının altında yavuz hırsız, ev sahibini bastırıyordu ( İhsan Ilgar, Girit’i Nasıl Kaybettik, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı:5, Haziran 1970. 81-82.).
Türkiye ise bugünlerde olduğu gibi o sıralarda da “Avrupalı olmaya çalışmakla” meşguldü. 1856’nın 30 Mart’ında imzalanan Paris Antlaşması’nın yedinci maddesi Osmanlı Devletini kağıt üzerinde de olsa “Avrupalı” yapıp toprak bütünlüğünü garanti altına alıyordu ama herşey laftaydı. Türkiye’nin Avrupalılaşma çabasının her aşamasında Girit meselesiyle karşı karşıya kaldı. Ve tek bir çözüm gösterdi: “verip, kurtulmak!..” Onlar Giriti’i bırakın” diye dayatıyor, Türkler de “vermeyiz”.. Hani toprak bütünlüğünü garanti etmiştiniz ya?” diyordu”.
1866 yılında Paris’te bulunan Etniki Eteryacılardan Kallegris yeni bir isyan programını Girit’te yürürlüğe koydu ve 2 Eylül 1866’da Girit’in Türkiye’den ebediyen ayrıldığını ve Yunanistan’la ebedi olarak birleştiğini” ilan ediverdiler (Beria Remzi Özoran, A.g.m.s.101.).
1974’de Kıbrıs için savaşa giren Türkiye 1897 yılında da Girit yüzünden Yunanistan ile savaşmıştı. 1897 yılında Etniki Eterya’nın özellikle Girit’teki kışkırtmaları ve tahrikleri üzerine Ethem Paşa komutasındaki Türk kuvvetleri harekete çekerek Yunan ordusunu yenip Atina kapılarına dayanıyor. Rusya ve diğer devletler araya girerek savaşa durduruyor. Savaşı Türkler kazanmasına karşın zararlı çıkan Türk tarafı olmuştu. David Thomson’un belirttiği gibi “Bu sefer de savaşı kazanan bir devlet barışı kaybetmişti” ( David Thomson, Europe Sınce Napoleon, Londra 1962, s.,436.).
1908’de Girit Meclisi Yunanistan’a iltihak kararı verince Türkiye’nin elinde yapacak çok şey kalmayacaktı.
Yunanlılar Girit için 90 yıl sabırla taktik değiştirerek mücadele etmişler ve neticesini almışlardır. Şimdi aynı oyunlar Kıbrıs için de oynanmaktadır. Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmak isteyen ve bu maksada ulaşmak için her vasıtayı meşru sayan bir zihniyet ile karşı karşıya bulunduğumuz realitesini unutmamak mevkiindeyiz. Aksi takdirde tarih bizi affetmiyecektir ( H. Fikret Alasya, Kıbrıs ve Beşli Görüşmeler, Türk Kültürü Dergisi, Sayı:112. Yıl: X, s.,261.).
ALINTI
Yayınlanan bir tebliğde: “İnsanlık, medeniyet âlemi!.. Biçare Giritliler’e yardım elinizi uzatınız!... O zavallıların mal ve can emniyeti tehlikeler altındadır. Her gün binlerce Hıristiyan öldürülüyor. Eğer Girit Hıristiyanları’nın nasıl bir sefalet nasıl bir felaket içinde bulunduğunu görürseniz, merhametli kalbinizi kanlanır, gözyaşlarınız damlar. Şimdi, türlü işkence altında can çekişen ve hayatlarını feda ile hepimiz için kutsal olan Yunanlılığın vefalı kucağına can atmak isteyen Hıristiyan kardeşlerimize imdat ve yardım edelim!..” deniyordu. Olayları tamamen ters aksettiriyorlardı. Oysa ölen, öldürülen Türkler, öldüren, mal ve cana el uzatan Rumlar’dı. Propaganda, Hıristiyanlık davasının altında yavuz hırsız, ev sahibini bastırıyordu ( İhsan Ilgar, Girit’i Nasıl Kaybettik, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı:5, Haziran 1970. 81-82.).
Türkiye ise bugünlerde olduğu gibi o sıralarda da “Avrupalı olmaya çalışmakla” meşguldü. 1856’nın 30 Mart’ında imzalanan Paris Antlaşması’nın yedinci maddesi Osmanlı Devletini kağıt üzerinde de olsa “Avrupalı” yapıp toprak bütünlüğünü garanti altına alıyordu ama herşey laftaydı. Türkiye’nin Avrupalılaşma çabasının her aşamasında Girit meselesiyle karşı karşıya kaldı. Ve tek bir çözüm gösterdi: “verip, kurtulmak!..” Onlar Giriti’i bırakın” diye dayatıyor, Türkler de “vermeyiz”.. Hani toprak bütünlüğünü garanti etmiştiniz ya?” diyordu”.
1866 yılında Paris’te bulunan Etniki Eteryacılardan Kallegris yeni bir isyan programını Girit’te yürürlüğe koydu ve 2 Eylül 1866’da Girit’in Türkiye’den ebediyen ayrıldığını ve Yunanistan’la ebedi olarak birleştiğini” ilan ediverdiler (Beria Remzi Özoran, A.g.m.s.101.).
1974’de Kıbrıs için savaşa giren Türkiye 1897 yılında da Girit yüzünden Yunanistan ile savaşmıştı. 1897 yılında Etniki Eterya’nın özellikle Girit’teki kışkırtmaları ve tahrikleri üzerine Ethem Paşa komutasındaki Türk kuvvetleri harekete çekerek Yunan ordusunu yenip Atina kapılarına dayanıyor. Rusya ve diğer devletler araya girerek savaşa durduruyor. Savaşı Türkler kazanmasına karşın zararlı çıkan Türk tarafı olmuştu. David Thomson’un belirttiği gibi “Bu sefer de savaşı kazanan bir devlet barışı kaybetmişti” ( David Thomson, Europe Sınce Napoleon, Londra 1962, s.,436.).
1908’de Girit Meclisi Yunanistan’a iltihak kararı verince Türkiye’nin elinde yapacak çok şey kalmayacaktı.
Yunanlılar Girit için 90 yıl sabırla taktik değiştirerek mücadele etmişler ve neticesini almışlardır. Şimdi aynı oyunlar Kıbrıs için de oynanmaktadır. Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmak isteyen ve bu maksada ulaşmak için her vasıtayı meşru sayan bir zihniyet ile karşı karşıya bulunduğumuz realitesini unutmamak mevkiindeyiz. Aksi takdirde tarih bizi affetmiyecektir ( H. Fikret Alasya, Kıbrıs ve Beşli Görüşmeler, Türk Kültürü Dergisi, Sayı:112. Yıl: X, s.,261.).
ALINTI
Girit Meselesinde 1908-1913 Yıllarında Yaşananlara Genel Bir Bakış
Akdeniz’de stratejik bir mevkide yer alan Girit üzerindeki gelişmeler tarih boyunca bölgede hakimiyet kuran devletlerin politikaları çerçevesinde şekillenmiştir. Başka bir ifade ile Osmanlı Devleti’nin, siyasi ve ekonomik alandaki güçsüzlüğü sebebiyle, Girit Sorunu’nun tarihi gelişimi, Şark Meselesi’nde rol oynayan devletlerin politikalarına bağlı kalmıştır.
1669’da Türkler tarafından fethedilen Girit, fetihten sonra idari açıdan olduğu gibi ekonomik açıdan da ayrıcalıklı bir yapıya kavuşturulmuştur. Ada’daki Osmanlı hükümranlık haklarının devletlerarası ilişkilerde tartışma konusu olmaya başlaması, 1821 tarihinde Mora’da çıkan Rum isyanı sonrasında İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteği ile 1830 yılında Yunanistan’ın kurulması ile başlamıştır. Bu tarihten sonra Yunanistan’ı kendi emperyalist çıkarları için kullanmaya çalışan Avrupa devletleri, Girit’te çıkan Rum isyanlarına müdahalede bulunmaya başladılar. Bu durum, Girit Sorunu’nun Şark Meselesi’nin bir parçası haline gelmesine yol açtı.
ALINTI
1669’da Türkler tarafından fethedilen Girit, fetihten sonra idari açıdan olduğu gibi ekonomik açıdan da ayrıcalıklı bir yapıya kavuşturulmuştur. Ada’daki Osmanlı hükümranlık haklarının devletlerarası ilişkilerde tartışma konusu olmaya başlaması, 1821 tarihinde Mora’da çıkan Rum isyanı sonrasında İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteği ile 1830 yılında Yunanistan’ın kurulması ile başlamıştır. Bu tarihten sonra Yunanistan’ı kendi emperyalist çıkarları için kullanmaya çalışan Avrupa devletleri, Girit’te çıkan Rum isyanlarına müdahalede bulunmaya başladılar. Bu durum, Girit Sorunu’nun Şark Meselesi’nin bir parçası haline gelmesine yol açtı.
ALINTI
GEBZE GAZETESİ'NDEN ALINTI/GİRİT İSYANLARINDA İNSANLIK VAHŞETİ
Girit İsyanlarında İnsanlık Vahşeti
Girit'e 1341'de ayak bastık. Girit'in tümüyle fethi ise 1645 yılına rastlar. Kıbrıs'ta olup bitenleri anlamak için
2008
Girit'e 1341'de ayak bastık. Girit'in tümüyle fethi ise 1645 yılına rastlar. Kıbrıs'ta olup bitenleri anlamak için Girit'te olanları bilmemiz lazım. İlk Girit isyanı Rusların tahrikiyle 1770'de patlak verir. 1820 Mora İsyanı'yla (ki Patrik'in karıştığı ve asıldığı ve hâlâ Kin kapısı olarak duran olayın olduğu tarih) birlikte Rumlar Girit'i de ayaklandırır. Bu isyanlarla Yunanistan devleti kurulur ve kurdurulur. İsyanların arkasında, İngiltere, Fransa ve Rusya (şimdiki ABD-AB-İsrail gibi) vardır.
Tarihler 1866 ilâ 1869 yılları arasında Akdeniz'de mühim bir ihtilâlden bahseder. Bu olay Girit İsyanıdır. Osmanlı İslâm devletinin Donanmayı şahanesinin de bir manada o devre ait icraatıdır dersek hata etmiş olmayız.
Süleyman Paşa'nın, Osmanlı İslâm devleti namına Mevlid müellifi Süleyman Çelebi Hz. lerinin: “Velâyet gösterip halka suya seccade salmışsın/Dest-i takva ile Rumeli'n almışsın” dediği tarihlerdeki 1354'ün akabinde başlayan Rumeli toprak fetihleri, bu günkü Yunanistan'ı teşkil eden Rumların ve arazilerinin bu fetihler silsilesi içinde Osmanlı devletince dâr'ül İslâm yapılmasıdır.
Bu topraklar ve Rum ahali, Müslümanlığın adalet tevziinden müstefit olup, birinci sınıf vatandaşın da fevkinde hür ve müreffeh bir hayat sürmüş olduğu insaf sahibi Rumlar tarafından da itiraf olunmaktadır. 1789 Fransa ihtilali ile etnik ayrımcılığın ve din düşmanlığının temelleri atıldı. Nihayetinde kopan ihtilâl bütün taçlı yönetimlere te'sir etti. Nitekim Avrupa'daki bütün hanedanlar bir sarsıntıya maruz kaldılar. Bu durumdan Osmanlı devleti bir endişe duymadı. O sırada da Osmanlı tahtında 3. Selim gibi Avrupa'yı çok iyi takip eden bir padişah vardı. İşte Yunanistan bütün küçük prenslikler gibi Osmanlı ülkesinde yaşarlarken, Rusya'nın üzerine aldığı Ortodoks mezheplileri koruma plânı içinde bu prensliklerin de bağımsızlık istemelerini teşvik ettiği gibi yardımlarını da esirgemeyeceğini dile getirmeye başladığı görüldü. Yunanistan'da yaşayan aydınlar bağımsızlık şarkılarını terennüme başladılar. Nitekim 1822'de Yunan İstiklâlinin ilânı gerçekleştirildi.
*1841'de Girit'in asayişi bozuldu.
Yunanistan Krallığına seçilen Bavyera Kralının oğlu Oton, bu makamı Yunanistan'ın genişletilmesinin şartını benimseyerek 7 Mayıs 1832'de üzerine almıştı. Ertesi sene Yunanistan'ın Kuzeyindeki sınırı Golos-Narda hattına çıkarılıp, Asporatların bir kısmı da ilhak edilmek suretiyle Yunanistan'ın biraz daha büyütülmesi sağlanmıştı. Oton selefi gibi Nabistlere dayanmaktaydı. Memleketin vaziyeti ise hâmi devletlerden her hangi biriyle iyi geçinip diğerlerini gücendirmeye müsait değildi. Osmanlı idâresinde kalan yerlerin Yunanistan'a ilhakından söz ediliyor yalnız, yedi Yunan adası hiç bahse konu edilmiyordu. 1841'de Girit'in asayişi bozuldu. Girit Rumları hedef olarak Yunanistan'a iltihak etmeyi göze almış ve bunu temin için de isyân etmişti.
Mahalli hükümetin idâresizliğine karşı, tabii bir muhalefet şeklinde kabul edildi. 1848 ve 1849'da Yedi Yunan adası da ihtilâl içinde kaldı. Bu da Yunanistan'a katılmayı temin propagandasının görülen bir tezahürüydü. Aleksandr Mavro Kordato 1848'de yani yedi ada isyanının başladığı sıralarda bir siyasi program çıkarıp Yunanistan'a ilhakı lâzım gelen kaynakların listesini yaptı. Lord Palmerston politikasının mürevvici geçinen bu diplomat Teselya, Epir ve Makedonya ve de Girit Adasını saymakta, o da öbür 7 ada'yı söz konusu etmemekte idi. İngiltere'ye istinat eden bir partinin programına girmek, Girit ihtilâl komitesine sadece kuvvet vermeyip cesaret aşılayacak ve taşkınlığa sevk edecekti. Bu konuda ayrıca Rusya'dan da kuvvet ve talimat alıyordu Mavro Kordato.
*Kırım Harbi'nde Girit
Kırım Harbi esnasında Kral Oton müşkül mevkide kaldı. Çünkü Yunan himayecisi İngiltere ile Fransa Osmanlı devletinin müttefiki olmuş ve de Çarlık Rusya'sına karşı harp etmekteydiler. Yunanistan, İngiltere ile Rusya arasında kalmıştı. Hangisini tercih etmeliydiı Bu hususta Rusya Kral Oton'u kendi tarafına celp etmeye muvaffak oldu. Bunun karşılığında İngiliz ve Fransız filolarından Pire limanına asker çıkarıldı ve Atina işgal edildi. Bu tazyik iki buçuk yıldan ziyade devam etti.
Kral Oton bütün bunlara rağmen Rus fırkasının çok güçlü olmasından dolayı Çarlığa sadık, bununla beraber İngiltere ve Fransa'ya da muhalif kalmaya devam etti. Rusya; muvaffak olsaydı, Yunanistan çok şey kazanacaktı. Hâlbuki harbin neticesinde Nabistler umduklarını bulamadı. 1861'de İtalyan harbinde büyük şöhret kazanmış olan Garibaldi ile müzakerelere girişti. Bu müzakerelerin esasını Garibaldi kumandasında bir İtalyan gönüllü Alayının Yunanistan'a girmesi teşkil etti.
Danimarka kralının oğlu Corc, Yunanistan krallığına 9/3/1861'de seçilmiş oldu. Yeni Kral 1. Corc, Yunanistan'a yedi ada'yı hediye getiriyordu. İngiliz diplomasinin, Nabistler fırkasını yere sermiş olduğunu görüyoruz ve İngiliz taraftarı partiyi işin başına geçirmişti. Yunanlıların hesaplarına göre ilhak sırası Girit Adasına gelmiş oluyordu. İhtilâl komitesi Girit adasındaki Rum çoğunluğu tahrik etmek suretiyle çıkardığı olaylar neticesinde emellerine nâil olacağı kanaatini taşıyordu. Bunu sağlamak için her yerde cemiyetler ve dernekler teşkil edilerek, gönüllüler kaydedilmeye, yardım toplanmaya başlanıldı.
Girit'de Türk Filosu.
1. Corc' un, Rus Çarlık hanedanına mensup Grandüşes Olga ile izdivacı dedikoduları Rus'ların Girit Adasını, Olga'nın çeyizi olarak Yunanistan'a vereceğine dair havadis ortalığı kapladı. Rusya Avusturya savaşları sonunda Avrupa'da ortaya çıkan vaziyet, Fransa ve Avusturya'yı, Rusya'ya rahatsızlık vermeye mecbur ettiği gibi İngilizler de doğu tarafındaki üs'lerine tarafsız bir görüşle baktığından Rusya'nın hedefi Yunanistan meselesine hâkim oldu. Memleketteki fikir cereyanlarını temizlemekle beraber Romanya konsolosu Gergedenof vasıtasıyla Girit'teki isyan eğilimlerine kuvvet vermeye başladı. İsyandan evvel Türk filosu Girit isyanının husule geldiği 1866 senesinin hemen başında Türk filosunda şu gemiler bulunmaktaydı.
1840 yapımı Peyki Zafer, 1855 yapımı Sinop Fethiye, 1857 yapımı Reşadiye, 1858 yapımı Tosya, bu saydıklarımız 3100 ilâ 3500 tonluk gemiler olup her birinde 33'er top ile donatılmıştı. Altı kıta uskurlu ahşap fırkateyn, Muhbir-i suru 1850 yapımı, 1860 yapımı Hüdavendigâr, Mahsuraziz 1861 yapımı, Gemlik Ertuğrul ve Keyvan-ı Bahri 1863 yapımı İstanbul'da, Selimiye 1865'de İstanbul'da yapılmıştır. Bunların 1.'si 1472 tonluk gemi olup, 3 adet 38 adet küçük top ile teçhiz edilmişti. Diğer üçü 2200/2800 tonluk olup her biri 20'şer librelik 32 topla silahlandırılmıştı. 4717 tonluk bir firkateyn olan altıncısı kuru tekne hâlinde bulunuyordu. Silahlar takılmaya başlanıldıysa da, işlem tamamlanamadı bundan dolayı da filoya iltihak edemedi.
* Osmanlı Donaması ve Limanlar.
Bunun için uskurlu ahşap fırkateyn hakikatte beş kıta idi. 14 kıta uskurlu ahşap kuvvet filo, Sinop, Edirne, İzmir, Bursa, Seddülbahir, Osman Gazi, İlan-ı Bahri 1863 İstanbul diğeri ise Utarit, İngiltere, 1863'de İzmit'te Vietnam 1864'de bunlar 37 librelik sekiz ilâ on ikişer toplarla mücehhez 600 ilâ 800 tonluk gemilerdi. 25-30 geminin Talia, Fuat, Peyk-i Meserret, Rehber-i Tevfik, Mecidiye, Fevz-i Bahri, Eser-i Cedit, Sefer-i Bahri, Şevket -i Hayr, Eser-i Nüzhet, Sulhiye, Peyk-i Ticaret, Sürat, Süreyya, Hayreddin, Kılıc Ali; Zinet-i Derya, Tevfikiye, Kaptan-ı Derya, Neveser, Gemlik, Nimet, Konfide gemileriydi, bunlar doğrudan tersaneye bağlı olup, nakliye işlerinde kullanılmaktaydı. Kimilerinde iki ilâ altı adet top bulunmaktaydı. Tonajları ise; 150 ilâ 1100 ton arasında değişmekteydi.
Girit'de Rus Oyunu.
Sonralarıysa; İdare-i Aziziye, İdâre-i Mahsusa ve Seyr-i Sefain isimlerini almış bulunan Fevaid idâresinin de küçüklü, büyüklü vapurları bulunduğundan içlerinde uygun olanlar kullanılmaktaydı. 1866 senesinde filomuz bilfiil faaliyet halinde olarak 23 savaş gemisi, 25'de nakliye gemisinden mürekkepti.
Ne var ki; Girit'de Rusların iğfal edip kendilerini şişirip, silah ve teknik yardımlar yaparak tahrik etmekte olduğu bahse konu adanın yerli Rumları ve daha önce megalo idea gereği ada'ya gizlice soktukları Yunan palikaryaları, iki asırdan ziyade Osmanlının adalete riayeti, inançlarına ve hayatlarına asla müdahale etmeyerek huzûr içinde yaşayan ada ahalisini birbirine karşı yâni Müslümanlara karşı gayrimüslimleri harekete geçir-meye muvaffak olmuştu. Ruslar; neticeten ada'yı bir isyana kalkışmaya razı etmiş bilfiil ihtilâl ateşini tutuşturmuştu.
* Donanmanın istasyonları
Adalar denizi de denilen Ege ve Akdeniz'in bazı limanlarında tespit edilmiş istasyonlarımız şöyle idi: Girit'de; Peyk-i Zâfer, Rehber, Selânik'te; Âkka, Golos'ta; Şevketnüma, Pire'de; Sinop, İzmir'de; Muhbir-i Sürûr, Ayvalık'da, Boyana, Midilli'de Tâir-i Bahri, Sisam' da; Sünne korveti, Rodos'da İskender, Preveze de; Peyk-i Şevket, Bar'da; Beyrut ve de Edirne gemilerimiz bulunuyordu. Donanmanın başkumandanlığı hazarda olsun, seferde olsun Kaptan paşa'nın uhdesindeydi. Girit isyanı çıktığında bu makam Adile Sultan'ın zevci Damat Mehmet Ali Paşa üzerindeydi. 1840 senesinde liva yâni Tuğamiral olan Mehmet Ali Paşa, denizcilik sınıfını seçtiğinden vazifelerde ve rütbelerde damat olması hasebiyle de çabuk yükseldi. Devlet hizmeti boyunca bir kere sadrazam olmuş, iki defa Seraskerlik makamına geçmiş ve beş seferde kaptanıderya olarak bulunmuştu. Sultan Aziz, Eniştesi Mehmet Ali Paşayı 6. defa kaptanıderya yapmak suretiyle bahriyenin başına getirdiğinde takvimler 1866 senesi Nisan ayını gösteriyor, kaptanıderya 53 yaşın verdiği tecrübelerle dolu, zengin, güçlü, muktedir bir şahsiyet idi.
*Girit isyanı öncesi
Avusturya ile İtalya'nın savaşa tutuşması, savaşın genişleyeceği korkusu önceleri Avrupa'da endişelere sebep teşkil etmiş öte yandan Bosna-Hersek ile Eflâk ve Buğdan'da gerginlik hissedilir mertebedeydi.
* İlk tedbirler ve isyan
Bilindiği gibi Osmanlı devlet idâresinde, azınlıkları bir emanet olarak görmesinden doğan, hassas ve iyi niyetli bir yaklaşım yer almıştır. Bunu temin için zaman zaman gayrimüslimlerin çok olduğu yerlerde o cemaatin isteklerini ehemmiyetle kaale alır ve onlarla istişâre ederek, bir idâre tarzına girerdi. İzmirli bir mühtedi olan Hekim İsmail Paşa, 6 yıldır Girit adasında vâli idi. Mekteb-i Tıbbiye tahsili sonrasında elinden tutanlar olmuş ki, evvelâ eczâne müdürü daha sonra baştabip olmuştu. Sultan Abdülmecid devrindeki meşhur sünnet düğününde şehzadeleri bizzat Hekim İsmail Paşa sünnet ettiğinden hem itibarı ziyadeleşmiş hem de ûla evvelliğine yükseltilmişti.
1847'de hem vezir ve de Yanya Vâliliğine nasb edilmiştir. Hemen peşinden Nafia (Bayındırlık) Nezaretine tâyin olundu. Böylece mühtedi İsmail, hem paşa, hem vâli, hem de recul-i devlet yâni Osmanlı kabine üyeleri arasında yer almıştı. Abdülmecid Hânın hayatı boyunca defalarca nafia ve ticaret nazırlıklarına getirildi. 1860 tarihinde Osmanlı tahtına oturan Abdülaziz Hân, İsmail Paşayı, Girit'e vâli olarak göndermişti. Kökeninde Rumluk ve Hıristiyanlık anlayışı bulunan Hekim İsmail Paşa'nın, Girit ahalisine yapmakta olduğu vâliliğin 6. yılında ada'da yaşayan Rumların hayat tarzını, tercihlerini ve siyasal düşüncelerini bilmesi ve tâkip etmesi icâb ederken, bunda ne derece gayret gösterdi bilemiyoruz. Vâli olmadan evvelki görevleri olan nâzırlık görevlerini daha nâfi olduğu yoksa vâlilik vazifesinin miı Ülkemize faydalar getirdiği hususunda karar kılmak hayli müşküldür.
* Girit'de; Yunan-Rum ihtilâl komitesi
Girit'de yaşama şansı bulmuş ve genişlemekte muvaffak olmuş bulunan Yunan-Rum ihtilâl komitesinin başı Hacı Mihal, yıllarca yaptığı fesatlıklarla Girit Adasını patlamaya hazır bir bomba haline getirdiğini bizim Hıristiyanlıktan mühtedi vâlinin fark etmesi ve bunları önleyecek tedbirleri almaması anlaşılacak gibi değildir.
Ne var ki; “Girit İhtilâli” adlı kitabının 8. sayfasında Ali Haydar Emir Alpagut: “Şu muhakktır ki; Hekim İsmail Paşa'nın Girit Rumlarının hazırlıklarındaki vüs'at (genişlik) ve ciddiyeti tam vaktinde ve lâyık olduğu katiyetle hükümete bildirmedi ancak 1866/Nisanın'da Bâbıâli'ye bir tahrirat gönderip, ada ahvalinin nezaketinden bahsederek sahilleri karakol yapmak üzere bir büyük ve üç küçük müsellah (silahlı) vapur istedi.
Bu tahrirat Babıâli'den Kaptan paşalığa havale edildiği zaman pek tabii olarak Anadolu filosunun, Suda'yı hareket merkezi yapacağı ve o halde ayrıca gemi tahsisine lüzum kalmadığı, cevabı verildi.” demektedir.
*İsyanın idareten halli
Sifakya'nın zabtı ihtilal kuvvetini en metin ve sarp olan müdafaa mıntıkasından mahrum etmişti. Erkadi'nin tahribi ise dış yardımların da yolunu kesmiş oldu. Abluka işleri adanın güney sularında da ciddi bir şekle girmiş olduğundan kaçakçılık hemen durdu. Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa ile Deniz Kuvvetleri Kumandanı Vesim Paşa pek güzel anlaşmışlardı. Bu iki müşir'in birlikte götürdükleri harekât neticesi olarak Girit İsyanı, dağınık çetelerin müsademeleri hâline dönmüştü.
Kırkar-ellişer kişilere ayrılan asiler, adanın her tarafında saf tutmuşlar Rumlardan henüz isyana katılmamış olanları çeşitli tehdit metodları kimisini de, feci işkencelere tâbi tutarak yanlarına çekmeye gayret gösteriyorlardı. Ancak görülen, bu gayretlerinin sonuç alınacak gibi olmadığıydı.
Kara cephesinde ise büyük harekâtlara lüzum kalmadığı gibi deniz cephesinde de tam tersine herkesin dikkatini çekebilecek bir faaliyet görüldü. Yeni gelen Osmanlı birlikleri karaya çıkartılıyor, nöbetten gelen ablukadaki bir gemi istirahat için burada kalıyordu. Patlayan havadan kaçan, Fransız, Rus ve İngiliz gemileri de burada barınıyordu. Esasında liman tahkim edilmiş olmayıp savunma mekanizması da yoktu. Bir ara Yunan gemilerinin korsan olanları Suda önlerinde yatan gemilerimize gece saldırısı yapacakları haberi alındı.
O sırada da Osmanlı-Yunan münasebetleri büyük bir kriz içine girmişti. Her iki taraf sınır boyuna asker yığmış olduğundan harbin başlaması adetâ bir gün mesafesi halinde idi.
*Mahmudiye zırhlısının sevki
Kumanda meclisi doğruca Girit sularına gelecek olan iki vapura karşı bir taarruz ihtimalini düşünerek, Malta adasına iki bölük askerle bir harp gemisi göndermesini 25/Aralık/1867'de Vesim Paşa'ya emretti. Mahmudiye zırhlısının sevki kararlaştırıldı. Ne varki vapurların hareketi haylice gecikecekti.
Devletlerin fiili müzaheretlerine, Yunanistan'ın kendisi için felâketi mûcip olacak bir harbi göze alacak derecede ileri giden yardımlarına ve ihtilâlcilerin kara ve deniz alanlarında devam eden gayretlerine rağmen tenkil harekâtı askerî noktai nazardan başarıya ulaşmıştı.
Ada'ya sükûn ve asayişin iâdesi için son ve kısa bir hamle kâfi idi. İş bu safhaya girince Rusya ve Fransa'nın meseleyi politik olarak diplomasi yoluna kaydırmaya kalkıştıkları görüldü. İstanbul'da elçileri siyasi girişimleri uygulamaya koyulurken, Girit'te de ecnebi filoların davranışları ve müdahaleleri dostane olmayan bir tarza vardı. Meselâ: Akdağ(Asprono)mağaralarına iltica eden asilere karşı Ömer Paşa, Jeneral Polisiyenin Cezayir'de kullandığı tedbire baş vurmak istediği zaman Fransa filo kumandanı Liva Amiral Simon: 'Böyle bir şey yapılırsa Hanya'yı topa tutacağım!' şeklindeki düşüncesini Vesim Paşa'ya bildirdi.
buradad
* Kandiye de Rum Vahşeti.
Kocaları eşkıya tarafından vahşiyâne işkencelerle şehid edilmiş beş-on Müslüman kadının, Kandiye'de bir kaç Rum'a gösterdikleri sert tepki üzerine, Rus filosu kumandanı Amiral Boradanof, bütün kuvetlerini Kandiye önüne toplayıp, vâliliğe çok şedit bir lisanla kaleme alınmış ultimatom keşide etti. Şehir feci bir tahribata mâruz kalmaktan zor kurtarıldı.
Girit'in, Yunanistan'a ilhakı için, 2. bir Navarin lâzım geldiği açıkça söyleniyordu. Çengeloğlu Tâhir Paşa'nın düştüğü tehlikeye mâruz kalmamak istediği halde Vesim Paşa'nın yalnız askerce değil, diplomatça da davranması icâb etmekteydi. Hâdise yavaş yavaş adı konulmamış bir mütarekeye doğru yol alıyordu. Girit için yapıbacak ıslahatın şekli kararlaştırıldı.
* Girit'de Vahşetin boyutu.
Sadrazam Âlî Paşa'dan başka Ticaret ve Nâfia nâzırı Kabulü, İstabl-i âmire müdürü Rauf Paşa, Hoca Mecid, Sisam Bey'i Karatodori, Kostaki Adosidis, Sava Efendiler, Türkçe kâtibi Mahmud Bey ile Fransızca kâtibi Şarl Mismer'den ve yaverlerden meydana gelen heyet, Sultaniye vapuru ile İstanbul'dan gelmekte idi. Dört gün sonunda Girit'e gelen heyet Hanya'da vâli konağına yerleşti. Devletleri temsil etmekte olanların vaziyetine dâir net bir tespit için sadrazamın Fransızca kâtibi Mösyö Şarl Mismer'in hatıratından bir kaç misal münâsib olacaktır.
*Mösyö Mismer Girit için ne diyor
Mösyö Mismer diyor ki: “..Fransa'nın Girit'de bir konsolosu vardır ki, başına şeritli bir asker şapkası, sırtına bir fânila ceket, ayaklarına uzun konçlu suvari çizmesi giyer. Omuzlarına püskülleri göğsüne açılan bir Suriye şalı atar elinde de dâima bir kamçı taşırdı.
Bu adam tâyin edilen ilk mülakat saatinden 20 dakika sonra üstündeki o garip kıyafetiyle sadrazamı ziyaret etti. (İstidrat: Âlî Paşa çok ciddi bir devlet adamı olduğundan dolayı resmiyete pek önem verir idi. Bir defasında mabeyne gittiğinde bekletilmeden huzûru hümayuna alınmış. Ancak padişahın mutad kıyafeti yerine gayri resmi kıyafetle giyinik olduğunu gördüğünde hemen mabeynciye efendimiz daha hazır değilmiş, beni niçin huzura aldınız diye ifade-i meramda bulunmuş.
Tabii ki, Sultan Aziz burada kendisine tahmil olunan sitemi de anlamış, üstünü değiştirerek huzura kabulü yinelemiş. Görüyoruz ki kendi padişahının görüşmeye ciddiyet aksettirmediği intibaı veren kıyafetini değiştirmesi için azimkâr davranış gösterirken, sadrazam paşa yukarıdaki Fransız elçisinin bu sıra dışı ziyaretine nasıl katlanıyor biliyor musunuzı Dışa karşı gücün yetersizliğinin verdiği neticedir. Zaten Mösyö Mismer, notunda Âlî Paşa'nın bunu izah ettiğini anılarına koymuş. M. H) Mösyö Mismer:.
Elçinin gidişinden sonra Âlî Paşa dudakla rında ince bir tebessümle bana, diplomatı gördünüz müı dedi. Maksadım tezvir değil fikirleri tenvir olduğu için yabancı memleketlerde bulunduğum müddetçe dikkat ettiğim daha çirkin bâzı ahvâli sükût ile geçiyorum, fakat şurasını zikretmeden geçemeyeceğim ki, Fransa yalnız ve çürük emtia ihraç etmiyor, bâzen kendisini resmen temsil eden böyle kaba ve adî adamlar da çıkarıyor ki, bundan çok defa memleket (Fransa) mutazarrır oluyor. “
* Hüseyin Avni Paşa Girit'de
Âli Paşa, gerek Ömer Rüşdü Paşa'dan gerekse Vesim Paşa'dan kurtulmak istediği hissediliyordu. 1868 senesi Kasım ayında, Serdarıekrem Ömer Paşa filonun maharetsizliğini ve savaşın uzadığını bahane ederek istifasını verdi.
Hüseyin Avni Paşa 15/Kasım/1868'de Girit'e gelip vazifesine başladı. Alpagut merhum, ”Girit İsyanı ve Arkadi'nin Batırılışı” adlı çalışmasında işaret ettiği hususla devam ettirilen yanlışlıklara da nezaket içinde itirazlarını serdetmiş oluyor.
Şubat ayında Vesim Paşa da istifasını verdi. Tersâne memurluğu üzerinde olmakla Anadolu filosu kumandanlığını ifa etmekte olan Ferik Âmiral İbrahim Paşa, Kumanda Meclisi reisliğine, Deniz Fabrikalar Nâzırı Liva Âmiral Zihni Paşa tersane memurluğuna, muavini Miralay Said Bey fabrikalar nâzırlığına tâyin edildi. İbrahim Paşa zâten Girit'de idi. 20/Şubat'da Mahmudiye zırhlısına geçti. Hacı Vesim Paşa da İstanbul'a avdet etti.
Âli Paşa projesi mucibince Girit Vilâyeti evvelki gibi beş sancağa, 17 kazaya (ilçe), 50 nâhiye'ye 1108 karye(köy)ye taksim edildi. Vâli müşavirliklerine Hanyalı Hamit Bey ile Karatodori tâyin olundu. Türklerin yanına Rum, Rumların yanına Türk muavinler verilmek üzere sancak ve kazaların memur kadroları dolduruldu. Bu icraat 5 ay sürdü. Âli Paşa heyeti 9/Mart/1868'de Sultaniye vapuru ile İstanbul'a avdet etti.
* Girit isyanlarında Kaçakçılık artıyor
Girit isyanı ancak siyasi cephesiyle bastırılmıştı. Esasında yapılan iş görüntüyü kurtarmaktan ibaretti. Babıâli samimi bir düşünceyle projeyi yürütmeğe azimliyken, Yunan idealleri kendilerinde mündemiç olan fikri tâkip gereği Âli Paşanın bu seyahatinin getirdiği dönemi isyan lehinde yapılmış bir mütareke olarak telakki edip, alttan alta ihtilâlcilerini takviyeye yeniden koyuldular.
Teselya sahillerinde kaçakçılık çoğalmaktaydı. Leftehor sularında görülen Yunan bayraklı bir yelkenliden şüphe edildiğinden üzerine Osmaniye ve Orhaniye'yi göndermek veya birini olsun göndermek icab ederken bunu yapmadılar.
Girit'de sükunet vardı. Artık askeri harekât yapılmasına hacet yok deniyordu. Sanki Âli Paşanın ıslahat denemesi başarıya gidiyor gibiydi. Ancak bu görüntü çok geçmeden tutuşacak bir yangın öncesinin hazırlıklarını örten, aldatıcı bir maskeden başka bir şey değildi.
İki yüzlü politika sürdüren Yunanlılar bir taraftan güya Girit'de normale dönüldüğü hususuna kani olmuş Rum âilelerin ada'ya avdetlerine yardımcı olurken, gönüllüler adı altında megalo ideayı benimsemişleri kâh vapur, kâh yelkenliler ile ada ve Teselya eşkiyasını beslemekten geri durmuyordu.
*Girit'e silah taşınıyor.
24/Ağustos'da barut yüklü üç geminin, Selânik ve Aynaroz sularına gittiği görülüyor, Şadiye suvarisi bunu haber alınca Eser-ihayr kaçak geminin üstüne sevkedildi. Yakalandığında Selânik'e çekildi. Bunların içinde 577 vâril barut müsadere edildi. 6/Eylül'de Eser-ihayr, Aynaroz iskelesine yanaşmak isteyen Yunanlılara ait iki kayığı yakaladı Selanik'e getirip 108 fıçı barutu müsadere olunarak melânetleri önlenirken, 2 gün sonra Kostantin isimli bir Yunan Aleksandr ve Lazar kaptanların idaresindeki üç kayık, Aynaroz ve Aya Nomi iskelelerine yanaşırken Eser-ihayr bunların yakasına yapıştı. Selanik'e bunları getirip aradığında bunlarda da 670 varil barut çıkmış oldu.
Girit'e kaçak emtia ve insan götüren vasıtaların içinde Enosis ve Girit vapurlarıydı. Bilhassa Enosis, Erkadi'nin tahribinden sonra onun yerini doldurmuştu. Bu cüretli korsan 24/Eylül/1868 gecesi Muhbirisurur tarafından tarassut edilen Aya Rumeli sularına sokuldu. Tıpkı Erkadi gibi keşfedilip top atışına tutuldu. Fakat Gamsız Hasan Bey'in yerinde onun kadar kahraman bir zâbitimiz vardı. Ne varki; İzzettin vapurunun yerinde ise yolsuz, yelken döneminden kalma ahşap bir fırkateyn bulunuyordu.
Kaçakçılar bu mıntıkaya yanaşmak istedikleri için Sifakya-Ayakrikos sahasını en süratli gemilerimiz ile kontrol etmeliydik. Kumandan Arif Bey, Muhbiri Ayarumeli mıntıkasına memur etmekle zırhlı Mahmudiye yerine bu gemi ile Fevzibari vapurunu gönderen kumanda meclisinin bir yerine iki diye çocuk aldatırcasına söyledikleri lâfa cevap vermişti. Bakınız cevap ne kadar da pahalıya mâl oldu.
Karanlıkta bir kaç top atışı karşılıklı olarak yapıldıktan sonra Enosis, açıklara doğru yol verip karanlıklara doğru uzandı.
* Girit'de Siyasi ve askeri tedbirler
1868 senesi en ziyade deniz muharebe sahnelerine yılın son aylarında erdi. Girit'de kurulan yeni tarz idâreye râm olmuş, sâkin ve bağlı bir görüntü veren durumdaydı. Rum aileler evlerine dönüyorlardı. Sâhil kalelerine sığınmış olan Müslümanlar da akın akın iç taraflarda yer alan köylerine avdet ediyorlardı. Bütün bunlar basiret sahibi, ferasetlilere 1869'daki yangının kokusunu, duyuruyor, istihbarata vakıf olanlarsa çıtırtıları duymuyorlarsa da nereden başgöstereceği merakındaydılar.
Yunanistan hükümeti ise; plânları gereği harbi göze alan bir tutuma sokmuştu siyasetini. Teselya'daki çatışmalar sadece eşkıya ile değil Yunan askeri ile de olmaktaydı. Yine isyancılar Anadolu adalarına da, yayılmanın girizgâhını başlatmışlardı. Abluka filomuzun kaçakçı gemi yakalama performansı düştükçe kendine itimadı ziyadeleşen Enosis adlı gemi cüretini arttırıyor emtia, insanları nakle hız veriyordu.
1868/Aralığı'nda top, cephane ve de gönüllü yüklenmiş olduğu halde adanın ıssız bir yerine yanaştı, hamulesini ihraç etti. Fakat karada pusu kuran askerlerimiz aniden hücuma kalktılar ve bunların büyük bir kısmını telef etmeyi başarırken, Enosis topları indiremeden fi rara koyuldu. Artık görünen oydu ki; bu iş kılıçla hâlledilebilir.
Tedbirler, Hüseyin Avni Paşa'ya selahiyet vermek, ablukayı daha tesirli hâle sokmak, Anadolu adalarını isyanın sirayetinden muhafaza etmek. Bunlar karar altına alındıktan sonra tatbike geçildi ve ilk olarak Yunan hükümetine yazılı nota verildi,
24 Aralık 1868
Zırhlı gemilerimiz abluka filomuzun en çalışkan unsurları olduğunu bir daha sergilediler. Ferik İbrahim Paşa engin tecrübesiyle, parlak zekâsıyla ortaya koyduğu sevk-i idâre gerçek bir başkumandan olduğunun ispatını teşkil etmişti. Liva âmiral Hubart ile Komodor Mehmed, Arif ve Hüseyin Beylerin birliktelikleri zafere giden yolu pürüzsüz sağlayan işbirliği idi.
Miralay Arif Bey, Rumeli filosunun 2. fırkasının komodorluğuna naklolundu. Golos limanında durmakta olan Peykizafer gemisine forsunu çekerek gemiyi komodor gemisi olarak tensip etti. Tabii bu fırkanın takviyesi gerekmekteydi çünkü Selânik'teki Şadiye kalyonu ve bir kaç vapurdan mürekkep olması yeterli değildi.
Bu arada Anadolu filosu da bir reorganizasyona tâbi tutuldu. Biri Moralı İbrahim diğeri ise Hubart Paşa'nın komutasına verildi. Bunların fırkaları özellikle Girit ablukasını esas görevi olarak gerçekleştireceklerdi. Osmanlı devletinin siyasasında Kur'anî emir olan emaneti ehline veriniz düstûru her zaman her padişah döneminde yerine getirilmeye çalışılan hususiyettendir.
* Girit'de Çarls Hubart
6. Bukinhgam Dükünün 3. oğlu olan Agustos Çarls Hubart, 1822 Nisan ayının ilk günü Hampton'da dünyaya gelmiştir. 1835'de 13 yaşındayken denizcilik mesleğine intisab etmiştir. İngiliz donanmasında Post Keptin rütbesine kadar yükseldi. Bir abluka yarıcısı kumandanı olmak üzere Kuzey Amerika iç savaşında vazife almış ve 18 defa abluka hattını yarıp Çarlston'a cephane kaçırmağa muvaffak olarak haklı bir şöhretin sahibi oldu. Yeni bir vazifeye atanmak için beklerken İstanbul'a gezmeye geldi. Girit muhasarasında Erzak kaçıran Yunan gemileriyle başa çıkamıyordu. Muhasarada görev almak için Fuad Paşa'ya çıktı ve kabul edildi. (1867-1868)
Hubart, kumanda meclisi azalığına tâyininden dokuz ay sonra Aralık/1868'de Girit'e giderek Anadolu filosu 2. fırkasının kumandasını deruhde etmiştir.
Öte yandan Anadolu filosunun 3. fırkası aşağıdaki onüç gemiden teşkil olunacaktı. Bunlar: Nasr-ulaziz, Muhbirisürur fırkateynleri, Mansure, Merih, Zihaf ve Seddülbahir korvetleri, Peykişevket, Eserihayr, Esericedit, Musul, Seyyar ve Gemlik vapurları, Sünne korveti. Bu fırkanın vazifesi Türk adalarıyla Batı Anadolu sahillerini muhafaza etmekti.
* Miralay Hüseyin Bey Komodor oluyor
Komodorluğa tâyin edilen Miralay Hüseyin Bey, Nasrülaziz fırkateynine forsunu çekti ve aldığı talimat üzerine gemileri tevzie teşebbüs etti. Bu tâlimata göre Peykişevket ve Gemlik vapurlarının Akdeniz boğazında bırakılmaları Seddülbahir ve Eserihayr, Musul ve Seyyar vapurlarının Boğaz ağzından, Çeşme'ye, diğerlerinin oradan Rodos'a kadar uzanan sahilleri tarassuda sevk olunmaları lâzım geliyordu.
Halbuki fırkaya ithal olunan gemilerden Mansure korveti Cezair-i Bahrisefid, Seddülbahir korveti Aydın vâlisinin, Merih korveti Rodos mutasarrıfının ve Sünne korveti Sisam Bey'inin maiyetine memur edildiği gibi Peykişevket vapuru İstanköy Adasını muhafaza etmek üzere daha evvel oralara gönderilmişti.
Bu yılın içinde Fransa'da yapılmış olan Asarıtevfik fırkateyni ile Necmişevket, Asârışevket, Hıfzurrahman, Lûtfucelil korvetleri ve İngiltere'de yapılmış olan Avnillah ve Mûinizafer korvetleri İstanbul'a gelip zırhlı filomuza iltihak etmiş ve nakliye filomuz da dokuz vapur daha kazanmıştır.
ALINTI
Girit'e 1341'de ayak bastık. Girit'in tümüyle fethi ise 1645 yılına rastlar. Kıbrıs'ta olup bitenleri anlamak için
2008
Girit'e 1341'de ayak bastık. Girit'in tümüyle fethi ise 1645 yılına rastlar. Kıbrıs'ta olup bitenleri anlamak için Girit'te olanları bilmemiz lazım. İlk Girit isyanı Rusların tahrikiyle 1770'de patlak verir. 1820 Mora İsyanı'yla (ki Patrik'in karıştığı ve asıldığı ve hâlâ Kin kapısı olarak duran olayın olduğu tarih) birlikte Rumlar Girit'i de ayaklandırır. Bu isyanlarla Yunanistan devleti kurulur ve kurdurulur. İsyanların arkasında, İngiltere, Fransa ve Rusya (şimdiki ABD-AB-İsrail gibi) vardır.
Tarihler 1866 ilâ 1869 yılları arasında Akdeniz'de mühim bir ihtilâlden bahseder. Bu olay Girit İsyanıdır. Osmanlı İslâm devletinin Donanmayı şahanesinin de bir manada o devre ait icraatıdır dersek hata etmiş olmayız.
Süleyman Paşa'nın, Osmanlı İslâm devleti namına Mevlid müellifi Süleyman Çelebi Hz. lerinin: “Velâyet gösterip halka suya seccade salmışsın/Dest-i takva ile Rumeli'n almışsın” dediği tarihlerdeki 1354'ün akabinde başlayan Rumeli toprak fetihleri, bu günkü Yunanistan'ı teşkil eden Rumların ve arazilerinin bu fetihler silsilesi içinde Osmanlı devletince dâr'ül İslâm yapılmasıdır.
Bu topraklar ve Rum ahali, Müslümanlığın adalet tevziinden müstefit olup, birinci sınıf vatandaşın da fevkinde hür ve müreffeh bir hayat sürmüş olduğu insaf sahibi Rumlar tarafından da itiraf olunmaktadır. 1789 Fransa ihtilali ile etnik ayrımcılığın ve din düşmanlığının temelleri atıldı. Nihayetinde kopan ihtilâl bütün taçlı yönetimlere te'sir etti. Nitekim Avrupa'daki bütün hanedanlar bir sarsıntıya maruz kaldılar. Bu durumdan Osmanlı devleti bir endişe duymadı. O sırada da Osmanlı tahtında 3. Selim gibi Avrupa'yı çok iyi takip eden bir padişah vardı. İşte Yunanistan bütün küçük prenslikler gibi Osmanlı ülkesinde yaşarlarken, Rusya'nın üzerine aldığı Ortodoks mezheplileri koruma plânı içinde bu prensliklerin de bağımsızlık istemelerini teşvik ettiği gibi yardımlarını da esirgemeyeceğini dile getirmeye başladığı görüldü. Yunanistan'da yaşayan aydınlar bağımsızlık şarkılarını terennüme başladılar. Nitekim 1822'de Yunan İstiklâlinin ilânı gerçekleştirildi.
*1841'de Girit'in asayişi bozuldu.
Yunanistan Krallığına seçilen Bavyera Kralının oğlu Oton, bu makamı Yunanistan'ın genişletilmesinin şartını benimseyerek 7 Mayıs 1832'de üzerine almıştı. Ertesi sene Yunanistan'ın Kuzeyindeki sınırı Golos-Narda hattına çıkarılıp, Asporatların bir kısmı da ilhak edilmek suretiyle Yunanistan'ın biraz daha büyütülmesi sağlanmıştı. Oton selefi gibi Nabistlere dayanmaktaydı. Memleketin vaziyeti ise hâmi devletlerden her hangi biriyle iyi geçinip diğerlerini gücendirmeye müsait değildi. Osmanlı idâresinde kalan yerlerin Yunanistan'a ilhakından söz ediliyor yalnız, yedi Yunan adası hiç bahse konu edilmiyordu. 1841'de Girit'in asayişi bozuldu. Girit Rumları hedef olarak Yunanistan'a iltihak etmeyi göze almış ve bunu temin için de isyân etmişti.
Mahalli hükümetin idâresizliğine karşı, tabii bir muhalefet şeklinde kabul edildi. 1848 ve 1849'da Yedi Yunan adası da ihtilâl içinde kaldı. Bu da Yunanistan'a katılmayı temin propagandasının görülen bir tezahürüydü. Aleksandr Mavro Kordato 1848'de yani yedi ada isyanının başladığı sıralarda bir siyasi program çıkarıp Yunanistan'a ilhakı lâzım gelen kaynakların listesini yaptı. Lord Palmerston politikasının mürevvici geçinen bu diplomat Teselya, Epir ve Makedonya ve de Girit Adasını saymakta, o da öbür 7 ada'yı söz konusu etmemekte idi. İngiltere'ye istinat eden bir partinin programına girmek, Girit ihtilâl komitesine sadece kuvvet vermeyip cesaret aşılayacak ve taşkınlığa sevk edecekti. Bu konuda ayrıca Rusya'dan da kuvvet ve talimat alıyordu Mavro Kordato.
*Kırım Harbi'nde Girit
Kırım Harbi esnasında Kral Oton müşkül mevkide kaldı. Çünkü Yunan himayecisi İngiltere ile Fransa Osmanlı devletinin müttefiki olmuş ve de Çarlık Rusya'sına karşı harp etmekteydiler. Yunanistan, İngiltere ile Rusya arasında kalmıştı. Hangisini tercih etmeliydiı Bu hususta Rusya Kral Oton'u kendi tarafına celp etmeye muvaffak oldu. Bunun karşılığında İngiliz ve Fransız filolarından Pire limanına asker çıkarıldı ve Atina işgal edildi. Bu tazyik iki buçuk yıldan ziyade devam etti.
Kral Oton bütün bunlara rağmen Rus fırkasının çok güçlü olmasından dolayı Çarlığa sadık, bununla beraber İngiltere ve Fransa'ya da muhalif kalmaya devam etti. Rusya; muvaffak olsaydı, Yunanistan çok şey kazanacaktı. Hâlbuki harbin neticesinde Nabistler umduklarını bulamadı. 1861'de İtalyan harbinde büyük şöhret kazanmış olan Garibaldi ile müzakerelere girişti. Bu müzakerelerin esasını Garibaldi kumandasında bir İtalyan gönüllü Alayının Yunanistan'a girmesi teşkil etti.
Danimarka kralının oğlu Corc, Yunanistan krallığına 9/3/1861'de seçilmiş oldu. Yeni Kral 1. Corc, Yunanistan'a yedi ada'yı hediye getiriyordu. İngiliz diplomasinin, Nabistler fırkasını yere sermiş olduğunu görüyoruz ve İngiliz taraftarı partiyi işin başına geçirmişti. Yunanlıların hesaplarına göre ilhak sırası Girit Adasına gelmiş oluyordu. İhtilâl komitesi Girit adasındaki Rum çoğunluğu tahrik etmek suretiyle çıkardığı olaylar neticesinde emellerine nâil olacağı kanaatini taşıyordu. Bunu sağlamak için her yerde cemiyetler ve dernekler teşkil edilerek, gönüllüler kaydedilmeye, yardım toplanmaya başlanıldı.
Girit'de Türk Filosu.
1. Corc' un, Rus Çarlık hanedanına mensup Grandüşes Olga ile izdivacı dedikoduları Rus'ların Girit Adasını, Olga'nın çeyizi olarak Yunanistan'a vereceğine dair havadis ortalığı kapladı. Rusya Avusturya savaşları sonunda Avrupa'da ortaya çıkan vaziyet, Fransa ve Avusturya'yı, Rusya'ya rahatsızlık vermeye mecbur ettiği gibi İngilizler de doğu tarafındaki üs'lerine tarafsız bir görüşle baktığından Rusya'nın hedefi Yunanistan meselesine hâkim oldu. Memleketteki fikir cereyanlarını temizlemekle beraber Romanya konsolosu Gergedenof vasıtasıyla Girit'teki isyan eğilimlerine kuvvet vermeye başladı. İsyandan evvel Türk filosu Girit isyanının husule geldiği 1866 senesinin hemen başında Türk filosunda şu gemiler bulunmaktaydı.
1840 yapımı Peyki Zafer, 1855 yapımı Sinop Fethiye, 1857 yapımı Reşadiye, 1858 yapımı Tosya, bu saydıklarımız 3100 ilâ 3500 tonluk gemiler olup her birinde 33'er top ile donatılmıştı. Altı kıta uskurlu ahşap fırkateyn, Muhbir-i suru 1850 yapımı, 1860 yapımı Hüdavendigâr, Mahsuraziz 1861 yapımı, Gemlik Ertuğrul ve Keyvan-ı Bahri 1863 yapımı İstanbul'da, Selimiye 1865'de İstanbul'da yapılmıştır. Bunların 1.'si 1472 tonluk gemi olup, 3 adet 38 adet küçük top ile teçhiz edilmişti. Diğer üçü 2200/2800 tonluk olup her biri 20'şer librelik 32 topla silahlandırılmıştı. 4717 tonluk bir firkateyn olan altıncısı kuru tekne hâlinde bulunuyordu. Silahlar takılmaya başlanıldıysa da, işlem tamamlanamadı bundan dolayı da filoya iltihak edemedi.
* Osmanlı Donaması ve Limanlar.
Bunun için uskurlu ahşap fırkateyn hakikatte beş kıta idi. 14 kıta uskurlu ahşap kuvvet filo, Sinop, Edirne, İzmir, Bursa, Seddülbahir, Osman Gazi, İlan-ı Bahri 1863 İstanbul diğeri ise Utarit, İngiltere, 1863'de İzmit'te Vietnam 1864'de bunlar 37 librelik sekiz ilâ on ikişer toplarla mücehhez 600 ilâ 800 tonluk gemilerdi. 25-30 geminin Talia, Fuat, Peyk-i Meserret, Rehber-i Tevfik, Mecidiye, Fevz-i Bahri, Eser-i Cedit, Sefer-i Bahri, Şevket -i Hayr, Eser-i Nüzhet, Sulhiye, Peyk-i Ticaret, Sürat, Süreyya, Hayreddin, Kılıc Ali; Zinet-i Derya, Tevfikiye, Kaptan-ı Derya, Neveser, Gemlik, Nimet, Konfide gemileriydi, bunlar doğrudan tersaneye bağlı olup, nakliye işlerinde kullanılmaktaydı. Kimilerinde iki ilâ altı adet top bulunmaktaydı. Tonajları ise; 150 ilâ 1100 ton arasında değişmekteydi.
Girit'de Rus Oyunu.
Sonralarıysa; İdare-i Aziziye, İdâre-i Mahsusa ve Seyr-i Sefain isimlerini almış bulunan Fevaid idâresinin de küçüklü, büyüklü vapurları bulunduğundan içlerinde uygun olanlar kullanılmaktaydı. 1866 senesinde filomuz bilfiil faaliyet halinde olarak 23 savaş gemisi, 25'de nakliye gemisinden mürekkepti.
Ne var ki; Girit'de Rusların iğfal edip kendilerini şişirip, silah ve teknik yardımlar yaparak tahrik etmekte olduğu bahse konu adanın yerli Rumları ve daha önce megalo idea gereği ada'ya gizlice soktukları Yunan palikaryaları, iki asırdan ziyade Osmanlının adalete riayeti, inançlarına ve hayatlarına asla müdahale etmeyerek huzûr içinde yaşayan ada ahalisini birbirine karşı yâni Müslümanlara karşı gayrimüslimleri harekete geçir-meye muvaffak olmuştu. Ruslar; neticeten ada'yı bir isyana kalkışmaya razı etmiş bilfiil ihtilâl ateşini tutuşturmuştu.
* Donanmanın istasyonları
Adalar denizi de denilen Ege ve Akdeniz'in bazı limanlarında tespit edilmiş istasyonlarımız şöyle idi: Girit'de; Peyk-i Zâfer, Rehber, Selânik'te; Âkka, Golos'ta; Şevketnüma, Pire'de; Sinop, İzmir'de; Muhbir-i Sürûr, Ayvalık'da, Boyana, Midilli'de Tâir-i Bahri, Sisam' da; Sünne korveti, Rodos'da İskender, Preveze de; Peyk-i Şevket, Bar'da; Beyrut ve de Edirne gemilerimiz bulunuyordu. Donanmanın başkumandanlığı hazarda olsun, seferde olsun Kaptan paşa'nın uhdesindeydi. Girit isyanı çıktığında bu makam Adile Sultan'ın zevci Damat Mehmet Ali Paşa üzerindeydi. 1840 senesinde liva yâni Tuğamiral olan Mehmet Ali Paşa, denizcilik sınıfını seçtiğinden vazifelerde ve rütbelerde damat olması hasebiyle de çabuk yükseldi. Devlet hizmeti boyunca bir kere sadrazam olmuş, iki defa Seraskerlik makamına geçmiş ve beş seferde kaptanıderya olarak bulunmuştu. Sultan Aziz, Eniştesi Mehmet Ali Paşayı 6. defa kaptanıderya yapmak suretiyle bahriyenin başına getirdiğinde takvimler 1866 senesi Nisan ayını gösteriyor, kaptanıderya 53 yaşın verdiği tecrübelerle dolu, zengin, güçlü, muktedir bir şahsiyet idi.
*Girit isyanı öncesi
Avusturya ile İtalya'nın savaşa tutuşması, savaşın genişleyeceği korkusu önceleri Avrupa'da endişelere sebep teşkil etmiş öte yandan Bosna-Hersek ile Eflâk ve Buğdan'da gerginlik hissedilir mertebedeydi.
* İlk tedbirler ve isyan
Bilindiği gibi Osmanlı devlet idâresinde, azınlıkları bir emanet olarak görmesinden doğan, hassas ve iyi niyetli bir yaklaşım yer almıştır. Bunu temin için zaman zaman gayrimüslimlerin çok olduğu yerlerde o cemaatin isteklerini ehemmiyetle kaale alır ve onlarla istişâre ederek, bir idâre tarzına girerdi. İzmirli bir mühtedi olan Hekim İsmail Paşa, 6 yıldır Girit adasında vâli idi. Mekteb-i Tıbbiye tahsili sonrasında elinden tutanlar olmuş ki, evvelâ eczâne müdürü daha sonra baştabip olmuştu. Sultan Abdülmecid devrindeki meşhur sünnet düğününde şehzadeleri bizzat Hekim İsmail Paşa sünnet ettiğinden hem itibarı ziyadeleşmiş hem de ûla evvelliğine yükseltilmişti.
1847'de hem vezir ve de Yanya Vâliliğine nasb edilmiştir. Hemen peşinden Nafia (Bayındırlık) Nezaretine tâyin olundu. Böylece mühtedi İsmail, hem paşa, hem vâli, hem de recul-i devlet yâni Osmanlı kabine üyeleri arasında yer almıştı. Abdülmecid Hânın hayatı boyunca defalarca nafia ve ticaret nazırlıklarına getirildi. 1860 tarihinde Osmanlı tahtına oturan Abdülaziz Hân, İsmail Paşayı, Girit'e vâli olarak göndermişti. Kökeninde Rumluk ve Hıristiyanlık anlayışı bulunan Hekim İsmail Paşa'nın, Girit ahalisine yapmakta olduğu vâliliğin 6. yılında ada'da yaşayan Rumların hayat tarzını, tercihlerini ve siyasal düşüncelerini bilmesi ve tâkip etmesi icâb ederken, bunda ne derece gayret gösterdi bilemiyoruz. Vâli olmadan evvelki görevleri olan nâzırlık görevlerini daha nâfi olduğu yoksa vâlilik vazifesinin miı Ülkemize faydalar getirdiği hususunda karar kılmak hayli müşküldür.
* Girit'de; Yunan-Rum ihtilâl komitesi
Girit'de yaşama şansı bulmuş ve genişlemekte muvaffak olmuş bulunan Yunan-Rum ihtilâl komitesinin başı Hacı Mihal, yıllarca yaptığı fesatlıklarla Girit Adasını patlamaya hazır bir bomba haline getirdiğini bizim Hıristiyanlıktan mühtedi vâlinin fark etmesi ve bunları önleyecek tedbirleri almaması anlaşılacak gibi değildir.
Ne var ki; “Girit İhtilâli” adlı kitabının 8. sayfasında Ali Haydar Emir Alpagut: “Şu muhakktır ki; Hekim İsmail Paşa'nın Girit Rumlarının hazırlıklarındaki vüs'at (genişlik) ve ciddiyeti tam vaktinde ve lâyık olduğu katiyetle hükümete bildirmedi ancak 1866/Nisanın'da Bâbıâli'ye bir tahrirat gönderip, ada ahvalinin nezaketinden bahsederek sahilleri karakol yapmak üzere bir büyük ve üç küçük müsellah (silahlı) vapur istedi.
Bu tahrirat Babıâli'den Kaptan paşalığa havale edildiği zaman pek tabii olarak Anadolu filosunun, Suda'yı hareket merkezi yapacağı ve o halde ayrıca gemi tahsisine lüzum kalmadığı, cevabı verildi.” demektedir.
*İsyanın idareten halli
Sifakya'nın zabtı ihtilal kuvvetini en metin ve sarp olan müdafaa mıntıkasından mahrum etmişti. Erkadi'nin tahribi ise dış yardımların da yolunu kesmiş oldu. Abluka işleri adanın güney sularında da ciddi bir şekle girmiş olduğundan kaçakçılık hemen durdu. Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa ile Deniz Kuvvetleri Kumandanı Vesim Paşa pek güzel anlaşmışlardı. Bu iki müşir'in birlikte götürdükleri harekât neticesi olarak Girit İsyanı, dağınık çetelerin müsademeleri hâline dönmüştü.
Kırkar-ellişer kişilere ayrılan asiler, adanın her tarafında saf tutmuşlar Rumlardan henüz isyana katılmamış olanları çeşitli tehdit metodları kimisini de, feci işkencelere tâbi tutarak yanlarına çekmeye gayret gösteriyorlardı. Ancak görülen, bu gayretlerinin sonuç alınacak gibi olmadığıydı.
Kara cephesinde ise büyük harekâtlara lüzum kalmadığı gibi deniz cephesinde de tam tersine herkesin dikkatini çekebilecek bir faaliyet görüldü. Yeni gelen Osmanlı birlikleri karaya çıkartılıyor, nöbetten gelen ablukadaki bir gemi istirahat için burada kalıyordu. Patlayan havadan kaçan, Fransız, Rus ve İngiliz gemileri de burada barınıyordu. Esasında liman tahkim edilmiş olmayıp savunma mekanizması da yoktu. Bir ara Yunan gemilerinin korsan olanları Suda önlerinde yatan gemilerimize gece saldırısı yapacakları haberi alındı.
O sırada da Osmanlı-Yunan münasebetleri büyük bir kriz içine girmişti. Her iki taraf sınır boyuna asker yığmış olduğundan harbin başlaması adetâ bir gün mesafesi halinde idi.
*Mahmudiye zırhlısının sevki
Kumanda meclisi doğruca Girit sularına gelecek olan iki vapura karşı bir taarruz ihtimalini düşünerek, Malta adasına iki bölük askerle bir harp gemisi göndermesini 25/Aralık/1867'de Vesim Paşa'ya emretti. Mahmudiye zırhlısının sevki kararlaştırıldı. Ne varki vapurların hareketi haylice gecikecekti.
Devletlerin fiili müzaheretlerine, Yunanistan'ın kendisi için felâketi mûcip olacak bir harbi göze alacak derecede ileri giden yardımlarına ve ihtilâlcilerin kara ve deniz alanlarında devam eden gayretlerine rağmen tenkil harekâtı askerî noktai nazardan başarıya ulaşmıştı.
Ada'ya sükûn ve asayişin iâdesi için son ve kısa bir hamle kâfi idi. İş bu safhaya girince Rusya ve Fransa'nın meseleyi politik olarak diplomasi yoluna kaydırmaya kalkıştıkları görüldü. İstanbul'da elçileri siyasi girişimleri uygulamaya koyulurken, Girit'te de ecnebi filoların davranışları ve müdahaleleri dostane olmayan bir tarza vardı. Meselâ: Akdağ(Asprono)mağaralarına iltica eden asilere karşı Ömer Paşa, Jeneral Polisiyenin Cezayir'de kullandığı tedbire baş vurmak istediği zaman Fransa filo kumandanı Liva Amiral Simon: 'Böyle bir şey yapılırsa Hanya'yı topa tutacağım!' şeklindeki düşüncesini Vesim Paşa'ya bildirdi.
buradad
* Kandiye de Rum Vahşeti.
Kocaları eşkıya tarafından vahşiyâne işkencelerle şehid edilmiş beş-on Müslüman kadının, Kandiye'de bir kaç Rum'a gösterdikleri sert tepki üzerine, Rus filosu kumandanı Amiral Boradanof, bütün kuvetlerini Kandiye önüne toplayıp, vâliliğe çok şedit bir lisanla kaleme alınmış ultimatom keşide etti. Şehir feci bir tahribata mâruz kalmaktan zor kurtarıldı.
Girit'in, Yunanistan'a ilhakı için, 2. bir Navarin lâzım geldiği açıkça söyleniyordu. Çengeloğlu Tâhir Paşa'nın düştüğü tehlikeye mâruz kalmamak istediği halde Vesim Paşa'nın yalnız askerce değil, diplomatça da davranması icâb etmekteydi. Hâdise yavaş yavaş adı konulmamış bir mütarekeye doğru yol alıyordu. Girit için yapıbacak ıslahatın şekli kararlaştırıldı.
* Girit'de Vahşetin boyutu.
Sadrazam Âlî Paşa'dan başka Ticaret ve Nâfia nâzırı Kabulü, İstabl-i âmire müdürü Rauf Paşa, Hoca Mecid, Sisam Bey'i Karatodori, Kostaki Adosidis, Sava Efendiler, Türkçe kâtibi Mahmud Bey ile Fransızca kâtibi Şarl Mismer'den ve yaverlerden meydana gelen heyet, Sultaniye vapuru ile İstanbul'dan gelmekte idi. Dört gün sonunda Girit'e gelen heyet Hanya'da vâli konağına yerleşti. Devletleri temsil etmekte olanların vaziyetine dâir net bir tespit için sadrazamın Fransızca kâtibi Mösyö Şarl Mismer'in hatıratından bir kaç misal münâsib olacaktır.
*Mösyö Mismer Girit için ne diyor
Mösyö Mismer diyor ki: “..Fransa'nın Girit'de bir konsolosu vardır ki, başına şeritli bir asker şapkası, sırtına bir fânila ceket, ayaklarına uzun konçlu suvari çizmesi giyer. Omuzlarına püskülleri göğsüne açılan bir Suriye şalı atar elinde de dâima bir kamçı taşırdı.
Bu adam tâyin edilen ilk mülakat saatinden 20 dakika sonra üstündeki o garip kıyafetiyle sadrazamı ziyaret etti. (İstidrat: Âlî Paşa çok ciddi bir devlet adamı olduğundan dolayı resmiyete pek önem verir idi. Bir defasında mabeyne gittiğinde bekletilmeden huzûru hümayuna alınmış. Ancak padişahın mutad kıyafeti yerine gayri resmi kıyafetle giyinik olduğunu gördüğünde hemen mabeynciye efendimiz daha hazır değilmiş, beni niçin huzura aldınız diye ifade-i meramda bulunmuş.
Tabii ki, Sultan Aziz burada kendisine tahmil olunan sitemi de anlamış, üstünü değiştirerek huzura kabulü yinelemiş. Görüyoruz ki kendi padişahının görüşmeye ciddiyet aksettirmediği intibaı veren kıyafetini değiştirmesi için azimkâr davranış gösterirken, sadrazam paşa yukarıdaki Fransız elçisinin bu sıra dışı ziyaretine nasıl katlanıyor biliyor musunuzı Dışa karşı gücün yetersizliğinin verdiği neticedir. Zaten Mösyö Mismer, notunda Âlî Paşa'nın bunu izah ettiğini anılarına koymuş. M. H) Mösyö Mismer:.
Elçinin gidişinden sonra Âlî Paşa dudakla rında ince bir tebessümle bana, diplomatı gördünüz müı dedi. Maksadım tezvir değil fikirleri tenvir olduğu için yabancı memleketlerde bulunduğum müddetçe dikkat ettiğim daha çirkin bâzı ahvâli sükût ile geçiyorum, fakat şurasını zikretmeden geçemeyeceğim ki, Fransa yalnız ve çürük emtia ihraç etmiyor, bâzen kendisini resmen temsil eden böyle kaba ve adî adamlar da çıkarıyor ki, bundan çok defa memleket (Fransa) mutazarrır oluyor. “
* Hüseyin Avni Paşa Girit'de
Âli Paşa, gerek Ömer Rüşdü Paşa'dan gerekse Vesim Paşa'dan kurtulmak istediği hissediliyordu. 1868 senesi Kasım ayında, Serdarıekrem Ömer Paşa filonun maharetsizliğini ve savaşın uzadığını bahane ederek istifasını verdi.
Hüseyin Avni Paşa 15/Kasım/1868'de Girit'e gelip vazifesine başladı. Alpagut merhum, ”Girit İsyanı ve Arkadi'nin Batırılışı” adlı çalışmasında işaret ettiği hususla devam ettirilen yanlışlıklara da nezaket içinde itirazlarını serdetmiş oluyor.
Şubat ayında Vesim Paşa da istifasını verdi. Tersâne memurluğu üzerinde olmakla Anadolu filosu kumandanlığını ifa etmekte olan Ferik Âmiral İbrahim Paşa, Kumanda Meclisi reisliğine, Deniz Fabrikalar Nâzırı Liva Âmiral Zihni Paşa tersane memurluğuna, muavini Miralay Said Bey fabrikalar nâzırlığına tâyin edildi. İbrahim Paşa zâten Girit'de idi. 20/Şubat'da Mahmudiye zırhlısına geçti. Hacı Vesim Paşa da İstanbul'a avdet etti.
Âli Paşa projesi mucibince Girit Vilâyeti evvelki gibi beş sancağa, 17 kazaya (ilçe), 50 nâhiye'ye 1108 karye(köy)ye taksim edildi. Vâli müşavirliklerine Hanyalı Hamit Bey ile Karatodori tâyin olundu. Türklerin yanına Rum, Rumların yanına Türk muavinler verilmek üzere sancak ve kazaların memur kadroları dolduruldu. Bu icraat 5 ay sürdü. Âli Paşa heyeti 9/Mart/1868'de Sultaniye vapuru ile İstanbul'a avdet etti.
* Girit isyanlarında Kaçakçılık artıyor
Girit isyanı ancak siyasi cephesiyle bastırılmıştı. Esasında yapılan iş görüntüyü kurtarmaktan ibaretti. Babıâli samimi bir düşünceyle projeyi yürütmeğe azimliyken, Yunan idealleri kendilerinde mündemiç olan fikri tâkip gereği Âli Paşanın bu seyahatinin getirdiği dönemi isyan lehinde yapılmış bir mütareke olarak telakki edip, alttan alta ihtilâlcilerini takviyeye yeniden koyuldular.
Teselya sahillerinde kaçakçılık çoğalmaktaydı. Leftehor sularında görülen Yunan bayraklı bir yelkenliden şüphe edildiğinden üzerine Osmaniye ve Orhaniye'yi göndermek veya birini olsun göndermek icab ederken bunu yapmadılar.
Girit'de sükunet vardı. Artık askeri harekât yapılmasına hacet yok deniyordu. Sanki Âli Paşanın ıslahat denemesi başarıya gidiyor gibiydi. Ancak bu görüntü çok geçmeden tutuşacak bir yangın öncesinin hazırlıklarını örten, aldatıcı bir maskeden başka bir şey değildi.
İki yüzlü politika sürdüren Yunanlılar bir taraftan güya Girit'de normale dönüldüğü hususuna kani olmuş Rum âilelerin ada'ya avdetlerine yardımcı olurken, gönüllüler adı altında megalo ideayı benimsemişleri kâh vapur, kâh yelkenliler ile ada ve Teselya eşkiyasını beslemekten geri durmuyordu.
*Girit'e silah taşınıyor.
24/Ağustos'da barut yüklü üç geminin, Selânik ve Aynaroz sularına gittiği görülüyor, Şadiye suvarisi bunu haber alınca Eser-ihayr kaçak geminin üstüne sevkedildi. Yakalandığında Selânik'e çekildi. Bunların içinde 577 vâril barut müsadere edildi. 6/Eylül'de Eser-ihayr, Aynaroz iskelesine yanaşmak isteyen Yunanlılara ait iki kayığı yakaladı Selanik'e getirip 108 fıçı barutu müsadere olunarak melânetleri önlenirken, 2 gün sonra Kostantin isimli bir Yunan Aleksandr ve Lazar kaptanların idaresindeki üç kayık, Aynaroz ve Aya Nomi iskelelerine yanaşırken Eser-ihayr bunların yakasına yapıştı. Selanik'e bunları getirip aradığında bunlarda da 670 varil barut çıkmış oldu.
Girit'e kaçak emtia ve insan götüren vasıtaların içinde Enosis ve Girit vapurlarıydı. Bilhassa Enosis, Erkadi'nin tahribinden sonra onun yerini doldurmuştu. Bu cüretli korsan 24/Eylül/1868 gecesi Muhbirisurur tarafından tarassut edilen Aya Rumeli sularına sokuldu. Tıpkı Erkadi gibi keşfedilip top atışına tutuldu. Fakat Gamsız Hasan Bey'in yerinde onun kadar kahraman bir zâbitimiz vardı. Ne varki; İzzettin vapurunun yerinde ise yolsuz, yelken döneminden kalma ahşap bir fırkateyn bulunuyordu.
Kaçakçılar bu mıntıkaya yanaşmak istedikleri için Sifakya-Ayakrikos sahasını en süratli gemilerimiz ile kontrol etmeliydik. Kumandan Arif Bey, Muhbiri Ayarumeli mıntıkasına memur etmekle zırhlı Mahmudiye yerine bu gemi ile Fevzibari vapurunu gönderen kumanda meclisinin bir yerine iki diye çocuk aldatırcasına söyledikleri lâfa cevap vermişti. Bakınız cevap ne kadar da pahalıya mâl oldu.
Karanlıkta bir kaç top atışı karşılıklı olarak yapıldıktan sonra Enosis, açıklara doğru yol verip karanlıklara doğru uzandı.
* Girit'de Siyasi ve askeri tedbirler
1868 senesi en ziyade deniz muharebe sahnelerine yılın son aylarında erdi. Girit'de kurulan yeni tarz idâreye râm olmuş, sâkin ve bağlı bir görüntü veren durumdaydı. Rum aileler evlerine dönüyorlardı. Sâhil kalelerine sığınmış olan Müslümanlar da akın akın iç taraflarda yer alan köylerine avdet ediyorlardı. Bütün bunlar basiret sahibi, ferasetlilere 1869'daki yangının kokusunu, duyuruyor, istihbarata vakıf olanlarsa çıtırtıları duymuyorlarsa da nereden başgöstereceği merakındaydılar.
Yunanistan hükümeti ise; plânları gereği harbi göze alan bir tutuma sokmuştu siyasetini. Teselya'daki çatışmalar sadece eşkıya ile değil Yunan askeri ile de olmaktaydı. Yine isyancılar Anadolu adalarına da, yayılmanın girizgâhını başlatmışlardı. Abluka filomuzun kaçakçı gemi yakalama performansı düştükçe kendine itimadı ziyadeleşen Enosis adlı gemi cüretini arttırıyor emtia, insanları nakle hız veriyordu.
1868/Aralığı'nda top, cephane ve de gönüllü yüklenmiş olduğu halde adanın ıssız bir yerine yanaştı, hamulesini ihraç etti. Fakat karada pusu kuran askerlerimiz aniden hücuma kalktılar ve bunların büyük bir kısmını telef etmeyi başarırken, Enosis topları indiremeden fi rara koyuldu. Artık görünen oydu ki; bu iş kılıçla hâlledilebilir.
Tedbirler, Hüseyin Avni Paşa'ya selahiyet vermek, ablukayı daha tesirli hâle sokmak, Anadolu adalarını isyanın sirayetinden muhafaza etmek. Bunlar karar altına alındıktan sonra tatbike geçildi ve ilk olarak Yunan hükümetine yazılı nota verildi,
24 Aralık 1868
Zırhlı gemilerimiz abluka filomuzun en çalışkan unsurları olduğunu bir daha sergilediler. Ferik İbrahim Paşa engin tecrübesiyle, parlak zekâsıyla ortaya koyduğu sevk-i idâre gerçek bir başkumandan olduğunun ispatını teşkil etmişti. Liva âmiral Hubart ile Komodor Mehmed, Arif ve Hüseyin Beylerin birliktelikleri zafere giden yolu pürüzsüz sağlayan işbirliği idi.
Miralay Arif Bey, Rumeli filosunun 2. fırkasının komodorluğuna naklolundu. Golos limanında durmakta olan Peykizafer gemisine forsunu çekerek gemiyi komodor gemisi olarak tensip etti. Tabii bu fırkanın takviyesi gerekmekteydi çünkü Selânik'teki Şadiye kalyonu ve bir kaç vapurdan mürekkep olması yeterli değildi.
Bu arada Anadolu filosu da bir reorganizasyona tâbi tutuldu. Biri Moralı İbrahim diğeri ise Hubart Paşa'nın komutasına verildi. Bunların fırkaları özellikle Girit ablukasını esas görevi olarak gerçekleştireceklerdi. Osmanlı devletinin siyasasında Kur'anî emir olan emaneti ehline veriniz düstûru her zaman her padişah döneminde yerine getirilmeye çalışılan hususiyettendir.
* Girit'de Çarls Hubart
6. Bukinhgam Dükünün 3. oğlu olan Agustos Çarls Hubart, 1822 Nisan ayının ilk günü Hampton'da dünyaya gelmiştir. 1835'de 13 yaşındayken denizcilik mesleğine intisab etmiştir. İngiliz donanmasında Post Keptin rütbesine kadar yükseldi. Bir abluka yarıcısı kumandanı olmak üzere Kuzey Amerika iç savaşında vazife almış ve 18 defa abluka hattını yarıp Çarlston'a cephane kaçırmağa muvaffak olarak haklı bir şöhretin sahibi oldu. Yeni bir vazifeye atanmak için beklerken İstanbul'a gezmeye geldi. Girit muhasarasında Erzak kaçıran Yunan gemileriyle başa çıkamıyordu. Muhasarada görev almak için Fuad Paşa'ya çıktı ve kabul edildi. (1867-1868)
Hubart, kumanda meclisi azalığına tâyininden dokuz ay sonra Aralık/1868'de Girit'e giderek Anadolu filosu 2. fırkasının kumandasını deruhde etmiştir.
Öte yandan Anadolu filosunun 3. fırkası aşağıdaki onüç gemiden teşkil olunacaktı. Bunlar: Nasr-ulaziz, Muhbirisürur fırkateynleri, Mansure, Merih, Zihaf ve Seddülbahir korvetleri, Peykişevket, Eserihayr, Esericedit, Musul, Seyyar ve Gemlik vapurları, Sünne korveti. Bu fırkanın vazifesi Türk adalarıyla Batı Anadolu sahillerini muhafaza etmekti.
* Miralay Hüseyin Bey Komodor oluyor
Komodorluğa tâyin edilen Miralay Hüseyin Bey, Nasrülaziz fırkateynine forsunu çekti ve aldığı talimat üzerine gemileri tevzie teşebbüs etti. Bu tâlimata göre Peykişevket ve Gemlik vapurlarının Akdeniz boğazında bırakılmaları Seddülbahir ve Eserihayr, Musul ve Seyyar vapurlarının Boğaz ağzından, Çeşme'ye, diğerlerinin oradan Rodos'a kadar uzanan sahilleri tarassuda sevk olunmaları lâzım geliyordu.
Halbuki fırkaya ithal olunan gemilerden Mansure korveti Cezair-i Bahrisefid, Seddülbahir korveti Aydın vâlisinin, Merih korveti Rodos mutasarrıfının ve Sünne korveti Sisam Bey'inin maiyetine memur edildiği gibi Peykişevket vapuru İstanköy Adasını muhafaza etmek üzere daha evvel oralara gönderilmişti.
Bu yılın içinde Fransa'da yapılmış olan Asarıtevfik fırkateyni ile Necmişevket, Asârışevket, Hıfzurrahman, Lûtfucelil korvetleri ve İngiltere'de yapılmış olan Avnillah ve Mûinizafer korvetleri İstanbul'a gelip zırhlı filomuza iltihak etmiş ve nakliye filomuz da dokuz vapur daha kazanmıştır.
ALINTI
GİRİT ADA'SINDA TARİH...
Girit Üniversitesi’nin tarih bölümü her seferinde Osmanlı medeniyetinin bir sorununu ele alıp inceliyor. Üç yılda bir tertiplenen bu sempozyumların tebliğ ve tartışmaları mutlaka basılıyor
Halcyon günleri" sevimli bir kuşun adını taşıyor. Vatanı Girit olan bu kuşu tanrılar çok sevdikleri için yumurtlama ve kuluçka zamanı olan ocak ortalarında Girit’in havasını ısıtıyorlarmış. Bahar havasında Girit’te tarih tartışmak zevkli. Kapının dışına çıktığımızda Osmanlı devrinden kalma konaklar ve çeşmeler var. Her evin mimarisi Venedik ve Osmanlı sanatının izlerini taşıyor. Ama Girit’in eski özgün kültürü her şeyin üstünde tutuluyor diyebilir miyiz? Pek öyle değil...
Knossos kazılarında arkeologlar üst tabakayı tahrip etmeden onun altındaki katmanlara inecek ince arkeolojik teknikleri kullanmak için para talep ediyor. Bu pahalı teknikler olmadan Minos kültürünün (yani bütün dünyanın bildiği eski Girit’in) yattığı tabakalara kesit olarak inilemiyor. Aslında eski Minos kültürüne ne kadar ilgi duyulduğu tartışılır. O dönemin yazılı malzemesi bu katmanlarda olduğundan yeterli miktarda elde edilemeyince de yazının ve edebiyatın çözülme süreci gecikiyor.
Evliya Çelebi merhumun, "Ecine kavmi, Afrika’dan gelmişlerdir" diye bahsettiği Minoslular yani eski Girit kültürü, cin gibi bir seyyah olan Evliya Çelebi’nin gözünden kaçmadı. Muhtemelen eski Girit kültürününün eserlerini iyi gözlemiş ve amatör bir arkeolog gibi, iyi bildiği Mısır ülkesindeki eserleri bunlarla karşılaştırarak yukarıdaki hükme varmış. Evliya Çelebi’ye gülümseyelim ama kesinlikle eski Girit halkının ve kültürünün üzerindeki bunca tetkikten sonra, hâlâ birtakım yarım yamalak bilgiler var. Evliya Çelebi’nin bu cin üsluplu tarifinin zamanımızda pek geçildiği söylenemez. Bu Ecine Giritliler gerçekten nereden geldiler? Evliya’dan daha tutarlı bir bilgi sahibi değiliz.
Adada Türklere gösterilen muhabbetten geçilmiyor. Esnaf da devlet görevlileri de aynı sıcaklığı gösteriyor. Adaya gelen Atina Büyükelçimiz Sayın Alpogan’ı sadece yetkililer değil, Giritliler de candan selamlıyor. Demek ki dostluk ve düşmanlıkta baştaki politikacıların ve basının büyük rolü var.
Girit, Afrika’nın kapısı ama İda Dağı güneyle kuzeyi ayırıyor. Afrika’yı seyreden güneydeki dar kıyı sıcak ve verimsiz. Kuzey ise kıyıdan dağlara kadar bin bir çeşit bitki, meyve, otla kaplı; zeytinliklerden geçip çam ağaçlarına ulaşıyorsunuz. Ada güzel, iklimi hoş. Giritliler sert insanlar; yakın zamana kadar kan davaları bile görülüyordu. Namus cinayetleri elan sürüyormuş.
Osmanlı Girit’inden kalan sadece çeşme, sebil, cami ve Kandiya’daki Mevlevi dergahı değil. Zaten bu eserleri Osmanlı taşrasının en iyi örneklerinden de sayamayız. Üstelik Girit, medresenin ve ulemanın etkisiyle değil; halk tipi dervişlerin sayesinde Müslüman olmuş. Gelip yerleştirilen Müslümanlar da anlaşılan Sünni takımdan çok, Bektaşilik ve Aleviliğe meyledenler. Mevlevihane bile adaya 19. asrın ikinci yarısında, Manisa’daki mevlevilerin görevlendirilmesiyle taşınmış.
Girit, Ortodoks bir ada; kilisesi ise Atina’daki patrikhaneye değil, doğrudan İstanbul’daki patrikhaneye bağlı. Aynı keyfiyet Aynaroz ve Oniki Ada için de söz konusu. Avrupa’nın Afrika’ya uzantısı, uygarlıkların ve adetlerin de garip ama gerçekten garip bir kesişme ve yığılma noktası Girit... Giritliler misafirperver, sebze yemekleri nefis, içlerine kapanmış bir görünümleri var; ama ilk anda uysal ve cana yakınlar. Bunlar kişisel özellikler değil, ada halkının kültürü; yaşam biçimi her yerde olduğu gibi nesilden nesile geçmiş.
Girit Üniversitesi’nin tarih bölümü her seferinde Osmanlı medeniyetinin bir sorununu ele alıp inceliyor. Üç yılda bir tertiplenen bu sempozyumların tebliğ ve tartışmaları mutlaka basılıyor. Bir sefer "Osmanlı Beylikleri", sonra Draç ve Selanik arası "Via Aegnetia" denen yolun Osmanlı dönemlerindeki durumu, sonra "zelzele" ve "sel ve yangın felaketleri", sonra "Kaptan Paşa ve ofisi" (Osmanlı büyük amirali Akdeniz adalarını idare ediyordu) ve bu yıl da "Taşra Ayan ve Eşrafı" incelenen konular oldu.
Bu merkezi uzun yıllar yöneten Profesör Elizabeth Zahariadou seçkin bir Osmanlı tarihçisidir. Vesikaya ve delile titizlikle uyan, uyulmasını isteyen bu tarihçi. Yunanistan’a gerçek Osmanlı tetkiklerini getirdi. Bunda öğretici sabrı kadar sert hocalığının da payı olduğu söyleniyor; bu yanımız müşterek, biz sert hoca olmaksızın adam olmayız. Zahariadou, Ankara Üniversitesi’nin fahri doktoru. Müteveffa eşi Nikos Oikonomides de geç Bizans dönemiyle uğraşan ünlü bir tarihçiydi. Zahariadou-Oikonomides çifti 14’üncü yüzyılı aydınlatan önyargısız tarihçilerin başında gelirler.
Girit cenginin kılıç kalkan muharebesi olmadığı anlaşılıyor. 1635’te bugünün sempatik limanı Hanya, Silahtar Yusuf Paşa tarafından alınmıştı. Hanya-Resmo Kandiya (Irakleon) 1660’ların başlarında ele geçti. Bu barok Venedik kalelerinin yapısı; kuşatmacıların 17’nci asır için üstün bir teknikle savaştığını gösteriyor. Karşılarındaki savunmacılar da operet birlikleri değildi. Doğrusu Venedikli komutanın yiğitçe savaştığını Türk tarihçileri de belirtiyor. Girit’in imparatorluğa katılması da elden çıkması da kanlı olaylar sayesinde oldu.
Akdeniz’in en güzel adası bugün barışın tadına varmış gibi. Ama mazideki renkliliğinden çok şey kaybettiği de; ülkemizdeki Girit muhacirlerine bakınca anlaşılıyor. Ahali mübadelesinden, nüfusun bir kısmını itelemekten kazançlı çıkan ülke yoktur. Gezin görün Girit’i, pişman olmazsınız.
alıntı
Halcyon günleri" sevimli bir kuşun adını taşıyor. Vatanı Girit olan bu kuşu tanrılar çok sevdikleri için yumurtlama ve kuluçka zamanı olan ocak ortalarında Girit’in havasını ısıtıyorlarmış. Bahar havasında Girit’te tarih tartışmak zevkli. Kapının dışına çıktığımızda Osmanlı devrinden kalma konaklar ve çeşmeler var. Her evin mimarisi Venedik ve Osmanlı sanatının izlerini taşıyor. Ama Girit’in eski özgün kültürü her şeyin üstünde tutuluyor diyebilir miyiz? Pek öyle değil...
Knossos kazılarında arkeologlar üst tabakayı tahrip etmeden onun altındaki katmanlara inecek ince arkeolojik teknikleri kullanmak için para talep ediyor. Bu pahalı teknikler olmadan Minos kültürünün (yani bütün dünyanın bildiği eski Girit’in) yattığı tabakalara kesit olarak inilemiyor. Aslında eski Minos kültürüne ne kadar ilgi duyulduğu tartışılır. O dönemin yazılı malzemesi bu katmanlarda olduğundan yeterli miktarda elde edilemeyince de yazının ve edebiyatın çözülme süreci gecikiyor.
Evliya Çelebi merhumun, "Ecine kavmi, Afrika’dan gelmişlerdir" diye bahsettiği Minoslular yani eski Girit kültürü, cin gibi bir seyyah olan Evliya Çelebi’nin gözünden kaçmadı. Muhtemelen eski Girit kültürününün eserlerini iyi gözlemiş ve amatör bir arkeolog gibi, iyi bildiği Mısır ülkesindeki eserleri bunlarla karşılaştırarak yukarıdaki hükme varmış. Evliya Çelebi’ye gülümseyelim ama kesinlikle eski Girit halkının ve kültürünün üzerindeki bunca tetkikten sonra, hâlâ birtakım yarım yamalak bilgiler var. Evliya Çelebi’nin bu cin üsluplu tarifinin zamanımızda pek geçildiği söylenemez. Bu Ecine Giritliler gerçekten nereden geldiler? Evliya’dan daha tutarlı bir bilgi sahibi değiliz.
Adada Türklere gösterilen muhabbetten geçilmiyor. Esnaf da devlet görevlileri de aynı sıcaklığı gösteriyor. Adaya gelen Atina Büyükelçimiz Sayın Alpogan’ı sadece yetkililer değil, Giritliler de candan selamlıyor. Demek ki dostluk ve düşmanlıkta baştaki politikacıların ve basının büyük rolü var.
Girit, Afrika’nın kapısı ama İda Dağı güneyle kuzeyi ayırıyor. Afrika’yı seyreden güneydeki dar kıyı sıcak ve verimsiz. Kuzey ise kıyıdan dağlara kadar bin bir çeşit bitki, meyve, otla kaplı; zeytinliklerden geçip çam ağaçlarına ulaşıyorsunuz. Ada güzel, iklimi hoş. Giritliler sert insanlar; yakın zamana kadar kan davaları bile görülüyordu. Namus cinayetleri elan sürüyormuş.
Osmanlı Girit’inden kalan sadece çeşme, sebil, cami ve Kandiya’daki Mevlevi dergahı değil. Zaten bu eserleri Osmanlı taşrasının en iyi örneklerinden de sayamayız. Üstelik Girit, medresenin ve ulemanın etkisiyle değil; halk tipi dervişlerin sayesinde Müslüman olmuş. Gelip yerleştirilen Müslümanlar da anlaşılan Sünni takımdan çok, Bektaşilik ve Aleviliğe meyledenler. Mevlevihane bile adaya 19. asrın ikinci yarısında, Manisa’daki mevlevilerin görevlendirilmesiyle taşınmış.
Girit, Ortodoks bir ada; kilisesi ise Atina’daki patrikhaneye değil, doğrudan İstanbul’daki patrikhaneye bağlı. Aynı keyfiyet Aynaroz ve Oniki Ada için de söz konusu. Avrupa’nın Afrika’ya uzantısı, uygarlıkların ve adetlerin de garip ama gerçekten garip bir kesişme ve yığılma noktası Girit... Giritliler misafirperver, sebze yemekleri nefis, içlerine kapanmış bir görünümleri var; ama ilk anda uysal ve cana yakınlar. Bunlar kişisel özellikler değil, ada halkının kültürü; yaşam biçimi her yerde olduğu gibi nesilden nesile geçmiş.
Girit Üniversitesi’nin tarih bölümü her seferinde Osmanlı medeniyetinin bir sorununu ele alıp inceliyor. Üç yılda bir tertiplenen bu sempozyumların tebliğ ve tartışmaları mutlaka basılıyor. Bir sefer "Osmanlı Beylikleri", sonra Draç ve Selanik arası "Via Aegnetia" denen yolun Osmanlı dönemlerindeki durumu, sonra "zelzele" ve "sel ve yangın felaketleri", sonra "Kaptan Paşa ve ofisi" (Osmanlı büyük amirali Akdeniz adalarını idare ediyordu) ve bu yıl da "Taşra Ayan ve Eşrafı" incelenen konular oldu.
Bu merkezi uzun yıllar yöneten Profesör Elizabeth Zahariadou seçkin bir Osmanlı tarihçisidir. Vesikaya ve delile titizlikle uyan, uyulmasını isteyen bu tarihçi. Yunanistan’a gerçek Osmanlı tetkiklerini getirdi. Bunda öğretici sabrı kadar sert hocalığının da payı olduğu söyleniyor; bu yanımız müşterek, biz sert hoca olmaksızın adam olmayız. Zahariadou, Ankara Üniversitesi’nin fahri doktoru. Müteveffa eşi Nikos Oikonomides de geç Bizans dönemiyle uğraşan ünlü bir tarihçiydi. Zahariadou-Oikonomides çifti 14’üncü yüzyılı aydınlatan önyargısız tarihçilerin başında gelirler.
Girit cenginin kılıç kalkan muharebesi olmadığı anlaşılıyor. 1635’te bugünün sempatik limanı Hanya, Silahtar Yusuf Paşa tarafından alınmıştı. Hanya-Resmo Kandiya (Irakleon) 1660’ların başlarında ele geçti. Bu barok Venedik kalelerinin yapısı; kuşatmacıların 17’nci asır için üstün bir teknikle savaştığını gösteriyor. Karşılarındaki savunmacılar da operet birlikleri değildi. Doğrusu Venedikli komutanın yiğitçe savaştığını Türk tarihçileri de belirtiyor. Girit’in imparatorluğa katılması da elden çıkması da kanlı olaylar sayesinde oldu.
Akdeniz’in en güzel adası bugün barışın tadına varmış gibi. Ama mazideki renkliliğinden çok şey kaybettiği de; ülkemizdeki Girit muhacirlerine bakınca anlaşılıyor. Ahali mübadelesinden, nüfusun bir kısmını itelemekten kazançlı çıkan ülke yoktur. Gezin görün Girit’i, pişman olmazsınız.
alıntı
İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya'nın Girit'i Tahliye Etmesi/Yunan İşgali Tehlikesi
10 Temmuz 1906 tarihinde Girit Hükümeti’ne verdikleri nota ile Jandarma ve Milis Teşkilatı’nın uygun şekilde oluşturulup, asayişin sağlanmasından sonra Ada’yı tahliye edeceklerini ilan eden İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya, 24 Temmuz 1908 tarihinde askerlerinin önemli bir kısmını çekmişler ve tamamının da 1909 yılı Temmuz ayında çekilmesini kararlaştırmışlardı. Devletlerin bu kararı, ilhakın ilanından sonra Ada’da yeni bir gerginliğin başlamasına ve Girit Sorunu’nun tekrar devletlerarası politikanın gündemine oturmasına yol açtı.
ALINTI
ALINTI
TÜRK ASKERİNİN GİRİT’TEN ÇIKARILMASI (5 Kasım 1898)
TAVİZLER BAŞLIYOR
Yunanistan her fırsat bulduğunda Girit’in kendisine katılmasını (Enosis) isterken, aynı şekilde Girit Rumları da Yunanistan’a ilhakı gündem etmekteydiler. İşin ilginç tarafı ise 1821 yılına ait kayıtlardan anlaşıldığına göre adada 129 bin Hıristiyan’a karşılık 160 bin Müslüman’ın bulunuyor olmasıdır.
Yunanlıların adaya yolladıkları papaz ve öğretmenlerin kışkırtmaları sonucunda Ağustos 1866’da adada büyük bir isyan çıktı ve Rumlar kendilerine geçici bir hükümet kurarak, Girit’in Yunanistan’a bağlandığını ilan ettiler. Sonuçta bu isyan hareketi Osmanlı’nın ciddi tavizler verdiği bir nizamname hazırlamasıyla yatışır gibi oldu. Ayrıca büyük devletlerin o günkü çıkar uyuşmazlıklarının da isyanın sonuçlandırılmasında büyük etkileri vardır.
Osmanlı’nın tavizler verdiği nizamnamenin ardından iyice şımaran Rumlar, 1877– 1878 Osmanlı– Rus savaşı sırasında devletin içinde bulunduğu güç durumdan faydalanarak tekrar isyan etmişlerdir. Durumdan istifade etmek isteyen Rusya, savaşı bitiren Ayastafanos andlaşmasına Girit’teki isyan durumunu ekleyerek, acil çözüm için çeşitli ıslahatlar önermekten geri durmamıştır. Böylece devletlerarası bir boyut kazanan Girit meselesi ayrıca İngiliz Rus rekabetinin de çarpışma noktası olmuştur. Rus baskınlığını kaldıramayan İngiltere konuyu daha da uzatarak Berlin Konferansına taşımıştır. Sorun artık tamamen gerçek çözümden uzak ve çıkar hesaplarının yapıldığı mecralara doğru kaymaya başlamıştır. Tabi bundan en büyük zararı gören devlet ise Girit üzerindeki hakimiyeti günden güne zayıflayan Osmanlı idi. Büyük devletlerin baskısı altında söyleneni yapmaktan başka çaresi kalmayan Osmanlı 9 Eylül 1878’de olağanüstü komiser unvanıyla Gazi Ahmet Muhtar Paşa’yı adaya göndermişti. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, yabancı devletlerin konsolosluklarının denetiminde isyancılarla 23 Ekim 1878’de Halepa Sözleşmesi’ni imzalayarak, Girit’e verilen tavizleri kat be kat artırmıştır. Bu şekilde Girit Osmanlı’dan kopmaya gittikçe yaklaşan ve Osmanlı için ağırlaşan bir konuma gelmişti.
Girit’e tanınan bu haklarla beraber ada neredeyse tamamen Osmanlı kontrolünden çıkmış ve İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya’nın yer yer işgallerine maruz kalmıştır.
TÜRK ASKERİNİN GİRİT’TEN ÇIKARILMASI
1897 Osmanlı– Yunan savaşı ardından 4 Aralık 1897 yılında imzalanan İstanbul andlaşmasından 14 gün sonra emperyalist devletler Girit’in tarafsız ve özerk bir devlet haline getirildiğini açıkladılar ve adadan Türk askerinin çıkarılmasını istediler. Buna şiddetle karşı çıkan Osmanlı’yı dinlemeyen devletler bu işi zorla yaparak 5 Kasım 1898’de Osmanlı askerlerini ve memurlarını adadan çıkardılar. Ayrıca Yunanistan’dan prens Yorgi’yi getirerek Girit’e vali yaptılar. Bu durumda bölgedeki Türk halkının da Anadolu’ya göç etmekten başka çaresi kalmamıştı. Bu olaylar Girit’i Yunanistan’a yaklaştıran hadiseler olmasına karşın halen büyük devletler arasında çıkar uyuşmazlığı giderilemediği için adanın Yunanistan’a ilhakı bekletiliyordu.
ALINTI
Yunanistan her fırsat bulduğunda Girit’in kendisine katılmasını (Enosis) isterken, aynı şekilde Girit Rumları da Yunanistan’a ilhakı gündem etmekteydiler. İşin ilginç tarafı ise 1821 yılına ait kayıtlardan anlaşıldığına göre adada 129 bin Hıristiyan’a karşılık 160 bin Müslüman’ın bulunuyor olmasıdır.
Yunanlıların adaya yolladıkları papaz ve öğretmenlerin kışkırtmaları sonucunda Ağustos 1866’da adada büyük bir isyan çıktı ve Rumlar kendilerine geçici bir hükümet kurarak, Girit’in Yunanistan’a bağlandığını ilan ettiler. Sonuçta bu isyan hareketi Osmanlı’nın ciddi tavizler verdiği bir nizamname hazırlamasıyla yatışır gibi oldu. Ayrıca büyük devletlerin o günkü çıkar uyuşmazlıklarının da isyanın sonuçlandırılmasında büyük etkileri vardır.
Osmanlı’nın tavizler verdiği nizamnamenin ardından iyice şımaran Rumlar, 1877– 1878 Osmanlı– Rus savaşı sırasında devletin içinde bulunduğu güç durumdan faydalanarak tekrar isyan etmişlerdir. Durumdan istifade etmek isteyen Rusya, savaşı bitiren Ayastafanos andlaşmasına Girit’teki isyan durumunu ekleyerek, acil çözüm için çeşitli ıslahatlar önermekten geri durmamıştır. Böylece devletlerarası bir boyut kazanan Girit meselesi ayrıca İngiliz Rus rekabetinin de çarpışma noktası olmuştur. Rus baskınlığını kaldıramayan İngiltere konuyu daha da uzatarak Berlin Konferansına taşımıştır. Sorun artık tamamen gerçek çözümden uzak ve çıkar hesaplarının yapıldığı mecralara doğru kaymaya başlamıştır. Tabi bundan en büyük zararı gören devlet ise Girit üzerindeki hakimiyeti günden güne zayıflayan Osmanlı idi. Büyük devletlerin baskısı altında söyleneni yapmaktan başka çaresi kalmayan Osmanlı 9 Eylül 1878’de olağanüstü komiser unvanıyla Gazi Ahmet Muhtar Paşa’yı adaya göndermişti. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, yabancı devletlerin konsolosluklarının denetiminde isyancılarla 23 Ekim 1878’de Halepa Sözleşmesi’ni imzalayarak, Girit’e verilen tavizleri kat be kat artırmıştır. Bu şekilde Girit Osmanlı’dan kopmaya gittikçe yaklaşan ve Osmanlı için ağırlaşan bir konuma gelmişti.
Girit’e tanınan bu haklarla beraber ada neredeyse tamamen Osmanlı kontrolünden çıkmış ve İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya’nın yer yer işgallerine maruz kalmıştır.
TÜRK ASKERİNİN GİRİT’TEN ÇIKARILMASI
1897 Osmanlı– Yunan savaşı ardından 4 Aralık 1897 yılında imzalanan İstanbul andlaşmasından 14 gün sonra emperyalist devletler Girit’in tarafsız ve özerk bir devlet haline getirildiğini açıkladılar ve adadan Türk askerinin çıkarılmasını istediler. Buna şiddetle karşı çıkan Osmanlı’yı dinlemeyen devletler bu işi zorla yaparak 5 Kasım 1898’de Osmanlı askerlerini ve memurlarını adadan çıkardılar. Ayrıca Yunanistan’dan prens Yorgi’yi getirerek Girit’e vali yaptılar. Bu durumda bölgedeki Türk halkının da Anadolu’ya göç etmekten başka çaresi kalmamıştı. Bu olaylar Girit’i Yunanistan’a yaklaştıran hadiseler olmasına karşın halen büyük devletler arasında çıkar uyuşmazlığı giderilemediği için adanın Yunanistan’a ilhakı bekletiliyordu.
ALINTI
GİRİT TARİHİ...
Girit (Yunanca: Κρήτη, transliteration: Krētē modern çevirisi Kriti) Yunan adaları ve Akdeniz'in beşinci büyük adası 8.336 km ² en büyük (3.219 mil kare). Girit bir Yunanistan 13 Periferiler biridir ve gelen Girit Yunan bölgesi olarak aynı alanı kaplar 1.987 idari reform önce. [1] ekonomi ve Yunanistan kültürel mirasının bir kısmını oluşturan; süre kendi müzik ve lehçesi (gibi), Giritli Rumlar kendilerini tanımlamak kendi yerel kültürel özellikleri korur. Kandiye en büyük şehri ve Girit başkentidir.
Girit Minos uygarlığı (yaklaşık M.Ö. 2600-1454), eski Yunan uygarlığının merkezi olmuş. Ada olan popüler modern turistik yerler sağlayan önemli antik tarih, bir konumdur. Onlar Knossos ve Phaistos, Gortys, Venedik eski şehir ve Hanya, Resmo de Venedik kalesi ve Samarya Gorge liman klasik sitenin Minos siteleri içerir. Nikos Kazancakis Uluslararası Havaalanı sadece Kandiye dışında bulunmaktadır.
Yüzyıllardır, Girit onun İtalyan ismi Candia tarafından (anglicized: Candy), Heraklion ve ortaçağ adını, "Türk: Kandiye) Chandax (Yunanca: Χάνδαξ veya Χάνδακας," hendek biliniyordu. Klasik Latin yılında Girit ve Türk Girit de denilen
Adadaki ilk insan yerleşimleri, aceramic Neolitik, sığır, koyun, keçi, domuz ve köpek kullanılan kalma gibi tahıl ve baklagiller evcil; antik Knossos biri bu önemli Neolitik of sitesi (daha sonra) siteleri Girit oldu. [3] Girit, Avrupa'nın en eski uygarlık merkezi vardı; Minoan. Erken Girit tarihinin bu Kral Minos, Theseus, Minotaur, Daedalus ve İkarus gibi efsanelerle doludur sözlü Doğum Homeros gibi şairler üzerinden geçti. Girit Mithridates Savaşları, ilk olarak M.Ö. 71 yılında Romalı General Marcus Antonius Creticus tarafından bir saldırı kovucu ilgileniyordu. Yine de, bir vahşi üç yıllık kampanya yakında Quintus Caecilius Metellus altında takip, üç lejyon ve Girit ile donatılmış sonunda Roma tarafından M.Ö. 69 yılında, Metellus için başlığı "Creticus kazanç" fethedildi. Gortyn adanın başkenti yapıldı, ve Girit bir Roma eyaleti oldu, Sirenayka ile birlikte.
Girit Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası, ama daha sonra Müslümanlar tarafından İber Ebu Hafs önderliğinde yakalandı [4] olan adada korsanca emirlik kurdu. 960 Nicephorus Fokas yılında Bizans kontrol altında 1204, zaman Venedikliler eline Dördüncü Haçlı seferi sırasında düştü kadar kaldı ada, reconquered. Dört yüzyıl fazla süren Venedik kuralı, sırasında, bir Rönesans ada gibi sanat eserleri bu döneme kadar uzanan bolluğu anlaşılabilir sardı. Bu Girit Rönesans'ın en önemli temsilcilerinden ressam El Greco ve yazar Nicholas Kalliakis [5] (1645-1707) ve Vitsentzos Kornaros edildi.
Christian Venedikliler, Candia kentinin yönetimi altında en iyi Doğu Akdeniz şehri güçlendirilmiş olarak ün oldu. [6] Yahudi Ermeni Crete en büyük azınlık grubu yaşıyordu. [Değiştir] Yahudilerin 1492 yılında İspanya'dan kitle çıkarılma döneminde çekti. [7] 1627 yılında orada Candia, şehrin nüfusunun yaklaşık yüzde yedi şehirde 800 Yahudi vardı. [8] 1.574-77 yılında Girit Proveditor Genel Sindace ve Inquistor olarak Giacomo Foscarini egemenliği altında idi. Starr (1942) göre, Giacomo Foscarini üstünlüğü Yahudiler ve Rumlar için karanlık çağıdır. Onun yönetimi altında, sigara Katolikler hiç parası ile yüksek vergi ödemek zorunda kaldı. Bu uygulama zaman Osmanlılar 1669 yılında Girit adlı bir 21-sermaye, Candia yıl kuşatması sona erdi.
Osmanlı yönetimi sırasında, pek çok kilise ve manastır cami için dönüştürülmüştür. Ancak, özgürlükler ve haklar hala verilmiştir. Kilise katılım izin verildi. Hala birçok Hıristiyanlar İslam'ı. Şehir, yüksek duvar ve burç çevrili ve batıya doğru genişletilmiş ve güneye 17. yüzyıl tarafından. Kentin en zengin bölge Kuzeydoğu kadranda bütün elit bir araya vardı. Şehir Osmanlılar, ıssız kentin egemenliği altında başka bir isim almıştı. [6] kentsel politika, Osmanlı Candia uygulanan iki yönlü bir yaklaşım oldu. [6] İlk dini zenginlikleri oldu. Bu Osmanlı elit binası ve harap şehir rehabilite katkı yaptı. Diğer yöntem ve kentsel gelir kentsel özellikleri kapalı satarak nüfusu artırmak oldu. Molly Greene (2001) göre orada gayrimenkul işlemleri çok sayıda kayıtları Osmanlı döneminde edildi. Issız şehirde, azınlıkların mülkiyet satın alma eşit haklar aldı. Hıristiyanlar ve Yahudiler de satın almak ve emlak pazarında satmak başardık.
Adadaki Müslüman varlığının Arap işgali ile başlayan ancak Osmanlı tarafından fethi yapıştırılır oldu. En Girit Müslümanlar Girit Yunan konuştu dönüştürür Yunanca, yerel, ama adanın 19. yüzyılda onlar Türk olarak Hıristiyan nüfus ile izlenebilir geldi siyasi bağlamda. [9] Çağdaş tahminler değişebilir, ama adanın nüfusu olabilir olabilirdi Müslüman kadar% 45 Yunan Bağımsızlık Savaşı arifesinde, gör. [10] Birçok aralarında kripto edildi kim geri Hıristiyanlık sonraki yıllarda dönüştürülür Hıristiyanlar ise birçok huzursuzluk nedeniyle Girit kaçtı, Türkiye, Rodos, Suriye ve diğer yerlerde yerleşti. 1.900 olarak, nüfusunun% 11 Müslüman oldu. O 1924 yılında Yunanistan ve Türkiye arasında nüfus mübadelesine terk etmek zorunda kalan edildi.
Hıristiyanlar tarafından ayaklanmaları eden piskopos idam Osmanlı yetkilileri, çete lideri olarak defalarca kabul gelen şiddetli bir tepki ile karşılandı. [Kaynak belirtilmeli]. Girit Modern Yunan devletinin Londra Protokolü 1830, ve dışında bırakılan yakında Mısır'a Osmanlı padişah tarafından verdiğini oldu. Mısır egemenliğine kısa ve yaşadığı egemenlik Osmanlı İmparatorluğu'na Londra Konvansiyonu tarafından 3 Temmuz 1840 tarihinde iade edildi.
1833 ve 1897, çok daha fazla Hıristiyan ayaklanmalar arasında yer aldı ve 1898, Girit, karmaşık bir özerk Girit Devlet Osmanlı hükümranlığı altında da, yine uluslararası bir askeri güç tarafından garrisoned oldu, bir Yüksek Komiserliği (Armostis), Yunanistan tarafından seçilen [değiştir ile ]. Son olarak, Girit Yunanistan ile 1 Aralık 1913 tarihinde katıldı.
Dünya Savaşı sırasında, ada Girit ünlü Battle sahne nerede, Mayıs 1941'de, Alman paraşütçüler, hem yerel ve İngiliz Milletler Topluluğu gücü, General Sir Bernard Freyberg komutasındaki şiddetli direniş toplantı yaklaşık 7.000 sürekli kayıplar oldu. Sonuç olarak, Adolf Hitler'in daha büyük ölçekli hava operasyonları yasakladı.
Girit, 2005 yılında 650.000 nüfusu ile, bir içine Yunanistan bölünür 13 bölgelerinden biridir. , Kıbrıs () Doğu Akdeniz sonra Yunanistan'ın en büyük adası ve en büyük ikinci oluşturur. Adanın bir uzatılmış şekli vardır: en geniş yeri ise 60 km, doğu-batı ve onu kapsayan 260 km, ancak adanın belli noktalarında bu tür Ierapetra, burada sadece 12 km genişliğinde ulaştığı için bölgeye yakın olarak dardır. Girit, 1046 km'lik bir kıyı şeridi ile 8.336 km ² lik bir alanı kapsar; bu Denizi Girit, (Yunanca: Κρητικό Πέλαγος) broaches kuzeyinde; Libya Denizi (Yunanca: Λιβυκό Πέλαγος) güneyinde; batıda Myrtoan Deniz ve doğu Karpathion Deniz'e doğru. Bu Yunan anakara yaklaşık 160 km güneyinde yer alır.
Wiki: Crete 'den alıntıdır..(Çeviri ham hali iledir)
Girit Minos uygarlığı (yaklaşık M.Ö. 2600-1454), eski Yunan uygarlığının merkezi olmuş. Ada olan popüler modern turistik yerler sağlayan önemli antik tarih, bir konumdur. Onlar Knossos ve Phaistos, Gortys, Venedik eski şehir ve Hanya, Resmo de Venedik kalesi ve Samarya Gorge liman klasik sitenin Minos siteleri içerir. Nikos Kazancakis Uluslararası Havaalanı sadece Kandiye dışında bulunmaktadır.
Yüzyıllardır, Girit onun İtalyan ismi Candia tarafından (anglicized: Candy), Heraklion ve ortaçağ adını, "Türk: Kandiye) Chandax (Yunanca: Χάνδαξ veya Χάνδακας," hendek biliniyordu. Klasik Latin yılında Girit ve Türk Girit de denilen
Adadaki ilk insan yerleşimleri, aceramic Neolitik, sığır, koyun, keçi, domuz ve köpek kullanılan kalma gibi tahıl ve baklagiller evcil; antik Knossos biri bu önemli Neolitik of sitesi (daha sonra) siteleri Girit oldu. [3] Girit, Avrupa'nın en eski uygarlık merkezi vardı; Minoan. Erken Girit tarihinin bu Kral Minos, Theseus, Minotaur, Daedalus ve İkarus gibi efsanelerle doludur sözlü Doğum Homeros gibi şairler üzerinden geçti. Girit Mithridates Savaşları, ilk olarak M.Ö. 71 yılında Romalı General Marcus Antonius Creticus tarafından bir saldırı kovucu ilgileniyordu. Yine de, bir vahşi üç yıllık kampanya yakında Quintus Caecilius Metellus altında takip, üç lejyon ve Girit ile donatılmış sonunda Roma tarafından M.Ö. 69 yılında, Metellus için başlığı "Creticus kazanç" fethedildi. Gortyn adanın başkenti yapıldı, ve Girit bir Roma eyaleti oldu, Sirenayka ile birlikte.
Girit Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası, ama daha sonra Müslümanlar tarafından İber Ebu Hafs önderliğinde yakalandı [4] olan adada korsanca emirlik kurdu. 960 Nicephorus Fokas yılında Bizans kontrol altında 1204, zaman Venedikliler eline Dördüncü Haçlı seferi sırasında düştü kadar kaldı ada, reconquered. Dört yüzyıl fazla süren Venedik kuralı, sırasında, bir Rönesans ada gibi sanat eserleri bu döneme kadar uzanan bolluğu anlaşılabilir sardı. Bu Girit Rönesans'ın en önemli temsilcilerinden ressam El Greco ve yazar Nicholas Kalliakis [5] (1645-1707) ve Vitsentzos Kornaros edildi.
Christian Venedikliler, Candia kentinin yönetimi altında en iyi Doğu Akdeniz şehri güçlendirilmiş olarak ün oldu. [6] Yahudi Ermeni Crete en büyük azınlık grubu yaşıyordu. [Değiştir] Yahudilerin 1492 yılında İspanya'dan kitle çıkarılma döneminde çekti. [7] 1627 yılında orada Candia, şehrin nüfusunun yaklaşık yüzde yedi şehirde 800 Yahudi vardı. [8] 1.574-77 yılında Girit Proveditor Genel Sindace ve Inquistor olarak Giacomo Foscarini egemenliği altında idi. Starr (1942) göre, Giacomo Foscarini üstünlüğü Yahudiler ve Rumlar için karanlık çağıdır. Onun yönetimi altında, sigara Katolikler hiç parası ile yüksek vergi ödemek zorunda kaldı. Bu uygulama zaman Osmanlılar 1669 yılında Girit adlı bir 21-sermaye, Candia yıl kuşatması sona erdi.
Osmanlı yönetimi sırasında, pek çok kilise ve manastır cami için dönüştürülmüştür. Ancak, özgürlükler ve haklar hala verilmiştir. Kilise katılım izin verildi. Hala birçok Hıristiyanlar İslam'ı. Şehir, yüksek duvar ve burç çevrili ve batıya doğru genişletilmiş ve güneye 17. yüzyıl tarafından. Kentin en zengin bölge Kuzeydoğu kadranda bütün elit bir araya vardı. Şehir Osmanlılar, ıssız kentin egemenliği altında başka bir isim almıştı. [6] kentsel politika, Osmanlı Candia uygulanan iki yönlü bir yaklaşım oldu. [6] İlk dini zenginlikleri oldu. Bu Osmanlı elit binası ve harap şehir rehabilite katkı yaptı. Diğer yöntem ve kentsel gelir kentsel özellikleri kapalı satarak nüfusu artırmak oldu. Molly Greene (2001) göre orada gayrimenkul işlemleri çok sayıda kayıtları Osmanlı döneminde edildi. Issız şehirde, azınlıkların mülkiyet satın alma eşit haklar aldı. Hıristiyanlar ve Yahudiler de satın almak ve emlak pazarında satmak başardık.
Adadaki Müslüman varlığının Arap işgali ile başlayan ancak Osmanlı tarafından fethi yapıştırılır oldu. En Girit Müslümanlar Girit Yunan konuştu dönüştürür Yunanca, yerel, ama adanın 19. yüzyılda onlar Türk olarak Hıristiyan nüfus ile izlenebilir geldi siyasi bağlamda. [9] Çağdaş tahminler değişebilir, ama adanın nüfusu olabilir olabilirdi Müslüman kadar% 45 Yunan Bağımsızlık Savaşı arifesinde, gör. [10] Birçok aralarında kripto edildi kim geri Hıristiyanlık sonraki yıllarda dönüştürülür Hıristiyanlar ise birçok huzursuzluk nedeniyle Girit kaçtı, Türkiye, Rodos, Suriye ve diğer yerlerde yerleşti. 1.900 olarak, nüfusunun% 11 Müslüman oldu. O 1924 yılında Yunanistan ve Türkiye arasında nüfus mübadelesine terk etmek zorunda kalan edildi.
Hıristiyanlar tarafından ayaklanmaları eden piskopos idam Osmanlı yetkilileri, çete lideri olarak defalarca kabul gelen şiddetli bir tepki ile karşılandı. [Kaynak belirtilmeli]. Girit Modern Yunan devletinin Londra Protokolü 1830, ve dışında bırakılan yakında Mısır'a Osmanlı padişah tarafından verdiğini oldu. Mısır egemenliğine kısa ve yaşadığı egemenlik Osmanlı İmparatorluğu'na Londra Konvansiyonu tarafından 3 Temmuz 1840 tarihinde iade edildi.
1833 ve 1897, çok daha fazla Hıristiyan ayaklanmalar arasında yer aldı ve 1898, Girit, karmaşık bir özerk Girit Devlet Osmanlı hükümranlığı altında da, yine uluslararası bir askeri güç tarafından garrisoned oldu, bir Yüksek Komiserliği (Armostis), Yunanistan tarafından seçilen [değiştir ile ]. Son olarak, Girit Yunanistan ile 1 Aralık 1913 tarihinde katıldı.
Dünya Savaşı sırasında, ada Girit ünlü Battle sahne nerede, Mayıs 1941'de, Alman paraşütçüler, hem yerel ve İngiliz Milletler Topluluğu gücü, General Sir Bernard Freyberg komutasındaki şiddetli direniş toplantı yaklaşık 7.000 sürekli kayıplar oldu. Sonuç olarak, Adolf Hitler'in daha büyük ölçekli hava operasyonları yasakladı.
Girit, 2005 yılında 650.000 nüfusu ile, bir içine Yunanistan bölünür 13 bölgelerinden biridir. , Kıbrıs () Doğu Akdeniz sonra Yunanistan'ın en büyük adası ve en büyük ikinci oluşturur. Adanın bir uzatılmış şekli vardır: en geniş yeri ise 60 km, doğu-batı ve onu kapsayan 260 km, ancak adanın belli noktalarında bu tür Ierapetra, burada sadece 12 km genişliğinde ulaştığı için bölgeye yakın olarak dardır. Girit, 1046 km'lik bir kıyı şeridi ile 8.336 km ² lik bir alanı kapsar; bu Denizi Girit, (Yunanca: Κρητικό Πέλαγος) broaches kuzeyinde; Libya Denizi (Yunanca: Λιβυκό Πέλαγος) güneyinde; batıda Myrtoan Deniz ve doğu Karpathion Deniz'e doğru. Bu Yunan anakara yaklaşık 160 km güneyinde yer alır.
Wiki: Crete 'den alıntıdır..(Çeviri ham hali iledir)
GİRİT HAKKINDA...
ANTİKYTHERA
ANTİKYTHERA (fr. Anticythere; ital. Cerigotto), Kythera ve girit arasında bir yunan adacığı; 250 nüf. 1901′de bu ada yakınında, eski çağlarda batmış bir gemi kalıntısından büyük sanat değeri olan hazineler çıkartıldı. (L)
AUKSESİA
AUKSESİA, giritli genç kadın. Damia ile birlikte Troizen’e gitti, bir ayaklanma sıra*sında onunla birlikte tesadüfen taşa tutula*rak öldürüldü. Sonradan iki kurbanın hatı*rasına sunaklar yapıldı. Bunlar çoğu zaman Demeter ve Persephone ile karıştırılmıştır.
AGELAİ
AGELAİ, eski girit’te delikanlı dernekleri. Yaşları on altı-yirmi arası olan üyeler bir*likte yemek yer, beden ve askerlik eğitimi görür, hemen daima bir arada yaşar ve sıkı bir disiplin altında tutulurlardı,
ADRASTEİA
ADRASTEİA. Yun. mit. giritli peri kızı. Çocuk Zeus’un bakımına memur edilmiş, daha sonra adı Nemesis’in adiyle birleşmiş*tir. Kaçınılmaz adaleti temsil eder.
ABDÜLEZEL PAŞA Mirliva
ABDÜLEZEL PAŞA Mirliva, ünlü türk kumandanı (Konya 1831-Alasonya 1897). Askerliğe 16 yaşında er olarak girdi, 12 yıl sonra subay oldu; 1853-1856 Kırım seferine, Karadağ hareketine ve Girit ayaklanmaları*nın bastırılması için yapılan çarpışmalara katıldı.
1876 Osmanlı-Sırp savaşında Aleksinac muharebesinde dikkati çekti; 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde Plevne savun*masının kahramanları arasında yer aldı ve Plevne madalyası kazandı. Bundan sonra sırasıyle rütbeler alarak 1887′de mirlivalığa kadar yükseldi. 1897 Osmanlı-Yunan harbi*ne Alasonya ordusunun 2. Tümen 2. Tugay kumandanı olarak katıldı ve hudut muharebelerinde askerleriyle omuz omuza dövüşür*ken Pınartepe’de şehit düştü. O tarihlerde Osmanlı imparatorluğunun bir vilâyeti olan Manastır ilinin hemen yunan hududu ya*kınlarındaki Alasonya ilçesinde gömüldü
ABDÜLAZİZ MECDÎ
ABDÜLAZİZ MECDÎ, şair (Balıkesir 1865 -?). Balıkesir, Girit ve İstanbul’da edebiyat hocalığı yaptı. Meşrutiyet’te Kayseri millet*vekili oldu
ABDURRAHMAN ABDİ PAŞA
ABDURRAHMAN ABDİ PAŞA, osmanlı idaresinde son Budin valisi (?-Budin 1686). Yeniçeri ocağından yetişti, önce kulkethüdası, sonra yeniçeri ağası oldu.
Girit savaş*larında (1671) gösterdiği kahramanlığa kar*şılık vezirlikle mükâfatlandırıldı. Fazıl Ahmed Paşanın Lehistan seferine katıldı (1672). 1674′te Bağdat, 1676′da, isyan çıkan Mısır valiliklerine gönderildi. Sonra Bosna valisi, Kamaniçe ve Budin muhafızı olarak Engürus serdarlığına getirildi; aynı yıl içinde Halep valisi oldu.
Ancak ikinci defa Budin valiliğine getirildiği ve Budin’i muha*faza gayesiyle Avrupalılara karşı savaştığı sırada şehit düştü. Macarlar, şehit olduğu yere sonradan bir kitabe koydular. Kahraman, cömert, aynı zamanda rint meşrep bir vezirdi. Bağdat’ta bulunan bazı tarihî bina*ları tamir ettirmiştir.
ABADYOT veya ABADİYUN
ABADYOT veya ABADİYUN, eski Sarasin korsanları. İspanya islâmlarındandır. IX. yy.’dan itibaren Girit’te İda dağının gü*neyine yerleşerek, çiftçiliğe başlamışlar*dır,
SAMİH HASAN PAŞA
SAMİH HASAN PAŞA, türk kumandanı ve devlet adamı (İstanbul 1830 – ay.y. 1890). Mehmed’ Kâmil Paşanın oğlu.
Harbiye’de okudu, erkânıharp oldu (1852), ferik rütbe*sine yükseldi (1864). 6. Ordu erkânıharp reisi (1868), zaptiye nazırı (1871), aynı yıl vezirlik rütbesiyle 3. Ordu müşiri, bahriye nazırı, 4. Ordu müşiri, Erzurum valisi, Girit valisi (1876), ikinci defa 4. Ordu mü*şiri (1878), Diyarbakır valisi, ikinci defa Erzurum valisi oldu
SAKHLİKİS (Stephanos)
SAKHLİKİS (Stephanos), XV. yy. so*nunda yaşamış giritli yazar. Graphai kai Stikhoi kai Hermeneiai (Yazılar, Mısralar, Yorumlar) ve Graphai kai Stikhoi kai Her*meneiai eti kai Aphegeseis (Yazılar, Mısra*lar, Yorumlar ve Anlatılar) adlı iki eseri vardır; bu eserlerde tenkitler ,yaparak ve öğütler vererek devrinin âdetlerini anlatır.
SAGİTTARİUS
SAGİTTARİUS i. (lat. sagitta, ok’tan «ok*çu» anlamında k.). Esk. Rom. Roma ordu*sunun yardımcı birliklerinde okçu. (Başlan*gıçta sagittarius’lar, özellikle giritli ücretli askerlerdi. Romalı okçu yoktu. Buna kar*şılık roma ordusu bu iş için Numidia’lıları, Suriyelileri, Asyalı ve Trakyalıları kulla*nırdı. Bunların bazıları süvariydi.)
ROMANOS II (939-962)
ROMANOS II (939-962), Doğu imparato*ru (959-963), Konstantinos VII ile Helene Lekapene’nin oğlu.
Babası tarafından özen*le yetiştirildi, ama havaî tabiatlı bir insan olduğundan, çevresinin de etkisiyle av ve zi*yafetlerden başka bir şeyle ilgilenmedi, dev*letin yönetimini karısı Theophano’ya bıraktı. Romanos’un saltanatı sırasında ha*dım Bringas sert bir siyaset güttü, Nikephoros Phokas da Araplardan Girit’i (961) aldı ve Halep’i zaptetti.
RİFAT EFENDİ Yağlıkçızade (Ahmed)
RİFAT EFENDİ Yağlıkçızade (Ahmed), türk ansiklopedicisi (istanbul, ? – ay.y. 1894). istanbul’da maliye öğrenimi gördü. Bahriye muhasebecisi, idarei bahriye reisi, girit, İzmir, Selanik defterdarı oldu. Son görevi muhasebatı atika muhasebeciliğiydi. Eserleri: Lügati Tarihiye ve Coğrafiye (Ta*rih ve Coğrafya Lügati), Nakdüt – Tevarih (Tarihlerin Tenkidi).
RIZA PAŞA
RIZA PAŞA, türk devlet adamı (istanbul 1844 – ay.y. 1920). Divan efendisi olan Lefkeli Emiroğlu Şükrü Efendinin oğlu. öğrenimi*ni Harbiye’de bitirdi ve orduya mülâzım rütbesiyle katıldı (1866).
Şumnu, Girit ve Rume*li’nin çeşitli yerlerinde görev yaptı. Hersek ayaklanmasında, Karadağ ve Rus (1877-1878) savaşlarında yararlık gösterdi. Bir süre Rus*ya’da esir kaldı. Dönüşünde Edirne fırkası kumandanlığına getirildi (1883). Abdülhamid II’nin Yıldız sarayında muhafızlığını yapan
arap, kürt, arnavut asıllı askerler arasında kargaşalık ve anlaşmazlık çıkınca, bunu düzeltmek için istanbul II. fırka kuman*danlığına tayin edildi (1866). II. Fırkanın görevi saray muhafızlığıydı. Bu görevde onyedi yıl kaldı.
Gazi Osman Paşa ölünce müşir rütbesiyle seraskerliğe getirildi. Türk-Yunan savaşı onun zamanında oldu. Sa*vaşta gösterdiği başarılar yüzünden Abdülhamid II’nin güvendiği kişiler arasına gir*di. İkinci Meşrutiyetin ilânından (1908) son*ra rütbeleri geri alındı.
Eseri: Hulâsa-i Ha*tırat (Hatıraların özü).
ALINTIDIR..
ANTİKYTHERA (fr. Anticythere; ital. Cerigotto), Kythera ve girit arasında bir yunan adacığı; 250 nüf. 1901′de bu ada yakınında, eski çağlarda batmış bir gemi kalıntısından büyük sanat değeri olan hazineler çıkartıldı. (L)
AUKSESİA
AUKSESİA, giritli genç kadın. Damia ile birlikte Troizen’e gitti, bir ayaklanma sıra*sında onunla birlikte tesadüfen taşa tutula*rak öldürüldü. Sonradan iki kurbanın hatı*rasına sunaklar yapıldı. Bunlar çoğu zaman Demeter ve Persephone ile karıştırılmıştır.
AGELAİ
AGELAİ, eski girit’te delikanlı dernekleri. Yaşları on altı-yirmi arası olan üyeler bir*likte yemek yer, beden ve askerlik eğitimi görür, hemen daima bir arada yaşar ve sıkı bir disiplin altında tutulurlardı,
ADRASTEİA
ADRASTEİA. Yun. mit. giritli peri kızı. Çocuk Zeus’un bakımına memur edilmiş, daha sonra adı Nemesis’in adiyle birleşmiş*tir. Kaçınılmaz adaleti temsil eder.
ABDÜLEZEL PAŞA Mirliva
ABDÜLEZEL PAŞA Mirliva, ünlü türk kumandanı (Konya 1831-Alasonya 1897). Askerliğe 16 yaşında er olarak girdi, 12 yıl sonra subay oldu; 1853-1856 Kırım seferine, Karadağ hareketine ve Girit ayaklanmaları*nın bastırılması için yapılan çarpışmalara katıldı.
1876 Osmanlı-Sırp savaşında Aleksinac muharebesinde dikkati çekti; 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde Plevne savun*masının kahramanları arasında yer aldı ve Plevne madalyası kazandı. Bundan sonra sırasıyle rütbeler alarak 1887′de mirlivalığa kadar yükseldi. 1897 Osmanlı-Yunan harbi*ne Alasonya ordusunun 2. Tümen 2. Tugay kumandanı olarak katıldı ve hudut muharebelerinde askerleriyle omuz omuza dövüşür*ken Pınartepe’de şehit düştü. O tarihlerde Osmanlı imparatorluğunun bir vilâyeti olan Manastır ilinin hemen yunan hududu ya*kınlarındaki Alasonya ilçesinde gömüldü
ABDÜLAZİZ MECDÎ
ABDÜLAZİZ MECDÎ, şair (Balıkesir 1865 -?). Balıkesir, Girit ve İstanbul’da edebiyat hocalığı yaptı. Meşrutiyet’te Kayseri millet*vekili oldu
ABDURRAHMAN ABDİ PAŞA
ABDURRAHMAN ABDİ PAŞA, osmanlı idaresinde son Budin valisi (?-Budin 1686). Yeniçeri ocağından yetişti, önce kulkethüdası, sonra yeniçeri ağası oldu.
Girit savaş*larında (1671) gösterdiği kahramanlığa kar*şılık vezirlikle mükâfatlandırıldı. Fazıl Ahmed Paşanın Lehistan seferine katıldı (1672). 1674′te Bağdat, 1676′da, isyan çıkan Mısır valiliklerine gönderildi. Sonra Bosna valisi, Kamaniçe ve Budin muhafızı olarak Engürus serdarlığına getirildi; aynı yıl içinde Halep valisi oldu.
Ancak ikinci defa Budin valiliğine getirildiği ve Budin’i muha*faza gayesiyle Avrupalılara karşı savaştığı sırada şehit düştü. Macarlar, şehit olduğu yere sonradan bir kitabe koydular. Kahraman, cömert, aynı zamanda rint meşrep bir vezirdi. Bağdat’ta bulunan bazı tarihî bina*ları tamir ettirmiştir.
ABADYOT veya ABADİYUN
ABADYOT veya ABADİYUN, eski Sarasin korsanları. İspanya islâmlarındandır. IX. yy.’dan itibaren Girit’te İda dağının gü*neyine yerleşerek, çiftçiliğe başlamışlar*dır,
SAMİH HASAN PAŞA
SAMİH HASAN PAŞA, türk kumandanı ve devlet adamı (İstanbul 1830 – ay.y. 1890). Mehmed’ Kâmil Paşanın oğlu.
Harbiye’de okudu, erkânıharp oldu (1852), ferik rütbe*sine yükseldi (1864). 6. Ordu erkânıharp reisi (1868), zaptiye nazırı (1871), aynı yıl vezirlik rütbesiyle 3. Ordu müşiri, bahriye nazırı, 4. Ordu müşiri, Erzurum valisi, Girit valisi (1876), ikinci defa 4. Ordu mü*şiri (1878), Diyarbakır valisi, ikinci defa Erzurum valisi oldu
SAKHLİKİS (Stephanos)
SAKHLİKİS (Stephanos), XV. yy. so*nunda yaşamış giritli yazar. Graphai kai Stikhoi kai Hermeneiai (Yazılar, Mısralar, Yorumlar) ve Graphai kai Stikhoi kai Her*meneiai eti kai Aphegeseis (Yazılar, Mısra*lar, Yorumlar ve Anlatılar) adlı iki eseri vardır; bu eserlerde tenkitler ,yaparak ve öğütler vererek devrinin âdetlerini anlatır.
SAGİTTARİUS
SAGİTTARİUS i. (lat. sagitta, ok’tan «ok*çu» anlamında k.). Esk. Rom. Roma ordu*sunun yardımcı birliklerinde okçu. (Başlan*gıçta sagittarius’lar, özellikle giritli ücretli askerlerdi. Romalı okçu yoktu. Buna kar*şılık roma ordusu bu iş için Numidia’lıları, Suriyelileri, Asyalı ve Trakyalıları kulla*nırdı. Bunların bazıları süvariydi.)
ROMANOS II (939-962)
ROMANOS II (939-962), Doğu imparato*ru (959-963), Konstantinos VII ile Helene Lekapene’nin oğlu.
Babası tarafından özen*le yetiştirildi, ama havaî tabiatlı bir insan olduğundan, çevresinin de etkisiyle av ve zi*yafetlerden başka bir şeyle ilgilenmedi, dev*letin yönetimini karısı Theophano’ya bıraktı. Romanos’un saltanatı sırasında ha*dım Bringas sert bir siyaset güttü, Nikephoros Phokas da Araplardan Girit’i (961) aldı ve Halep’i zaptetti.
RİFAT EFENDİ Yağlıkçızade (Ahmed)
RİFAT EFENDİ Yağlıkçızade (Ahmed), türk ansiklopedicisi (istanbul, ? – ay.y. 1894). istanbul’da maliye öğrenimi gördü. Bahriye muhasebecisi, idarei bahriye reisi, girit, İzmir, Selanik defterdarı oldu. Son görevi muhasebatı atika muhasebeciliğiydi. Eserleri: Lügati Tarihiye ve Coğrafiye (Ta*rih ve Coğrafya Lügati), Nakdüt – Tevarih (Tarihlerin Tenkidi).
RIZA PAŞA
RIZA PAŞA, türk devlet adamı (istanbul 1844 – ay.y. 1920). Divan efendisi olan Lefkeli Emiroğlu Şükrü Efendinin oğlu. öğrenimi*ni Harbiye’de bitirdi ve orduya mülâzım rütbesiyle katıldı (1866).
Şumnu, Girit ve Rume*li’nin çeşitli yerlerinde görev yaptı. Hersek ayaklanmasında, Karadağ ve Rus (1877-1878) savaşlarında yararlık gösterdi. Bir süre Rus*ya’da esir kaldı. Dönüşünde Edirne fırkası kumandanlığına getirildi (1883). Abdülhamid II’nin Yıldız sarayında muhafızlığını yapan
arap, kürt, arnavut asıllı askerler arasında kargaşalık ve anlaşmazlık çıkınca, bunu düzeltmek için istanbul II. fırka kuman*danlığına tayin edildi (1866). II. Fırkanın görevi saray muhafızlığıydı. Bu görevde onyedi yıl kaldı.
Gazi Osman Paşa ölünce müşir rütbesiyle seraskerliğe getirildi. Türk-Yunan savaşı onun zamanında oldu. Sa*vaşta gösterdiği başarılar yüzünden Abdülhamid II’nin güvendiği kişiler arasına gir*di. İkinci Meşrutiyetin ilânından (1908) son*ra rütbeleri geri alındı.
Eseri: Hulâsa-i Ha*tırat (Hatıraların özü).
ALINTIDIR..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)