24 Kasım 2010 Çarşamba

GİRİT OLAYI MASAL GİBİ...

GİRİT OLAYI MASAL GİBİ...






1700lü yıllarda ada nüfusunda Rumlar ve Türkler hemen hemen eşitti. Adanın dili Rumca, Arapça, Türkçe karışımı olan, yerel halkın Giritçe dediği dildi. Bu dil Rumcaya yakındı. Bunun sebebi, Osmanlı idaresinin Türkçeye gerekli özeni göstermemesiydi. İlginçtir; Giritte Türk dilinin unutulmamasını sağlayan Horasan kökenli Bektaşi tekke ve zaviyeleriydi.



Et ve tırnak gibi



Türk ve Rumlar arasında yıllar içinde akrabalık sayısı arttı. Et ve tırnak gibi oldular. Ancak ne zaman Osmanlı ekonomisinde duraklama ve gerileme dönemi başladı; Girit’te isyanlar patlak verdi. Bunda, Ortodoksların hamiliğine soyunan Rusya’nın payı büyüktü. 1768de Çariçe Katerina’nın kışkırtmasıyla, ticari filoya sahip zengin tüccar Yanis Daskoloyanis liderliğinde Rumlar (Sfakyalılar) ayaklandı.



Osmanlı isyanı bastırdı; Daskoloyanis ve arkadaşları idam edildi ama 100 yıldır et ve tırnak gibi yaşayan Rumlar ve Türkler arasında güven kaybı baş ladı.



Ne yazık ki yaşanılacak sonraki tarihsel süreç adanın bu iki halkını birbirine düşman edecekti.



Bunun içsel olduğu gibi dışsal nedenleri de vardı. Öncelikle, siyasi, sosyal ve ekonomisi altüst olan Avrupa yeniden kuruluyor; yeni ittifaklar oluşturuluyordu.



Bu nedenle 1821de Mora Yarımadasında başlayıp Girit’e sıçrayan isyan Avrupa’dan çok destek buldu. Bu desteğin siyasi yanı gibi kültürel yanı da vardı; Rönesans’la birlikte Batıda antik Yunan hayranlığı başladı.



Rumların camilere, tekkelere, çiftliklere, vakıflara saldırmasını; Türk köylülerini öldürmesini Avrupa seyretti. Kılı kıpırdamadı.



Can güvenlikleri kalmayan köylerdeki Müslümanlar şehirlere göç etti. Ancak Rumlar şiddeti her geçen gün artırdı. Osmanlı, Mısırdaki Kavalalı Mehmet Ali Paşadan yardım alarak ayaklanmayı ancak 4 yılda bastırabildi. Cephe savaşları için eğitilen askerler küçük çetecilerle başa çıkmakta zorlanmıştı.



İsyanın bastırılması ve Osmanlının Doğu Akdeniz’e tekrar hâkim olma ihtimali, İngilte re, Fransa ve Rusya’nın hoşuna gitmedi. Bu üç devlet Osmanlıdan Yunanlılara, Sırbistan ve Romanya’da olduğu gibi prenslik vermesini istedi.



Avrupa’da da büyük bir kamuoyu baskısı vardı. Şair Lord Byron, ressam Delacroix, yazar Victor Hugo vs. gibi aydınlar eserlerinde Yunan isyanına destek çıktı.



Kuşkusuz mesele sanatçılarla çözülmedi; İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları Mora’daki Navarin Limanındaki 57 Türk gemisini batırıp sekiz bin Mehmetçik’i şehit etti.



Avrupa Konseyi



Osmanlı şaşkındı; ne yapacağını bilemedi. Çünkü Yeniçeri Ocağını daha yeni tasfiye edip Asakir-i Mansure Muhammediye teşkilatını kurmuştu. Savaşacak askeri gücü yoktu.



Sonuçta Osmanlı, Yunanistan’ın bağımsızlık talebinden vazgeçmesi ve kendisine her yıl belli miktarda vergi vermesi karşılığında, Mora Yarımadasında Yunan Prensliği kurulmasını kabul etti.



Aradan çok geçmedi. Rusya da Osmanlıya saldırdı. Erzurum’u, Edirne’yi aldı. İngiltere ve Fransa, Rusya’nın ilerleyişinden memnun olmadı. Taraflar bir masa etrafında buluştu. Buradan ne karar çıktı dersiniz; Yunanistan’ın bağımsızlığı!



Enosis (birleşme) için ilk adım atılmış oldu.



Girit Rumları fırsatı kaçırmadı; Yunanistan’la birleşmek için hemen ayaklandı. İsyan bu k ez çabuk bastırıldı. Rumlar Avrupa’dan da gerekli desteği bulamadı.



Çünkü emperyal devletler, hasta adam Osmanlıyı nasıl paylaşacakları konusunda henüz hemfikir değildi. Öyle ki, Osmanlı, İngiliz ve Fransızların Avrupa Konseyine alınma sözüyle Rusya’ya savaş açtı.



Ruslar da sıcak denizlere inme hülyasından hiç kopmadı. Giritli Rumların umudu da Rusların bu hülyasıydı...



Her fırsatta ayaklandılar ve her isyanda bir siyasi hak elde ettiler. Nasıl mı?



Açılımın birinci aşaması



Genel af çıkarıldı



RUSLAR dindaşları Yunanlıları, İngilizlere kaptırmamak için, Çar II. Aleksanderın yeğeni Grand Düşes Olga’yı Yunan Kralı Georgios ile evlendirdi. Bu düğünde bir dedikodu çıktı; Ruslar çeyiz olarak Girit’i Yunanlılara verecekti!



Dedikoduya o kadar inanıldı ki, Girit’in fanatik milliyetçi dağlıları Sfakyalılar, Mihail Korakas liderliğinde ayaklandı.



16 Ağustos 1866da Selino kazasındaki Müslümanları kadın çocuk demeden öldürdüler.



Osmanlı ordusu çetecilerin peşine düştü. Tam isyanı bastıracakken devreye İngiltere ve Fransa girdi. Teklifleri şuydu: Girit Yunanlılara verilemezdi ancak Osmanlı da Girit Açılımı yapmalıydı.



Nasıl olacaktı bu açılım?



İlk şart, askeri harekât hemen durdurulmalıydı .



Ayrıca silah bırakacak isyancılar için umumi af çıkarılmalıydı.



Tanıdık geliyor mu? Devam edelim:



Girit yoksuldu; ada halkı iki yıl vergiden muaf olmalıydı.



İdari reformlar da yapılmalıydı; Padişahın atayacağı valinin biri Türk, diğeri Rum iki yardımcısı olmalıydı. Ayrıca resmi yazışmalarda Türkçe zorunluluğu kaldırılmalıydı.



Osmanlı açılımı kabul etti.



Türkler rahatladı; köy ve mezralarına döndü. Müslümanlar, Bu açılım ne kadar güzelmiş demeye başladı.



Açılımın ikinci aşaması



Jandarma yeniden düzenlendi



OSMANLI’ nın 1878de Ruslara yenilmesi Girit’te yeni bir ayaklanmaya neden oldu. Olan köylerine dönen açılım kurbanı Türklere oldu; evleri, tarlaları yakıldı; canlarından oldular.



Osmanlı ordusu yine isyancıların peşine düştü.



Ve devreye yine Avrupalılar girdi. Onların bastırmalarıyla, diğer Osmanlı vilayetlerinden farklı, Girit’e özel imtiyazlar tanındı; yani yeni bir sözleşme/açılım yapıldı.



25 Ekim 1878deki bu Halepa Sözleşmesi/Açılımı şöyle olacaktı:



Girit Valisi sadece Müslümanlardan seçilmeyecekti, Hıristiyan da olacaktı.



Vilayet genel meclisinde Rumlar (49/31) çoğunlukta olacaktı.



Hıristiyan kaymakamlar Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.



Vilayet Meclisi ve mahkeme dili Rumca olacak; ancak resmi zabıtlar v e dilekçeler Rumca ve Türkçe olabilecekti.



Ve en önemlisi asayişi sağlayan jandarma, yerli halktan seçilecekti.



Osmanlı bu açılıma da Evet dedi. Yeter ki kardeş kanı dursun diyordu.



Fotyadi Paşa, Sava Paşa, Kostaki Anthopulos Paşa, Nikolaki Sartinski Paşa gibi isimleri sırasıyla Girit’e vali atadı.



Diyeceksiniz Artık bu açılım adaya sükûnet getirmiştir!



Hayır...



Açılımın üçüncü aşaması



Avrupa’ya müdahale hakkı



1885-1888de Girit iki ayaklanmaya daha sahne oldu.



Fakat en büyük isyan 1896da oldu.



Artık taraflardan biri asker değildi; Ağride, Kaliveste, Resmoda, Hanyada vd. 250 yıldır birlikte yaşayan komşular birbirine silah sıkmaya başladı.



Girit yanıyordu.



Tabii yine beklenen oldu; İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Rusya olaylara müdahale etti. Asayiş amacıyla savaş gemilerini Girit’e gönderdiler.



Ve Osmanlıya yine, yeni bir sözleşme/açılım dayattılar.



Girit valisi kesinlikle Hıristiyan olacaktı.



Vali, adada karışıklık çıkması halinde Batıdan silah ve asker yardımı isteyebilecekti.



Hemen genel af ilan edilecekti.



Memurların üçte biri Hıristiyan olacaktı.



Avrupalı hukukçular adli bir ıslahat reformu hazırlayacaktı .



Osmanlı bu açılıma da boyun eğdi.



Başken t İstanbul’un Girit’te açılım yapmaktan başı dönmüştü.



Ancak 25 Ağustos 1896 Nizamnamesi/ açılımı Girit’ten kopuşu hızlandırdı.



Elleri silahlı Rumlar artık şehir merkezlerinde bile gezip, kimseden korkmadan Türkleri öldürmeye başladı. Bu cinayetler sonucu, Amcaoğlu Hüseyin, Bedeloğlu Mehmet, Bunacuoğlu Selim Ağanın çoban oğlu, Yanatoğlu Halim, Salih Kaziyatoğlu, Güldanoğlu Hüseyin, Muradoğlu Hasan, Osman Korethaki gibi yüzlerce Türk öldürüldü.



Resmolu Hüseyin Subaşaki gibi Türkler şehit edildikten sonra, hıncını alamayan asiler tarafından kafatası bıçak ve sopalarla delik deşik edildi.



Türkler korunaksızdı.



Girit’in Hıristiyan valisi, kasten Osmanlıdan asker yardımı istemiyordu; Türklerin Girit’ten gitmesini istiyordu.



Girit’te oluk oluk Türk kanı akıyordu.



Tek tek öldürmeler kısa zamanda toplu katliamlara neden oldu. Elida, Ahladina, Nisiya, Balyovici, Sika, Lisinsi, Mulina, İskalavos , Handra, Akriba, Lamnon, Ziru gibi Türk köyleri yakılıp yıkıldı; Müslüman ahalisi öldürüldü.



Türkler adadan kaçış yolu arıyordu artık.



Hanya ve Resmo’da altmış bin Müslüman sığınmacı kurtarılmayı bekliyordu.



Giritli Müslümanlar, açılım gereği Osmanlının Girit’e asker çıkaramayacağını anlayınca, İran Şahı Muzafferiddin Handan yardım istedi!



Sadece Girit’te değil Yanya’daki feryatlara Avrupalının kulağı kapalıydı.



Sonunda Osmanlı, 18 Nisan 1897de Yunanistan’a savaş açtı. Beklendiği gibi bir ay gibi kısa sürede Yunan ordusunu perişan etti.



Türk ordusu Atina’ya girecekken, Rus Çarı II. Nikolayın isteği ve İngiltere’nin baskısıyla II. Abdülhamid Türk ordusunu durdurdu.



Yapılan barış görüşmelerinde galip Osmanlı, bırakın bir avuç toprak almayı, savaş tazminatını bile alamadı.



Aksine Girit’teki nüfuzunu kaybetti...



Açılımın dördüncü aşaması



Otonom ilan edildi



DİYECEKSİNİZ ki, Osmanlı ordusu, Yunanlıları yenince Girit’teki Rumlar korkup sinmişlerdir. Ne gezer!



En acıklısı Girit’te yaşandı. Türkler, Rumları kesecek iddiasıyla Avrupa devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya) adaya asker çıkardı. Asayişi artık onların askeri sağlayacaktı!



O halde Girit’te Türk askerine gerek var mıydı? Diyorlardı ki, Osmanlı askeri gidince Rumlar bir daha ayaklanmazdı! Gülmeyiniz, aynı gerekçeler günümüzde Kıbrıs için de söyleniyor...



Avrupa’nın bu kandırmasıyla Türk askeri 1898de Girit’ten çekildi.



Ada otonom ilan edildi.



Girit’in kaderi, Avrupalılara bırakıldı. Avrupalılar, Rumların ve Türklerin can ve mal güvenliklerini garanti altına aldıktan sonra adadan ayrılacaklardı . Girit’e böylece barış gelecekti. Harika!



Tabii bu arada bir şart daha ileri sürüldü: Girit valisini seçme hakkı Osmanlı padişahına bırakıldı. Ancak istisnai bir durum vard ı; büyük devletlerin o valiyi onaylaması gerekiyordu. Yoksa kendileri atama yapacaklardı. Ne oldu dersiniz; Osmanlının karşı koymasına rağmen Prens Otto Girit Valisi yapıldı.



Kısa bir süre sonra dört devlet adadan çekildi.



Ve Rumlar hemen adaya Yunan bayrağı çekti. Hani barış gelecekti; beyaz güvercinler uçacaktı adanın üzerinde?



Osmanlı büyük bir diplomasi başarısıyla(!) bayrağı indirtti. Karşılık olarak, Avrupa ülkelerinin ve Yunanistan’ın tepkisini çekmemek için, İstanbul’da sahnelenen Girit adlı tiyatro oyununu sansürledi. Şaka gibi...



Ve sonuç



Toprak kaybı



OSMANLI, Avrupalı dört devletin oyalayıcı sözlerine, teminatlarına ve açılım masallarına hep inandı.



Bunun karşılığında Girit’i kaybetti.



Bu da şöyle oldu: 1910da Girit Meclisi Yunanistan’la birleşme kararı aldı.



Anadolu’nun birçok yerinde mitingler yapıldı; Türkler, Girit’te savaşmak için gönüllü asker müracaatında bulundu; Yunan malları boykot edildi, gemileri Osmanlı limanlarına sokulmadı; Osmanlı konuyu Lahey Hakem Mahkemesine götürmek istedi vs. vs.



Bunların pek yaptırımı olmadı.



Girit onca açılıma rağmen 1913’te Osmanlının elinden kuş olup uçtu, gitti!



Giden toprağın yüzölçümü 8.336 kilometrekare idi.



alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder