29 Haziran 2009 Pazartesi
Anılar ... cahide gökoğlu..
İzmir'deBabamlar Rodos'tan mübadele nedeniyle geldiklerinde, Kahramanlar semtinde eski bir Rum evine yerleşmişler.. Daha sonra Annemler'de Girit'ten mübadele ile önce İzmir'e daha sonra da Söke'ye yerleşmişler. Uzatmayalım neticede annem ve babam'ın yolları çakışmış ve evlenmişler. Bizde bu eski Rum evinde doğduk, ev artık çok harebe olmuştu, o nedenle biz evimizi satarakBuca'da sakız tipi bahçeli bir ev yaptırarak, ben 11yaşındayken evimize taşındıkhemen bahçeler düzenlendi, saksılar alındı sardunyalar,sakız cenanları,şeboylar, akşam sefalarısakaılarda yerlerini aldılar. Annem çöp dikse çiçek açardı.Bahçemize Asmalar dikildi.zamanına göre bakla,domates,biber vs sebzeler ekilirdi.Ama en önemli iki çiçeği Yasemen ve Ful... ön bahçeyede top çamları fidan olarak dikildi.(şimdi ulu çam olarak halen duruyorlar.) Yaz geceleri bhçeye sofralar kurulur, en azından iki saate yakın sohbetle yemeklerimiz yenilir içilirdi. Yemekten sonra babam çam ağaçlarından cam iğneli küçük dalları alır yaseminler toplanır teker teker çam iğnelerine dizilirdi.Soframızda kırmızı domateslere batırılmış mis baygın kokulu Ful'lar sanki bize gülümserdi.Artık yatma vakti geldiğinde yatağımıza geldiğimizde yastığımızın üzerindekimis kokulu yasemenler ablamla beni gülerek karşılardı ve biz bu mis kokularla uykuya dalardık.
Nedim Atilla Biz bize benzeriz, Giritliler İzmirlilere alıntı
Sık sık söylediğim bir sözü üç gündür Hanya`da yineliyorum. `Biz bize benzeriz, Giritliler İzmirliler`e, İzmirliler Giritliler`e...` İzmir ve civarından Girit`e 1924 mübadelesi ile giden Rumlar, yeni yerlerinde çok mutlu oldular, Girit`ten İzmir ve Ayvalık`a gelen bizim dedeler nineler gibi... Sık sık söylediğim bir sözü üç gündür Hanya`da yineliyorum. `Biz bize benzeriz, Giritliler İzmirliler`e, İzmirliler Giritliler`e...` İzmir ve civarından Girit`e 1924 mübadelesi ile giden Rumlar, yeni yerlerinde çok mutlu oldular, Girit`ten İzmir ve Ayvalık`a gelen bizim dedeler nineler gibi... Girit`te üç gün boyunca birbirimize benzeyen insanlarla beraber olduk. Hiç yabancılık çekmeden dolaştık, eski dostlarla kucaklaştık mutlu zamanlardı özetle... Bir Giresun gemisi vardı 1920`li yıllarda... Bu gemi, 300 yıllık topraklarından koparılan binlerce Giritliyi İzmir`e getirdi. Mübadele gemisiydi. 30 Ocak 1923`te Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan ön antlaşmayla 2 milyon insan yurdundan oldu. Anadolu`da yaşayan 1 milyon Ortodoks ile Atina ve Ege adalarında yaşayan yaklaşık 800 bin Müslüman, Lozan Mübadilleri Vakfı`nın tanımına göre `Doğduğu, yaşadığı, aşık olduğu, gözyaşı döktüğü ve günün birinde bağrına emanet edilmek üzere huzur içinde ölmeyi hayal ettiği toprakları terk etmek` zorunda kaldı. Girit`in Kandiya(Heraklion), Resmo ve Hanya kentlerinde yaşayan onbinlerce Türk, 300 yılı aşkın süredir bulundukları topraklardan sökülüp Anadolu`ya getirildi. Onları İzmir, Ayvalık, Bodrum ve İskenderun limanlarına çıkaran Giresun gemisi, Titanic`le aynı yerde, Glasgow`da yapılmıştı. 106 metrelik gemi, 1910`da Osmanlı Seyri Sefain İdaresi tarafından satın alınarak mayın nakliye gemisi haline getirildi. İngiliz işgali sırasında İstanbul`da el konulan Giresun gemisinin ilk kahramanlığı 22-26 Ocak 1918`de ters bir manevra sonucu karaya oturan ünlü Yavuz gemisini kurtarmak olmuştu. Kaptanı tarafından kaçırılıp Trabzon`a götürülen bu gemi Zonguldak`tan diğer Karadeniz limanlarına kömür taşımış ve Milli Mücadele`nin önemli gemilerinden biri olmuştu. Bu geminin yolcularından bugün pek azı hayatta ama yolcuların yanlarında İzmir, Ayvalık ve diğer kentlere taşıdıkları zengin kültürün izleri bugün de etkisini koruyor. Taşkın ve Katapodis`in ev sahipliği Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Tamer Taşkın ve Yunanistan`ın İzmir Konsolosu George Katapodis`in ev sahipliğinde gerçekleştirdiğimiz Girit gezisinde Hanya, Resmo ve Heraklion`u bir kez daha görme şansımız oldu. Hanya`da deniz kenarına kurulmuş nefis bir kent... `Tarih içinde demlenmiş` diye tanımlıyorlar Hanyalılar kentlerini. Sokaklarda gezerken bir ortaçağ kentinin özelliklerini hemen hissediyorsunuz. Hanya`nın turistik ve tarihsel açıdan zengin merkezi ile eski şehrin duvarları ötesinde ziyaretçiler 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarından kalma aristokratik evleriyle tarihi Halepa mahallesini ve `tabakaria` mahallesini ziyaret etmek mümkün. Güzel Hanya şehri, efsanevi Minos ihtişamıyla Venedik entelektüelliğini; Türk sadeliği ile klasiklerin zenginliğini, ortaçağ güzelliği ile çağdaş olanın görkemini; sade mimari biçem ile karışık sentezleri, bir anlamda eski ile yeniyi çok özgün bir biçimde bir arada barındırıyor... Rethimno(Resmo) doğumlu anneannem `Hanya Girit`in elmasıdır` derdi.. Gerçek bir elmas Hanya... Konukseverlik bir başka... Giritliler kendilerini şöyle tanıtıyorlar: Giritlinin ruhunda iki öğe daha hakimdir: dürüstlük ve şeref. Ahlaki değerlerinin hiyerarşisinde de aileden sonra dostluk gelir. Hanyalı sizi sevgisiyle saracak, her şeyini sizinle paylaşacak ve kendinizi evinizdeymişsiniz gibi hissettirecektir. Bu bir gösteriş, alışkanlık veya şeref meselesi değildir. Sadece bir hayat biçimi ve ruh belirtisidir. Zaten hiç bir şey Giritli`ye ait değildir. Tüm Girit onun evidir ve bunun sınırı yoktur. O da kendini sevinç ve gururla cömert Giritli Zeus`un büyük sarayında onurlandırılmış bir misafir olarak kabul eder. Ne kadar da benziyoruz değil mi? Resmo (Rethimno) ve Kandiye (Heraklion) notları ile Girit yemekleri gözlemlerimizi de önümüzdeki haftaki mutfak yazımızda aktaracağız. Girit`ten mutlu dönüyoruz. Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni`nin bu seyahate verdiği destek ve önem de önümüzdeki günler için umut vericiydi
__________________
__________________
oturup Girit'te bir kahve.... alıntı
Oturup Girit'te bir kahve Çiğdem Ülker Cuma, 01 Eylül 2006 Mübadeleden neredeyse yüz yıl sonra bile sanki dün ayrılmışız gibi karşılıyor bizi Girit.Bir Yunan gemisiyle gelmiş olsak da, adımızı söylemesek de, ona bir işaret vermesek de gözlerimizden tanıyor bizi; eski Türk komşularını çabuk fark ediyor Kandiye.Bir çocukluk arkadaşımı arar gibi dalıyorum Kandiye’nin ara sokaklarına.Ben gitmişim o kalmış, ben değişmişim o hep aynı kalmış.Ege’nin en güneyinde, eskimiş bir kalenin ardına saklanmış tanıdık bir Akdeniz kenti işte.Denizden gelen rüzgâr, vapurun getirdiği canlılık ve havada limon kokusu. Herkesin birbirini tanıdığı bir küçük kasaba.Daha sabahın sekizinde kahveler dolmuş. Küçük meydanda, havuzun karşısında Yorgo’nun dükkânında oturuyorum; hemen yanında Kirkor, sandalyelerini diziyor, güneşe karşı.Kentin asıl kahvesi; benzerini Fethiye’den, Köyceğiz’den, Muğla’dan bildiğim meydandaki köhne kahve.Emekliler tavla oynuyor; kasabın köpeği masanın altına serilmiş esniyor; yakışıklı polis, motosikletinin üzerine oturmuş kulağını kaşıyor; ev kadınları alışverişten dönüyor.Müşteriler, su dolu küllüklerde söndürüyor sigaralarını.Girit’in Kandiye’si uzun bir Ağustos gününe uyanıyor.Bu adanın yetiştirdiği yazar, Nikos Kazancakis ise, limandaki kalenin duvarına gömülmüş sonsuza dek orada uyuyor.Nitekim dönüşte bir dosta “Girit’teydim” der demez; hemen “Kazancakis” diyecek.”“Zorba”nın “Günaha Son Sağrı”nın ve “El Greco’ya Mektuplar”ın yazarı Kazancakis’in iktidarla kavgası, hiç bitmemiş elbette. Bütün edebiyatçılar gibi bir muhalif o da.Gömüldüğü taşta şunlar yazıyor: “Hiçbir şey umuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum. Özgürüm ben.”Girit’in yazarı, felsefi bir özgürlüğü vurguluyor ama bu ada, karaya en uzak olmasıyla da özgürlüğü hatırlatıyor bana.Hayatın en zor ulaşılan zirvesini: Kendi kararını verebilmeyi, gerçeğe kendi elleriyle dokunabilmeyi, onu kendi gözleriyle görebilmeyi.Vapur, Girit’ten ayrılırken adayı uzun sirenlerle selamlıyor.Adalı yazarın sesi karışıyor sirenlerle. “ Özgürüm ben…”
GiritTürk'ü Leyla Saz hanım'ın biyografsi... alıntı
Leyla Saz Hanım (1845-1936) Türk besteci, yazar. 1845 yılında İstanbul'da doğan Leyla Saz Hanım, Hekimbaşı İsmail Paşa'nın kızıdır. Çocukluğunda yedi yıl süreyle sarayda bulunmuş, Sultan hanımların nedimeliğini yapmıştır. Bu sayede harem hayatını yakından tanımış ve iyi bir eğitim görmüştür. Sarayda kaldığı dönemde Nikoğos Ağa ve Medeni Aziz Efendi'den aldığı dersler ile klasik Türk müziği konusunda kendini geliştirdi, bestekarlık yeteneğini ilerletti. İki yüze yakın bestesi vardır. Bostancı'daki köşkü yandığında çoğu şiiri ve hatıra defterleriyle birlikte bu notaların çoğu yanmış olsa da, kalan bestelerin çoğu bugün hala dinlenmektedir. Örnek olarak hicaz Seni sevda çiçeğim, tac-ı serim verilebilir. Şiir yazmaya 16 yaşında başlamış olan Leyla Hanım, Fıtnat Hanım ile birlikte dönemin mecmualarında açık imzası görülen ilk kadın şairlerdendir. Divan geleneğini takip ederek yazdığı şiirlerinin toplanabilen kısmı ilk kez 1928'de Solmuş Çiçekler ismiyle yayımlanmıştır. Harem ve Saray Adatı Kadimesi ismini verdiği, saray çevresini ve adetlerini anlatan anılarıyla da ünlenmiştir. Bu anılar önce 1920-1922 yılları arasında Vakit gazetesinde, daha sonra 1974 yılında Haremin İçyüzü ismiyle kitap olarak yayımlanmıştır. Leyla Saz Hanım 6 Aralık 1936'da, İstanbul'da vefat etti.
Suyun İki Yanı... alıntı
HERAKLION`e uğrayanlara önerilen, görmeleri istenilen en etkileyici yer eski Türk mahalleleridir. Yüzlerce ev şimdi birer döviz basma makinesi gibi turistik eşya satıyor. Atalarımızın kurduğu mahallelere, inşa ettikleri çeşmelere, camilere sokuldukça, yüreğinize sığmayan bir hüzün kaplar içinizi. Giritli bir rüzgar vurur yüzünüze, geçmişinizi sorgulamaktan korkarsınız. Üç kıtaya hakim bir imparatorluğun izlerinden kalanlara dokunmazsınız. Kolların, duyguların kilitlenir. Ellerin yanacakmış gibi olur. Şimdi sarhoş kokan bu kentte `atalarım yaşıyordu`` diyecek kimse bulamazsın. Tarifsiz duygular içinde, ahşap evlerin penceresinden birilerinin sizlere seslenmesini beklersiniz. Yağmalanmış tarihten arta kalan, sadece evler ve taşların tanıklığı. HERAKLION`u gezen gazeteciler, tıpkı Hanya`da olduğu gibi bir tek polis memurunu göremediler. Tercümanımıza nedenini sorduk, yanıt çok ilginçti. `Suç oranı sıfır düzeyde. Cezaevleri boş sayılıyor. Suyun öbür tarafıyla, bu tarafı arasındaki fark işte bu kadar. Ufuk Güldemir`i anmak Türkiye`nin bugünden daha çok politize olduğu 1980`li yıllarda Ufuk Güldemir bir yıldız gibi parlamıştı. 12 Eylül darbesine `hayır`` diyebilen gazetecilerdendi. Cumhuriyet Gazetesi`nin Washington temsilcisi olduğu yıllarda evinde hararetli siyasi tartışmalar yaşardık. Amerika`nın Ortadoğu projesini ilk kez onun ağzından 1984`lü yıllarda duymuştum. Ufuk`tan çok şey öğrendik. Sadece iyi bir gazeteci, yazar, girişimci değil, aynı zamanda zor günlerin dostuydu. Allah rahmet eylesin.
__________________
__________________
Giritli İhtiyar ALINTI
ZAMANI DAR OLANLAR İÇİN BİLİŞSEL BİLİMSEL DÜŞÜNCE ALIŞTIRMALARI(1): GİRİTLİ İHTİYAR, YALAN SÖYLEMİYOR OLABİLİR!Giritli bir ihtiyar, “bütün Giritliler yalancıdır” demiş.Bu, ünlü Yalancı Karşıtlamı (paradoks). Yalancı ise, söylediğinin yanlış olması gerekir. Bu durumda, Giritliler’in yalancı olmaması gerekir.(Yüz)Yıllarca üzerinde düşünülmüş bir konu. Felsefeye yeni başlayanlar için oldukça heyecan verici. Bu yazıda amaç, bu tümcenin çelişkili olmadığı durumların varolduğunu göstermektir.1) Kimlik çözümü: Bu sözü söyleyenin kendini Giritli olarak tanımladığını nereden biliyoruz? Girit’te doğmuş olsa da, kendini Giritli saymıyor olabilir. Çevremize bir bakalım. Yok mu böyle insanlar?2) Yaş Eşiği Çözümü: Giritli olmanın belli bir yaşı olamaz mı? Diğer bir deyişle, örneğin, Girit’te doğmuş olan ve fakat 15 yaşından büyük ve 75 yaşından küçük olmayanların Giritli sayılamayacağı koşulu konursa,sorun ortadan kalkar.3) Bağımsızlık Çözümü: Diyelim ki beyinde, dilden sorumlu bölgeler ile kişilikten sorumlu bölgeler bağımsız olsun (ki çalışmalar da bunu gösteriyor). İhtiyarın bu iki bölgesinden biri zarar görmüşse, böyle bir tümce, çelişki oluşturmaz. Birincisi, kişilik bölgesi zarar görmüşse, söylediği sözün kendisini de kapsadığının bilincinde olmayabilir. İkinci olarak ise, dil bölgesi zarar görmüşse, söylediklerinin anlamının bilincinde olmayabilir.4) Bellek Çözümü: İhtiyar, yaşlılık nedeniyle ya da Korsakof ve benzeri hastalıklar nedeniyle, kısa süreli bir belleğe sahipse; tümcesinin sonuna gelene kadar, belleği sıfırlanır ve tümcenin başını anımsamadığından, herhangi bir kullanımla bitirir.5) Eşgöstermezlik Çözümü: “Giritli bir ihtiyar” söz öbeğindeki ‘Giritli’ ile “bütün Giritliler yalancıdır” tümcesindeki ‘Giritli’, aynı varlığa karşılık gelmiyor olabilir. Bu tür kullanımlara, gündelik dilde çok rastlarız. Örneğin, “adamı işte böyle adam ederler.” Buradaki iki ‘adam’, aynı kişiye karşılık gelmemektedir.6) Yananlam Çözümü: Tümceyi düzanlamla almak gibi bir zorunluluk yok. Onu bir espri olarak da değerlendirebiliriz. Ayrıca, kimi zaman tümceler, tersine anlamlar verirler. Örneğin, “çok güzel bir kitap” diyerek, kitabın gerçekte çok kötü olduğunu belirttiğimiz durumlar olur. Giritliler, doğrusözlülükleriyle tanınan bir halk ise, ihtiyar, bu tümceyi, alaysılama (ironi) amacıyla dile getirmiş olabilir.7) Yaklaştırma Çözümü: Gündelik yaşamda, pekin (exact) olmamız pek de fazla gerekmediği için, sayıları yuvarlarız. Saat sorulduğunda, “ikiyi onüç dakika yirmiyedi saniye geçiyor” demek yerine, “ikiyi çeyrek geçiyor” deriz. İhtiyar, kendisi yalancı olmasa da, tümel tümcesi ile yaklaşık bir bilgi veriyor olabilir.8) Kişilik Çözümü: Yalancılık bir kişilik özelliği olarak değil de bir eğilim olarak alınırsa; bir bireyin yalancılığı, onun hiç doğru söylememesine değil, genellikle doğru söylememesine karşılık gelir.Sonuç: ‘yalancı karşıtlamı’ olarak adlandırılan tümcenin çelişkili olmadığı durumları göstermek olanaklıdır.
Girit Türk'ü Çağan Irmak'ın biyografisi.. alıntı
Çağan Irmak (4 Eylül 1970, İzmir) Türk yönetmen, senaryo yazarı. 4 Nisan 1970 tarihinde İzmirde dünyaya geldi. Çocukluğu Seferihisarda geçti. Ege Üniversitesi Radyo-TV bölümünden mezunu oldu. Asmalı Konak adlı televizyon dizisiyle ismini bütün Türkiyeye duyurdu. Sonra 1980li yılların karışık, gergin ve politik halini anlatan Çemberimde Gül Oya dizisini yazdı ve yönetti. Bana Şans Dile, Mustafa Hakkında Herşey, Babam ve Oğlum, Ulak, Issız Adam adındaki beş uzun metrajlı sinema filmi ve Çilekli Pasta adlı tv filmi bulunmak üzere, ödüllü kısa filmleri de bulunmaktadır.FilmografiSinema filmleri Bana Şans Dile (2001) Mustafa Hakkında her şey (2004) Babam ve Oğlum (2005) Ulak (2007) Kısa metrajlı filmleri Bana Old and Wiseı Çal (1998) Dizi filmleri Asmalı Konak Çemberimde Gül Oya Şaşıfelek Çıkmazı Kabuslar Evi
Dünyayı Düşünmek-Aslan Tuntaş(1962-1995 GİRİTLİ ŞAİR
Şu koca dünyayı /Ilgıt ılgıt rüzgar eserken /Yemyeşil ağacın altında /Yüzünüz okşanırken /Kırlarda çimenlerin çiçeklerin üzerinde /Kuzularla çocuklar oynaşırken /Düşünmek başka /Masmavi gökyüzünden /Pespembe bulutlar geçerken /Güneşin sarı ışıkları /Ortalığı aydınlatırken /Masada çeşit çeşit /Yiyecekler dururken /Sevdiğin dizine yatmış /Pencereden dışarıyı seyrederken /Düşünmek başka /Ozon tabakası delikken /Afrika'da binlerce insan açlıktan ölürken /Cinayetlerin ardı arkası kesilmezken /Düşünmek başka /Ve bütün bunların nedenini düşünmek /Bambaşka...
28 Haziran 2009 Pazar
Galaktoboureko (γαλακτομπούρεκο)
Galaktoboureko (γαλακτομπούρεκο)7 eggs, room temp. 10 cups of whole milk (room temp.)2 cups of sugar 1 cup of fine semolina flour 1 heaping Tbsp. of butterzest of 1 lemon 1 package of commercial phyllo 2 sticks of melted butter (for brushing) 14" X 11" Corningware baking dish Syrup2 cups of sugar 1 cup of water juice & zest of 1/2 lemon
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)