Hani anneannem Aysel Gürel olsa anlardım… Erkek kardeşim bana bir e-mail atmış ve şöyle demişti; “Elif, anneannemiz youtube’da, falanca linki tıkla ve seyret”… Daha ben yokum youtube’da, benim canım ‘neneko’mun ne işi olacaktı?
Kardeşimin yaptığı bir şaka, bir hoşluk zannettim önce ama bir de baktım işin aslı öyle değil. ‘Girit ve Mübadele’ başlıklı bir belgesel yapılmış ve üç bölüm halinde yer verilmiş, başrollerden birinde de Handan Dere var yani anneannemden de görüş alınmış. Heyecanla ve keyifle ve elbette bir hayli gözyaşı eşliğinde seyrettim, defalarca. Girit ve Mübadele Belgeseli, 1924 Mübadelesi ile Girit Adası`ndan Ayvalık`a iskan edilmek üzere getirilen Giritli mübadillerin hikayesini anlatıyor, yıllardır bu konu ile ilgili sıkı bir hikaye yazmak için uğraşıyorum. Nefis insan hikayeleri var, sadık okuyucum hatırlar, üç yıl önce yazmıştım; benim anneannem 1924’te, kocaman bir gemi ile Ayvalık’a getirilip bırakılmış bir avuç insandan biriydi. Gemiler o kadar büyükmüş ki, Ayvalık’a yanaşamamış; mübadilleri mavnalar taşımış kıyıya (mavna derdi rahmetli anneannem, şimdi ne denir bilmiyorum). Buradan mı başlamak lazım hikayeye, yoksa Girit’ten mi başlamalı?
Birkaç farklı hikayeye başladım ama içinden çıkamadım; anneannem anneciği ile kucak kucağa sarılarak yeni bir hayata adım atmışlar Ayvalık’ta. Çok çarpıcı bir sahne baştan ayağa siyahlar giymiş, zayıf ve endişeli olduğu her halinden belli genç bir kadın; koca geminin güvertesindedir. Havanın soğukluğuna aldırmadan, kıyıya bakmaktadır nereye gittiklerini görmek için. Aniden paltosunun içinden kafasını uzatan minicik bir kız çocuğu görürüz, kıvırcık saçlı. Annesi sevgiyle okşar yüzünü. Pis bir çuvalın kenarına ilişirler, rüzgar iyice sertleşmiştir “babanın memleketine gidiyoruz kopelam” der, “korkma az kaldı”… Yunanca konuşmaktadırlar, sonra anne bir şarkı mırıldanmaya başlar. Asla kavuşamayan aşıklarla ilgili; savaşta ölen kocasını ve babasını hiç görmeyen kızını mı düşünmektedir? Gözyaşı rüzgarla savrulur, küçük kız uyumaya başlar. Böyle işte… Hikayem böyle başlıyor ve bana çok etkileyici geliyor gemi sahnesi. Ben bu hikayeye, bu kadar aşık olmaktan hoşlanıyorum…
Youtube’daki videoda anneannem bir olay anlatmış, adamın biri Girit’ten geldikten ve Ayvalık’a yerleştikten sonra, çarşıya gitmiş, bir şey satın alacakmış ve aldıklarını tartıya koymuş. Satıcı “kırk iki” demiş, kaç kilo olduğunu söylemek için. Adam da kırk ikiyi, “kıritiçi” (Giritli) anlamış. Hepimizi buradayız demiş; yani “ullimaz epaye imaste”…
Son Giritliler kalmadı artık; anneannem de gitti, kimse artık sesli harflerle sessizleri karıştırmıyor, kimse artık Ayvalık’ta bile Rumca konuşmuyor. O tatlı aksanlı insanlar; Türkçeyi sonradan öğrenenler, burada doğup büyüyenlerden daha çok sevdiler vatanı, al bayrak için hep gözyaşı akıttılar. Ne hazin hikaye aslında. Bir yandan da martılara el salladılar, köylerine ve geride bıraktıklarına selam yolladılar taa Girit’e
10 Ağustos 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder