10 Ağustos 2009 Pazartesi

Giritten, Çanakkaleye Giritli Mustafa vardı... alıntı


1600 yıllarının sonlarında 1700′lerde Girit adasına ulaşan Osmanlılar, bu adayı ele geçirmek için harekete geçerler.Bunu da başarırlar.Girit Adası eski dönemlerde önemli bir uygarlıktır. Mısır uygarlığı ile bile yarışan, saraylara dayanan yönetim biçimiyle özgün ve güçlü medeniyetler arasında sayılır.Osmanlılar adayı ele geçirdiklerinde önemli iki olay olur. Birincisi adanın yerli halkının bir kısmı müslümanlığı kabul eder, ancak Türkçe bilmezler ve kendilerine has bir dil oluştururlar.Diğer gelişme Osmanlının önemli bir stratejisidir. Kendi topraklarından bu topraklara insanlar taşımak. Daha çok Konya dolaylarından mevlevi alayları adı altında kurulan bir yapılanma bunda önemli rol oynayacaktır.Konya dolaylarından gelenler adaya yerleşir ve adada ki müslamanlığı kabul eden yerli halkla kaynaşırlar. İşte ülkemizde giritliler denilen halk bu şekilde oluşur.İyide bu hikaye nedir, senin bununla ne ilişkin var denilebilir. İnceledikçe ne kadar önemli bir hikaye diye bu diye hep kendime soruyorum.Bir hikaye ki, Anadolu’nun ne kadar devingen topraklar olduğunu anlayabilme şansını elde edebiliyorsunuz.Hüzünlü ve acımasız. Mağrur ve mağdur.Adımdan sonraki Yağcı soyadı bile buna bağlı.Çünkü tam bir zeytin ülkesi olan Girit adasındaki atalarımın zeytinliği ve zeytinyağı üreten düzenekleri olduğu hep anlatılırYukarıda bahsettiğim insanlardan birileri de baba tarafımdan benim soyağacımı oluşturuyor. Giritte yukarıda bahsettiğim iki koldan hangisinden olduğumu bilmiyorum.Yerli olup müslümanlığımı seçenler mi, yoksa Konya civarlarından gidenlerin diğer halkla kaynaşması ile oluşanlardan mı?Ama daha sonra tekrar döneceğim gibi Konya kökenli annem tarafı ile girit kökenli babam tarafının neden bir noktada Anadolu da birleştiği bana hep garip gelir?Konyadan Girite giden mevlevi kökenliler Anadoluya Giritli olarak geri döndüklerinde sanki bir içgüdüyle yine Konyalıları mı buldu? Biraz gülünç ama herhalde tesadüf…Girit Türkleri üç dalga şeklinde Anadoluya geri dönmüşlerdir. Benim ailemin Giritten göçü sanırım 2. dalgada 1890-1908 arası dönemdir.Bu dönem benim ailem önce önce Rodos Adası,Kuşadası, sonra İzmir ve çevresine yerleşmiştir.En son geldikleri yer ise İzmir, Kemalpaşa ilçesi, Armutlu beldesi.Babamın annesinin erkek kardeşi ise Ayvalık tarafına oradan da Amerika’ya göçetmiş. Çocukken hatırlıyorum büyük dayımız ve çocukları tatil için Türkiye’ye geldiklerinde köyümüze, gelmişlerdi. İlk kez başka bir dil kullanan kişileri herhalde orada görmüştüm. Amerika da milyarder olmuşlardı.Rahmetli babamla konuştuğumumda, kendisinin Balkan savaşı esnasında doğduğunu söylerdi. 1914 gibi. Bana da ismini veren dedem Giritli Mustafa ve kız kardeşi Fatmanın kocası İbrahim usta, bu belde de kunduracılıkla uğraşmaya başlamışlar. Çünkü savruldukları yurtlarından yeni yerlere hiçbir şeysiz gelmişler. Toprakları ve zeytinlikleri yokmuş. Dedemler çok güzel körüklü çizme yaparmış. Annemin anlattığına göre ben o dedeme benziyormuşum. Ama o iri yapılıymış, herzaman, beyaz, kolları hafif kıvrılmış temiz gömleği ile gezermiş. Yakışıklı, güzel bir adam…Babam altı aylıkken, Osmanlının çökmesi ile yurtlarından edilen ailemde yeni hayatlarında yeniden hüzün dolu günler başlar.Giritten kovulan, Giritli Mustafa şimdi askere alınmıştır. Hemde Çanakkale harbine. Bir daha dönmez birçokları gibi, babam öksüzdür artık. İngiliz emperyalistleri kuduz köpek gibi saldırdığında kaybetmişler onu, sadece haberi gelmiş bedeni değil…İşte bu topraklar, Anadolu böyle bir yer, Giritten, yurdundan edil, yeni geldiğin yurdunda Çanakkale’de şehit ol, hemde binlerce kilometre ötelerden gelen Anzak askerlerinin kurşunuyla..Hep dedemi özlemişimdir, bende çocukken anlatılanlardan oluşmuş bir silueti gözlerimin hep önündedir nedense onu tanır gibiyim. En son Genel Kurmay Başkanlığının Çanakkale şehitleri için bir bilgi listesi hazırladığı ve yayınladığını duyduğumda içime sevinç ve hüzün doldu. Dedemle ilgili somut bir bilgi… Benim için dünyalara değerdi.Dosyayı hızla indirdim, İzmir’i, Kemalpaşay’ı ve Armutlu beldesini bir çırpıda sıraladım. İşte liste önümdeydi. Ancak ne göreyim küçücük el kadar beldeden 13 can şehit olmuş. armutlu_canakkale_sehit.doc (buradan görebilrisiniz) O zamanki nüfus yoğunluğunu ve kayıtların çok azının bize ulaştığını düşünürseniz, 13 rakamının ne demek olduğunu daha iyi anlarsınız. Ama işin asıl acı yanı 13 kişiden 4 nün adı Mustafaydı. Hangisi dedemdi? Çünkü o yıllarda soyadı henüz yoktu, baba adı ile esas ad birlikte yazılırdı. Dört Mustafalar, üçü de dedem olsun ne farkeder dedim, sicim gibi gözyaşlarımla…Bu topraklarda, acı ile çiğnenmiş bu topraklarda, böyle bir insanın torunu olarak yaşamak ne güzel. Ama nasıl tahammül edebilirsiniz ki, bugün bu toprakların üstünde halkı birbirine kırdırmak adına sözde miliyetçilikle geçinenlerin, ülkeyi ve hayatımızı satılığa çıkaranların, Giritten Çanakkaleye uzanan bu hikayadeki, inceliği, fedakarlığı ve büyüklüğü anlayamayan dar kafalıkla etrafa saçtıkları kin, nefret ve fütursuzluğa…Dedem ve sadece Armutlu beldesinden 13 insan, onlar büyük insanlarmış ve yoklukta bile herşeylerini vermişler. Ya biz, sahte bir düzende, herşeyimizi tekrar kaybediyoruz. Onurumuzu, insanlığımızı, kardeşliğimizi ve onların yattığı toprakları.. Yuh olsun…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder