2 Şubat 2010 Salı

BİR MÜBADİL PORTRESİ: MUSTAFA CILIZ...

Geçtiğimiz hafta bir İstanbul Beyefendisinden telefon aldım. Adıma bir internet sitesinde yazdığım bir makalede rastlamış ve telefonumu Lozan Mübadilleri Vakfından almış. Kendisinin de Sarışabanlı bir mübadil çocuğu olduğunu belirterek tanışmak ve Sarışaban'a ait bilgileri paylaşmak istediğini söyledi ve randevulaştık.




Mustafa Cılız Beyle Kalamış'ta buluştuk, kendisi 81 yaşında Mülkiyeli bir Avukat. Sarışaban Mincinoz köyünden, Samsun Bafra'ya bağlı Eldavut köyüne iskan edilen mübadil bir ailenin çocuğu.



"Bu işlere çok geç başladık aslında deyip" bizim maceramızı öğrenmek istiyor. Daha kurucu başkanımız merhum İbrahim İşler'den söz eder etmez, "İbrahim Öğretmen mi?" demez mi!



Bunun üzerine sohbetimiz büyüyerek, dallanıp budaklandı. Samsun'da ki tüm mübadil camiasını istisnasız tanıyor Mustafa Amca! Böyle olunca sohbetimiz hemen interaktif bir hal aldı ve sohbetimize telefonla pek çok dostumuz da katıldı.



Konuşmamız sırasında memleketten ne zaman söz etsek gözleri doldu Mustafa Amca'nın, çok istiyorum ama yola dayanamıyorum diyor Mustafa Amca; Hemen alternatif bir ulaşım sunuyoruz Mustafa Amca'ya "Dostluk Ekspresi" aklına yatıyor nasıl seviniyor anlatamam. İyi ki varsınız, bu yaşta bana memleket yolunu açıyorsunuz diyor.



Benim dedelerimin geldiği köy Naipli ile Mustafa Amca'nın babasının geldiği Mincinoz köyünün birbirine çok yakın olması nedeniyle köylerimizden ortak değerler buluyoruz, ortak türkülerden, anılardan söz ediyoruz, Balkan Savaşından Yemen çöllerine kadar dedelerimizin anılarından söz ediyoruz.



Sıra köyadlarının nereden geldiğine geliyor, Mustafa Amcanın babasının aktardığına göre bölgenin fatihi Çal Dağına tırmanırken karşılaştığı köylere haber gönderir "sorun bakalım teslim olacaklar mı?" diye, köy teslim olmaya karar verince haberciler koşarak gelir "olacak, olacak" diye, işte Olacak Köyünün adı buradan gelmektedir.



Baraklı Köyünden bir manzara...



Çağlayık Köyünün adı ise etrafında ki dere ve çağlayanlardan geliyormuş.



Mincinoz ise "men cilus" yani 'benim cilus'um tahtımı kurduğum tahta çıktığım yer anlamındaymış.



Sıra mübadele anılarına gelince bir olay dinliyoruz kendisinden;



Kavala'daçalışan ud çalarak akşamları sevgilisine seranat yapan Hasanaki ve onun Rum sevdilisi Maria. Mübadele gündeme gelince bu iki gencin imkansız aşkı iyice tehikeye girer. Ama Hasanaki aşkından vazgeçecek birisi değildir özel havalandırma delikleri açtırdığı sandığa sevgilisini saklayan Hasanaki sandığı da denklerin arasına saklayarak gemiye yükler. Kızın ailesi Mariya'nın kaybolması üzerine Hasanaki'den şüphelenir ve geminin hareketi engellenir ancak tüm aramalara karşın kız bulunamayınca gemi Türkiye'ye doğru yola çıkar, Maria ise ancak Samsun'da Türk Ocağına kurulan misafirhaneye ulaşınca sandıktan çıkabilecektir.



Mustafa Amcaya "vatandaş olunca Meryem adını mı almış?" diye soruyorum "hayır Münevver" diyerek anlatmaya devam ediyor: Ben Lise de okurken Hasanaki'ye iskan esnasında verilen evinde kiracı olarak kalıyordum, 1946 yılında evi polisler bastı herkes şaşırmıştı meğer gerekçe Hasanaki'nin sendika kuruluşunda rol alması ve bir işçi lideri olmasıymış.



Hasanaki ve Münevver'in bu büyük aşkı bir çocukla renklenememiş, ama bir çocuğu evlatlık alıp büyütmüşler.



Kavala'dan bir görünüm su kemeri...



Köylere ilişkin anılara dönüyoruz yeniden, Bulgarlar'ın çalı harmanı bu köyde de kurulmuş, bu köyde de milisler gerek Bulgar gerek Yunan askerlerine karşı mücadele vermiş. Memleketten gelirken altınların nasıl gizlenerek kaçırıldığına ait öykülerden söz ediyoruz.



İskan sonrası tapuların 1936 yılına kadar yerlerin işlenmesine karşın verilmemesi. Memlekette yapılan işlerin burada tutmaması yaşanan geçim sıkıntıları, tütün işlemenin zorluğu, mahalli halkın 1950'lere kadar mübadillere mesafeli durması gibi pekçok sıkıntı yaşamış Mincinoz mübadilleri.



Ancak bu zorlukları özellikle okuyarak aşmış Mincinozlular. Paşası,Avukatı, Kaymakamı hep bu okuyanlar arasından çıkmış, okuyan çocuklar vasıtasıyla yerli halkla aralarında bulunan duvarlar da yıkılmış.



Mustafa Amca ailesi için çok güzel bir soyağacı hazırlamış, sözettiği kişileri buradan bulup üzerine konuşuyoruz.



Eldavut köyünün mübadele sonrasında kurulduğu örnek köylerden olduğunu planlı bir köy olduğunu öğreniyoruz. Başka böyle bir köy olup olmadığını sorduğumuzda Hıdrellez Köyü'nün de bu çerçeve de yapıldığını öğreniyoruz. Ama altını çiziyor Mustafa Amca hükümetin tahsisatı yalnızca arsa içindi evleri biz altınlarımızla yaptık diyor.



Samsun, Rumlar gidince çok yoksullaşmış ekonomiyi mübadiller zaman içinde yeniden canlandırmış, yeni gelenler arasında belli başlı tüccarlar ise; Çağlayıklı Hacı İzzet Ağa, Karadağlı Hüseyin Cengizhan olmuş.



Konuşacak mevzu çok ama Mustafa amcayı fazla yormayalım deyip görüşmeyi sona erdiriyoruz. Kendisini evine bırakıp vedalaşıyoruz kendisinden LMV arşivi için sözlü tarih çalışmasına randevu alıp ayrılıyoruz.
 
ALINTI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder