2 Şubat 2010 Salı

GÜNEŞ TERS DOĞUYORMUŞ.... alıntı

Güneş ters doğuyormuş




İskender Özsoy





MÜBADELE rüzgârının önünde çocuk sayılabilecek yaşta sürüklenenlerden biri de, bir ara Yalova’nın Armutlu ilçesinden oturan Kaygıoğulları’ndan Hatice Baydar.

Baydar, Drama’nın Kozlu (Platania) Köyü’nde 1920 yılında doğmuş. Köyünü ve mübadeleyi hayal meyal hatırlıyor.

Anlattıklarına gelince.

"Babam yeni bir ev yaptırmıştı. Alt katta bir oda, üst katta üç oda. Bir de kocaman holü vardı. O evde rahat rahat çok az oturduk. Bir gün Kozlu’ya kılık kıyafetleri perişan bir takım insanlar geldi. Annem babam acımıştı onlara, hatırlıyorum. Sonradan öğrendiğime göre o insanlar Bursa Dereköy’den gelen Rumlarmış. Geldiler, yeni evimizin üst katına yerleştiler. Biz alttaki tek odaya tıkıştık. Çok küçüktüm ama Rumların akşamları beni kucaklarına alıp kendi odalarına çıkardıklarını hatırlıyorum. Sofraya oturturlar süt verirlerdi. Meğer bana verdikleri süt onlarla paylaştığımız ineklerden sağılan sütmüş. Bir de annem Dereköylülerin sık sık ‘Ah bir Bursa’ya gitseniz de Kapalıçarşı’yı görseniz’ dediklerini anlatırdı. Mübadele olunca Atatürk Yunan’a haber salmış, ‘Bir hemşehrimin burnu kanasa çizmelerimi giyerim’ demiş.Yola çıkılırken evvel Kozlu’nun civarındaki dağ köylerini taşımışlar. Biz Sakarya gemisiyle Samsun’a gitmişiz. Gemiye ineklerin yüklenişini ve yolculuğumuzun bazı safhalarını biraz hatırlıyorum. Samsun’dan da Alaçam’a gitmiştik. Alaçam’da ben hastalanmışım, annem Ayşe de beğenmemiş zaten. Rahmetli ‘Alaçam’da güneş bile tersinden doğuyordu’ derdi. Annem Alaçam’dan şikayetçi olunca babam Mustafa’nın, bizden evvel gelip Bursa’nın Sölöz Köyü’ne yerleşen halasının yanına yerleşmek için beşi birbiriyle akraba altı haneyle yola çıkılmış. Mübadelede devletin gösterdiği yerde oturmak esas ya. Bizimkiler bunu dinlemeyip ille de gideceğiz dedikleri için İstanbul’a gidecek gemiye sadece kadınları ve çocukları bindirmişler. Erkekleri almamışlar, belki kararlarından cayarlar diye. Ama erkekler inatçı. Sandalla gemiyi takibe başlamışlar. Gemi gider, sandallar takip eder. Sonunda bir yerde kavuşmuşlar. Gemiden merdivenler indirilmiş,erkekler yukarı çıkmış. Bu arada amcam gemiye çıkarken denize düşmüş. Çok korkan amcam 40 gün sonra ölmüş. Gemide babalarımızla buluştuktan sonra Sölöz’e nasıl gidildiğini hatırlamıyorum. Sölöz’den ilk hatırladıklarım orada bir kış kalmamız ve odun bulamadığımız için evlerin üst katlarından tahta sökerek yakmamız. Onun için evler kel kalmıştı. Kışı geçirdikten sonra altı hane yürüyerek Gemlik’e indik. Ondan sonra kıyıdan kıyıdan gelerek büyüklerimiz beğendiği Armutlu’ya yerleştik. Rızkımızı buradanmış. Armutlu’ya yerleşince devlet iskânımızı kabul etti. Bize Kozlu’daki mallarımızın karşılığı olarak Rum mahallesinde yanmış bir Rum evinin arsasını ve bir miktar zeytinlik verdiler. Geldiğimizde burada yerli nüfus vardı. Bizi ‘Macırlar geldi, malımıza mülkümüze ortaklar geldi’ diye iyi karşılamadılar. Ama sonra mübadillerden gelin alalım diye bayılır oldular. Armutlu’da ilk başlarda çok zorluk çektik. Zeytinlik bakımsızlıktan orman olmuştu. Her şeyimizi çalışa çalışa yaptık, yeni bir hayat kurduk kendimize. Kozlu’da tütüncülük yapan ailem burada mecburen zeytinciliği öğrendi. Annem ‘Allah Atatürk’ten bin kere razı olsun bizi gâvur içinde bırakmadı’ derdi. Ben de öyle diyorum. Atatürk’ü Armutlu’ya geldiğinde görmüştüm. Kozlu’da doğan kardeşim Azize’yi omzuma alarak koştura koştura köy meydanına onu görmeye gitmiştim."







(30.01.2010)



alıntı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder