Lozan'dan Potsdam'a
1945 başında İkinci Dünya Savaşı'nın sonucu belli olmaya başlamıştı. Almanya savaşı yitirecekti.
Teuton Şövalyeleri'nin 15 Temmuz 1410'da Tannenberg Savaşı'ndaki ağır yenilgisini torunları da tadacaktı.
Müttefikler, 1943'te Tahran ve Kazablanka konferanslarıyla başlattıkları savaş sonrasının dünya düzeni çalışmalarını hızlandırdılar. ABD Başkanı Roosevelt, İngiltere Başbakanı Churchill ve Sovyetler Birliği lideri Stalin, 1945 Şubat'ında Yalta'da bir araya geldiler.
Karadeniz kıyısında temelleri atılan yeni düzenin çatısı da 17 Temmuz - 2 Ağustos arasında yapılan Potsdam Konferansı'nda örüldü.
Yalta ile Potsdam arasındaki dönemde, özellikle 1945 kışında Sovyet orduları mümkün olduğunca geniş Alman topraklarına el koymak ve işgal ettiği bölgeleri etnik açıdan temizlemek için olanca gücüyle yüklendi. Hesabı şuydu: Polonya'dan koparıp Ukrayna'ya bağladığı topraklara karşılık Almanya topraklarının yaklaşık dörtte birini yeni Varşova yönetimine devretmek.
Savaşın o son aylarında Polonya'daki, Çekoslovakya'daki Alman azınlıklar ve Kızıl Ordu'nun işgal ettiği Alman topraklarındaki Almanlar zorla sürülmeye başlandı.
Potsdam Konferansı'nın gündeminde milyonlarca insanın zorla yerinden edilmesi de vardı. Ve sorunun nasıl çözüleceği iki yıl öncesinden belliydi. Churchill, 1943 Nisan'ında sürgündeki Çek Cumhurbaşkanı Edouard Benes'e bulduğu formülü şöyle anlatmıştı: "Halkların mübadelesi yıllar önce Türkiye Yunanistan arasında yapıldı ve iyi sonuç verdi. Yine uygulanabilir." Uygulandı da.
Churchill, Lozan Antlaşması'nda öngörülen Türk-Yunan mübadelesini emsal göstermişti ama Türkiye için o ilk örnek değildi.
Osmanlı, Balkan Savaşı'nda Rumeli'deki topraklarını yitirince ardında yüzbinlerce Müslüman Türk bırakmıştı. Can güvenliği kalmayan o yurttaşları kurtarmak için harekete geçildi. İlk sonuç Bulgaristan'la alındı: Sait Halim Paşa başkanlığındaki İttihat ve Terakki Hükümeti, 29 Eylül 1913'te İstanbul'da Bulgaristan'la anlaşma imzaladı: Sınırın her iki tarafında, 15 kilometre derinliğindeki bölgede oturanlar yer değiştireceklerdi. Bu bir "Mikro mübadele"ydi.
Osmanlı, Yunanistan'la da benzer anlaşmaya hazırlanırken Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. İşte o yarım kalan işlem 23 Temmuz 1923'te Lozan'da tamamlandı.
Aslında karşılıklı göçler Türk Ordusu'nun 9 Eylül 1922'de İzmir'e girmesi ve Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın noktalanmasıyla başladı.
Bu öyküde bizim en çok ilgimizi çeken "Mübadele fikri kimin kafasından çıktı" sorusu oldu. Onu da anlatalım:
1900'lerin başında Zürih Üniversitesi'nde tıp eğitimi veren George Alexis Montandon adlı doktor birden antropolojiye merak sardı. Hamburg'a, Londra'ya gidip eğitimini aldı ve ilginç bir tez ortaya attı: "Unmix the populations"; yani "Halkların ayrıştırılması".
Tezinde sürekli barış için "Bir ulusun yabancı unsurlarının, o ulusun yaşadığı toprakların dışına çıkarılması" gerektiğini savunuyordu. Montandon sadece kalıcı barışı sağlamanın değil, "Ulus devlet"i inşa etmenin de yolunun "Halkları ayrıştırmak"tan geçtiğini söylüyordu.
Türkiye ile Yunanistan işte o tezin uygulandığı laboratuar işlevini gördüler.
Peki ama Montandon'u Atatürk ve çevresinde kim okudu, kim o tezi Türk- Yunan barışına çözüm önerdi? Herhalde tarihçiler bir gün yanıtını bulurlar...
alıntı
7 Ağustos 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder