31 Mart 2010 Çarşamba

GEBZE GAZETESİ'NDEN ALINTI/GİRİT İSYANLARINDA İNSANLIK VAHŞETİ

Girit İsyanlarında İnsanlık Vahşeti


Girit'e 1341'de ayak bastık. Girit'in tümüyle fethi ise 1645 yılına rastlar. Kıbrıs'ta olup bitenleri anlamak için



2008



Girit'e 1341'de ayak bastık. Girit'in tümüyle fethi ise 1645 yılına rastlar. Kıbrıs'ta olup bitenleri anlamak için Girit'te olanları bilmemiz lazım. İlk Girit isyanı Rusların tahrikiyle 1770'de patlak verir. 1820 Mora İsyanı'yla (ki Patrik'in karıştığı ve asıldığı ve hâlâ Kin kapısı olarak duran olayın olduğu tarih) birlikte Rumlar Girit'i de ayaklandırır. Bu isyanlarla Yunanistan devleti kurulur ve kurdurulur. İsyanların arkasında, İngiltere, Fransa ve Rusya (şimdiki ABD-AB-İsrail gibi) vardır.



Tarihler 1866 ilâ 1869 yılları arasında Akdeniz'de mühim bir ihtilâlden bahseder. Bu olay Girit İsyanıdır. Osmanlı İslâm devletinin Donanmayı şahanesinin de bir manada o devre ait icraatıdır dersek hata etmiş olmayız.



Süleyman Paşa'nın, Osmanlı İslâm devleti namına Mevlid müellifi Süleyman Çelebi Hz. lerinin: “Velâyet gösterip halka suya seccade salmışsın/Dest-i takva ile Rumeli'n almışsın” dediği tarihlerdeki 1354'ün akabinde başlayan Rumeli toprak fetihleri, bu günkü Yunanistan'ı teşkil eden Rumların ve arazilerinin bu fetihler silsilesi içinde Osmanlı devletince dâr'ül İslâm yapılmasıdır.



Bu topraklar ve Rum ahali, Müslümanlığın adalet tevziinden müstefit olup, birinci sınıf vatandaşın da fevkinde hür ve müreffeh bir hayat sürmüş olduğu insaf sahibi Rumlar tarafından da itiraf olunmaktadır. 1789 Fransa ihtilali ile etnik ayrımcılığın ve din düşmanlığının temelleri atıldı. Nihayetinde kopan ihtilâl bütün taçlı yönetimlere te'sir etti. Nitekim Avrupa'daki bütün hanedanlar bir sarsıntıya maruz kaldılar. Bu durumdan Osmanlı devleti bir endişe duymadı. O sırada da Osmanlı tahtında 3. Selim gibi Avrupa'yı çok iyi takip eden bir padişah vardı. İşte Yunanistan bütün küçük prenslikler gibi Osmanlı ülkesinde yaşarlarken, Rusya'nın üzerine aldığı Ortodoks mezheplileri koruma plânı içinde bu prensliklerin de bağımsızlık istemelerini teşvik ettiği gibi yardımlarını da esirgemeyeceğini dile getirmeye başladığı görüldü. Yunanistan'da yaşayan aydınlar bağımsızlık şarkılarını terennüme başladılar. Nitekim 1822'de Yunan İstiklâlinin ilânı gerçekleştirildi.



*1841'de Girit'in asayişi bozuldu.



Yunanistan Krallığına seçilen Bavyera Kralının oğlu Oton, bu makamı Yunanistan'ın genişletilmesinin şartını benimseyerek 7 Mayıs 1832'de üzerine almıştı. Ertesi sene Yunanistan'ın Kuzeyindeki sınırı Golos-Narda hattına çıkarılıp, Asporatların bir kısmı da ilhak edilmek suretiyle Yunanistan'ın biraz daha büyütülmesi sağlanmıştı. Oton selefi gibi Nabistlere dayanmaktaydı. Memleketin vaziyeti ise hâmi devletlerden her hangi biriyle iyi geçinip diğerlerini gücendirmeye müsait değildi. Osmanlı idâresinde kalan yerlerin Yunanistan'a ilhakından söz ediliyor yalnız, yedi Yunan adası hiç bahse konu edilmiyordu. 1841'de Girit'in asayişi bozuldu. Girit Rumları hedef olarak Yunanistan'a iltihak etmeyi göze almış ve bunu temin için de isyân etmişti.



Mahalli hükümetin idâresizliğine karşı, tabii bir muhalefet şeklinde kabul edildi. 1848 ve 1849'da Yedi Yunan adası da ihtilâl içinde kaldı. Bu da Yunanistan'a katılmayı temin propagandasının görülen bir tezahürüydü. Aleksandr Mavro Kordato 1848'de yani yedi ada isyanının başladığı sıralarda bir siyasi program çıkarıp Yunanistan'a ilhakı lâzım gelen kaynakların listesini yaptı. Lord Palmerston politikasının mürevvici geçinen bu diplomat Teselya, Epir ve Makedonya ve de Girit Adasını saymakta, o da öbür 7 ada'yı söz konusu etmemekte idi. İngiltere'ye istinat eden bir partinin programına girmek, Girit ihtilâl komitesine sadece kuvvet vermeyip cesaret aşılayacak ve taşkınlığa sevk edecekti. Bu konuda ayrıca Rusya'dan da kuvvet ve talimat alıyordu Mavro Kordato.



*Kırım Harbi'nde Girit



Kırım Harbi esnasında Kral Oton müşkül mevkide kaldı. Çünkü Yunan himayecisi İngiltere ile Fransa Osmanlı devletinin müttefiki olmuş ve de Çarlık Rusya'sına karşı harp etmekteydiler. Yunanistan, İngiltere ile Rusya arasında kalmıştı. Hangisini tercih etmeliydiı Bu hususta Rusya Kral Oton'u kendi tarafına celp etmeye muvaffak oldu. Bunun karşılığında İngiliz ve Fransız filolarından Pire limanına asker çıkarıldı ve Atina işgal edildi. Bu tazyik iki buçuk yıldan ziyade devam etti.

Kral Oton bütün bunlara rağmen Rus fırkasının çok güçlü olmasından dolayı Çarlığa sadık, bununla beraber İngiltere ve Fransa'ya da muhalif kalmaya devam etti. Rusya; muvaffak olsaydı, Yunanistan çok şey kazanacaktı. Hâlbuki harbin neticesinde Nabistler umduklarını bulamadı. 1861'de İtalyan harbinde büyük şöhret kazanmış olan Garibaldi ile müzakerelere girişti. Bu müzakerelerin esasını Garibaldi kumandasında bir İtalyan gönüllü Alayının Yunanistan'a girmesi teşkil etti.



Danimarka kralının oğlu Corc, Yunanistan krallığına 9/3/1861'de seçilmiş oldu. Yeni Kral 1. Corc, Yunanistan'a yedi ada'yı hediye getiriyordu. İngiliz diplomasinin, Nabistler fırkasını yere sermiş olduğunu görüyoruz ve İngiliz taraftarı partiyi işin başına geçirmişti. Yunanlıların hesaplarına göre ilhak sırası Girit Adasına gelmiş oluyordu. İhtilâl komitesi Girit adasındaki Rum çoğunluğu tahrik etmek suretiyle çıkardığı olaylar neticesinde emellerine nâil olacağı kanaatini taşıyordu. Bunu sağlamak için her yerde cemiyetler ve dernekler teşkil edilerek, gönüllüler kaydedilmeye, yardım toplanmaya başlanıldı.

Girit'de Türk Filosu.



1. Corc' un, Rus Çarlık hanedanına mensup Grandüşes Olga ile izdivacı dedikoduları Rus'ların Girit Adasını, Olga'nın çeyizi olarak Yunanistan'a vereceğine dair havadis ortalığı kapladı. Rusya Avusturya savaşları sonunda Avrupa'da ortaya çıkan vaziyet, Fransa ve Avusturya'yı, Rusya'ya rahatsızlık vermeye mecbur ettiği gibi İngilizler de doğu tarafındaki üs'lerine tarafsız bir görüşle baktığından Rusya'nın hedefi Yunanistan meselesine hâkim oldu. Memleketteki fikir cereyanlarını temizlemekle beraber Romanya konsolosu Gergedenof vasıtasıyla Girit'teki isyan eğilimlerine kuvvet vermeye başladı. İsyandan evvel Türk filosu Girit isyanının husule geldiği 1866 senesinin hemen başında Türk filosunda şu gemiler bulunmaktaydı.

1840 yapımı Peyki Zafer, 1855 yapımı Sinop Fethiye, 1857 yapımı Reşadiye, 1858 yapımı Tosya, bu saydıklarımız 3100 ilâ 3500 tonluk gemiler olup her birinde 33'er top ile donatılmıştı. Altı kıta uskurlu ahşap fırkateyn, Muhbir-i suru 1850 yapımı, 1860 yapımı Hüdavendigâr, Mahsuraziz 1861 yapımı, Gemlik Ertuğrul ve Keyvan-ı Bahri 1863 yapımı İstanbul'da, Selimiye 1865'de İstanbul'da yapılmıştır. Bunların 1.'si 1472 tonluk gemi olup, 3 adet 38 adet küçük top ile teçhiz edilmişti. Diğer üçü 2200/2800 tonluk olup her biri 20'şer librelik 32 topla silahlandırılmıştı. 4717 tonluk bir firkateyn olan altıncısı kuru tekne hâlinde bulunuyordu. Silahlar takılmaya başlanıldıysa da, işlem tamamlanamadı bundan dolayı da filoya iltihak edemedi.



* Osmanlı Donaması ve Limanlar.



Bunun için uskurlu ahşap fırkateyn hakikatte beş kıta idi. 14 kıta uskurlu ahşap kuvvet filo, Sinop, Edirne, İzmir, Bursa, Seddülbahir, Osman Gazi, İlan-ı Bahri 1863 İstanbul diğeri ise Utarit, İngiltere, 1863'de İzmit'te Vietnam 1864'de bunlar 37 librelik sekiz ilâ on ikişer toplarla mücehhez 600 ilâ 800 tonluk gemilerdi. 25-30 geminin Talia, Fuat, Peyk-i Meserret, Rehber-i Tevfik, Mecidiye, Fevz-i Bahri, Eser-i Cedit, Sefer-i Bahri, Şevket -i Hayr, Eser-i Nüzhet, Sulhiye, Peyk-i Ticaret, Sürat, Süreyya, Hayreddin, Kılıc Ali; Zinet-i Derya, Tevfikiye, Kaptan-ı Derya, Neveser, Gemlik, Nimet, Konfide gemileriydi, bunlar doğrudan tersaneye bağlı olup, nakliye işlerinde kullanılmaktaydı. Kimilerinde iki ilâ altı adet top bulunmaktaydı. Tonajları ise; 150 ilâ 1100 ton arasında değişmekteydi.



Girit'de Rus Oyunu.



Sonralarıysa; İdare-i Aziziye, İdâre-i Mahsusa ve Seyr-i Sefain isimlerini almış bulunan Fevaid idâresinin de küçüklü, büyüklü vapurları bulunduğundan içlerinde uygun olanlar kullanılmaktaydı. 1866 senesinde filomuz bilfiil faaliyet halinde olarak 23 savaş gemisi, 25'de nakliye gemisinden mürekkepti.



Ne var ki; Girit'de Rusların iğfal edip kendilerini şişirip, silah ve teknik yardımlar yaparak tahrik etmekte olduğu bahse konu adanın yerli Rumları ve daha önce megalo idea gereği ada'ya gizlice soktukları Yunan palikaryaları, iki asırdan ziyade Osmanlının adalete riayeti, inançlarına ve hayatlarına asla müdahale etmeyerek huzûr içinde yaşayan ada ahalisini birbirine karşı yâni Müslümanlara karşı gayrimüslimleri harekete geçir-meye muvaffak olmuştu. Ruslar; neticeten ada'yı bir isyana kalkışmaya razı etmiş bilfiil ihtilâl ateşini tutuşturmuştu.



* Donanmanın istasyonları



Adalar denizi de denilen Ege ve Akdeniz'in bazı limanlarında tespit edilmiş istasyonlarımız şöyle idi: Girit'de; Peyk-i Zâfer, Rehber, Selânik'te; Âkka, Golos'ta; Şevketnüma, Pire'de; Sinop, İzmir'de; Muhbir-i Sürûr, Ayvalık'da, Boyana, Midilli'de Tâir-i Bahri, Sisam' da; Sünne korveti, Rodos'da İskender, Preveze de; Peyk-i Şevket, Bar'da; Beyrut ve de Edirne gemilerimiz bulunuyordu. Donanmanın başkumandanlığı hazarda olsun, seferde olsun Kaptan paşa'nın uhdesindeydi. Girit isyanı çıktığında bu makam Adile Sultan'ın zevci Damat Mehmet Ali Paşa üzerindeydi. 1840 senesinde liva yâni Tuğamiral olan Mehmet Ali Paşa, denizcilik sınıfını seçtiğinden vazifelerde ve rütbelerde damat olması hasebiyle de çabuk yükseldi. Devlet hizmeti boyunca bir kere sadrazam olmuş, iki defa Seraskerlik makamına geçmiş ve beş seferde kaptanıderya olarak bulunmuştu. Sultan Aziz, Eniştesi Mehmet Ali Paşayı 6. defa kaptanıderya yapmak suretiyle bahriyenin başına getirdiğinde takvimler 1866 senesi Nisan ayını gösteriyor, kaptanıderya 53 yaşın verdiği tecrübelerle dolu, zengin, güçlü, muktedir bir şahsiyet idi.



*Girit isyanı öncesi



Avusturya ile İtalya'nın savaşa tutuşması, savaşın genişleyeceği korkusu önceleri Avrupa'da endişelere sebep teşkil etmiş öte yandan Bosna-Hersek ile Eflâk ve Buğdan'da gerginlik hissedilir mertebedeydi.



* İlk tedbirler ve isyan



Bilindiği gibi Osmanlı devlet idâresinde, azınlıkları bir emanet olarak görmesinden doğan, hassas ve iyi niyetli bir yaklaşım yer almıştır. Bunu temin için zaman zaman gayrimüslimlerin çok olduğu yerlerde o cemaatin isteklerini ehemmiyetle kaale alır ve onlarla istişâre ederek, bir idâre tarzına girerdi. İzmirli bir mühtedi olan Hekim İsmail Paşa, 6 yıldır Girit adasında vâli idi. Mekteb-i Tıbbiye tahsili sonrasında elinden tutanlar olmuş ki, evvelâ eczâne müdürü daha sonra baştabip olmuştu. Sultan Abdülmecid devrindeki meşhur sünnet düğününde şehzadeleri bizzat Hekim İsmail Paşa sünnet ettiğinden hem itibarı ziyadeleşmiş hem de ûla evvelliğine yükseltilmişti.



1847'de hem vezir ve de Yanya Vâliliğine nasb edilmiştir. Hemen peşinden Nafia (Bayındırlık) Nezaretine tâyin olundu. Böylece mühtedi İsmail, hem paşa, hem vâli, hem de recul-i devlet yâni Osmanlı kabine üyeleri arasında yer almıştı. Abdülmecid Hânın hayatı boyunca defalarca nafia ve ticaret nazırlıklarına getirildi. 1860 tarihinde Osmanlı tahtına oturan Abdülaziz Hân, İsmail Paşayı, Girit'e vâli olarak göndermişti. Kökeninde Rumluk ve Hıristiyanlık anlayışı bulunan Hekim İsmail Paşa'nın, Girit ahalisine yapmakta olduğu vâliliğin 6. yılında ada'da yaşayan Rumların hayat tarzını, tercihlerini ve siyasal düşüncelerini bilmesi ve tâkip etmesi icâb ederken, bunda ne derece gayret gösterdi bilemiyoruz. Vâli olmadan evvelki görevleri olan nâzırlık görevlerini daha nâfi olduğu yoksa vâlilik vazifesinin miı Ülkemize faydalar getirdiği hususunda karar kılmak hayli müşküldür.



* Girit'de; Yunan-Rum ihtilâl komitesi



Girit'de yaşama şansı bulmuş ve genişlemekte muvaffak olmuş bulunan Yunan-Rum ihtilâl komitesinin başı Hacı Mihal, yıllarca yaptığı fesatlıklarla Girit Adasını patlamaya hazır bir bomba haline getirdiğini bizim Hıristiyanlıktan mühtedi vâlinin fark etmesi ve bunları önleyecek tedbirleri almaması anlaşılacak gibi değildir.



Ne var ki; “Girit İhtilâli” adlı kitabının 8. sayfasında Ali Haydar Emir Alpagut: “Şu muhakktır ki; Hekim İsmail Paşa'nın Girit Rumlarının hazırlıklarındaki vüs'at (genişlik) ve ciddiyeti tam vaktinde ve lâyık olduğu katiyetle hükümete bildirmedi ancak 1866/Nisanın'da Bâbıâli'ye bir tahrirat gönderip, ada ahvalinin nezaketinden bahsederek sahilleri karakol yapmak üzere bir büyük ve üç küçük müsellah (silahlı) vapur istedi.



Bu tahrirat Babıâli'den Kaptan paşalığa havale edildiği zaman pek tabii olarak Anadolu filosunun, Suda'yı hareket merkezi yapacağı ve o halde ayrıca gemi tahsisine lüzum kalmadığı, cevabı verildi.” demektedir.



*İsyanın idareten halli



Sifakya'nın zabtı ihtilal kuvvetini en metin ve sarp olan müdafaa mıntıkasından mahrum etmişti. Erkadi'nin tahribi ise dış yardımların da yolunu kesmiş oldu. Abluka işleri adanın güney sularında da ciddi bir şekle girmiş olduğundan kaçakçılık hemen durdu. Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa ile Deniz Kuvvetleri Kumandanı Vesim Paşa pek güzel anlaşmışlardı. Bu iki müşir'in birlikte götürdükleri harekât neticesi olarak Girit İsyanı, dağınık çetelerin müsademeleri hâline dönmüştü.

Kırkar-ellişer kişilere ayrılan asiler, adanın her tarafında saf tutmuşlar Rumlardan henüz isyana katılmamış olanları çeşitli tehdit metodları kimisini de, feci işkencelere tâbi tutarak yanlarına çekmeye gayret gösteriyorlardı. Ancak görülen, bu gayretlerinin sonuç alınacak gibi olmadığıydı.

Kara cephesinde ise büyük harekâtlara lüzum kalmadığı gibi deniz cephesinde de tam tersine herkesin dikkatini çekebilecek bir faaliyet görüldü. Yeni gelen Osmanlı birlikleri karaya çıkartılıyor, nöbetten gelen ablukadaki bir gemi istirahat için burada kalıyordu. Patlayan havadan kaçan, Fransız, Rus ve İngiliz gemileri de burada barınıyordu. Esasında liman tahkim edilmiş olmayıp savunma mekanizması da yoktu. Bir ara Yunan gemilerinin korsan olanları Suda önlerinde yatan gemilerimize gece saldırısı yapacakları haberi alındı.

O sırada da Osmanlı-Yunan münasebetleri büyük bir kriz içine girmişti. Her iki taraf sınır boyuna asker yığmış olduğundan harbin başlaması adetâ bir gün mesafesi halinde idi.

*Mahmudiye zırhlısının sevki



Kumanda meclisi doğruca Girit sularına gelecek olan iki vapura karşı bir taarruz ihtimalini düşünerek, Malta adasına iki bölük askerle bir harp gemisi göndermesini 25/Aralık/1867'de Vesim Paşa'ya emretti. Mahmudiye zırhlısının sevki kararlaştırıldı. Ne varki vapurların hareketi haylice gecikecekti.

Devletlerin fiili müzaheretlerine, Yunanistan'ın kendisi için felâketi mûcip olacak bir harbi göze alacak derecede ileri giden yardımlarına ve ihtilâlcilerin kara ve deniz alanlarında devam eden gayretlerine rağmen tenkil harekâtı askerî noktai nazardan başarıya ulaşmıştı.

Ada'ya sükûn ve asayişin iâdesi için son ve kısa bir hamle kâfi idi. İş bu safhaya girince Rusya ve Fransa'nın meseleyi politik olarak diplomasi yoluna kaydırmaya kalkıştıkları görüldü. İstanbul'da elçileri siyasi girişimleri uygulamaya koyulurken, Girit'te de ecnebi filoların davranışları ve müdahaleleri dostane olmayan bir tarza vardı. Meselâ: Akdağ(Asprono)mağaralarına iltica eden asilere karşı Ömer Paşa, Jeneral Polisiyenin Cezayir'de kullandığı tedbire baş vurmak istediği zaman Fransa filo kumandanı Liva Amiral Simon: 'Böyle bir şey yapılırsa Hanya'yı topa tutacağım!' şeklindeki düşüncesini Vesim Paşa'ya bildirdi.

buradad



* Kandiye de Rum Vahşeti.



Kocaları eşkıya tarafından vahşiyâne işkencelerle şehid edilmiş beş-on Müslüman kadının, Kandiye'de bir kaç Rum'a gösterdikleri sert tepki üzerine, Rus filosu kumandanı Amiral Boradanof, bütün kuvetlerini Kandiye önüne toplayıp, vâliliğe çok şedit bir lisanla kaleme alınmış ultimatom keşide etti. Şehir feci bir tahribata mâruz kalmaktan zor kurtarıldı.

Girit'in, Yunanistan'a ilhakı için, 2. bir Navarin lâzım geldiği açıkça söyleniyordu. Çengeloğlu Tâhir Paşa'nın düştüğü tehlikeye mâruz kalmamak istediği halde Vesim Paşa'nın yalnız askerce değil, diplomatça da davranması icâb etmekteydi. Hâdise yavaş yavaş adı konulmamış bir mütarekeye doğru yol alıyordu. Girit için yapıbacak ıslahatın şekli kararlaştırıldı.



* Girit'de Vahşetin boyutu.



Sadrazam Âlî Paşa'dan başka Ticaret ve Nâfia nâzırı Kabulü, İstabl-i âmire müdürü Rauf Paşa, Hoca Mecid, Sisam Bey'i Karatodori, Kostaki Adosidis, Sava Efendiler, Türkçe kâtibi Mahmud Bey ile Fransızca kâtibi Şarl Mismer'den ve yaverlerden meydana gelen heyet, Sultaniye vapuru ile İstanbul'dan gelmekte idi. Dört gün sonunda Girit'e gelen heyet Hanya'da vâli konağına yerleşti. Devletleri temsil etmekte olanların vaziyetine dâir net bir tespit için sadrazamın Fransızca kâtibi Mösyö Şarl Mismer'in hatıratından bir kaç misal münâsib olacaktır.



*Mösyö Mismer Girit için ne diyor



Mösyö Mismer diyor ki: “..Fransa'nın Girit'de bir konsolosu vardır ki, başına şeritli bir asker şapkası, sırtına bir fânila ceket, ayaklarına uzun konçlu suvari çizmesi giyer. Omuzlarına püskülleri göğsüne açılan bir Suriye şalı atar elinde de dâima bir kamçı taşırdı.

Bu adam tâyin edilen ilk mülakat saatinden 20 dakika sonra üstündeki o garip kıyafetiyle sadrazamı ziyaret etti. (İstidrat: Âlî Paşa çok ciddi bir devlet adamı olduğundan dolayı resmiyete pek önem verir idi. Bir defasında mabeyne gittiğinde bekletilmeden huzûru hümayuna alınmış. Ancak padişahın mutad kıyafeti yerine gayri resmi kıyafetle giyinik olduğunu gördüğünde hemen mabeynciye efendimiz daha hazır değilmiş, beni niçin huzura aldınız diye ifade-i meramda bulunmuş.

Tabii ki, Sultan Aziz burada kendisine tahmil olunan sitemi de anlamış, üstünü değiştirerek huzura kabulü yinelemiş. Görüyoruz ki kendi padişahının görüşmeye ciddiyet aksettirmediği intibaı veren kıyafetini değiştirmesi için azimkâr davranış gösterirken, sadrazam paşa yukarıdaki Fransız elçisinin bu sıra dışı ziyaretine nasıl katlanıyor biliyor musunuzı Dışa karşı gücün yetersizliğinin verdiği neticedir. Zaten Mösyö Mismer, notunda Âlî Paşa'nın bunu izah ettiğini anılarına koymuş. M. H) Mösyö Mismer:.

Elçinin gidişinden sonra Âlî Paşa dudakla rında ince bir tebessümle bana, diplomatı gördünüz müı dedi. Maksadım tezvir değil fikirleri tenvir olduğu için yabancı memleketlerde bulunduğum müddetçe dikkat ettiğim daha çirkin bâzı ahvâli sükût ile geçiyorum, fakat şurasını zikretmeden geçemeyeceğim ki, Fransa yalnız ve çürük emtia ihraç etmiyor, bâzen kendisini resmen temsil eden böyle kaba ve adî adamlar da çıkarıyor ki, bundan çok defa memleket (Fransa) mutazarrır oluyor. “

* Hüseyin Avni Paşa Girit'de



Âli Paşa, gerek Ömer Rüşdü Paşa'dan gerekse Vesim Paşa'dan kurtulmak istediği hissediliyordu. 1868 senesi Kasım ayında, Serdarıekrem Ömer Paşa filonun maharetsizliğini ve savaşın uzadığını bahane ederek istifasını verdi.

Hüseyin Avni Paşa 15/Kasım/1868'de Girit'e gelip vazifesine başladı. Alpagut merhum, ”Girit İsyanı ve Arkadi'nin Batırılışı” adlı çalışmasında işaret ettiği hususla devam ettirilen yanlışlıklara da nezaket içinde itirazlarını serdetmiş oluyor.

Şubat ayında Vesim Paşa da istifasını verdi. Tersâne memurluğu üzerinde olmakla Anadolu filosu kumandanlığını ifa etmekte olan Ferik Âmiral İbrahim Paşa, Kumanda Meclisi reisliğine, Deniz Fabrikalar Nâzırı Liva Âmiral Zihni Paşa tersane memurluğuna, muavini Miralay Said Bey fabrikalar nâzırlığına tâyin edildi. İbrahim Paşa zâten Girit'de idi. 20/Şubat'da Mahmudiye zırhlısına geçti. Hacı Vesim Paşa da İstanbul'a avdet etti.

Âli Paşa projesi mucibince Girit Vilâyeti evvelki gibi beş sancağa, 17 kazaya (ilçe), 50 nâhiye'ye 1108 karye(köy)ye taksim edildi. Vâli müşavirliklerine Hanyalı Hamit Bey ile Karatodori tâyin olundu. Türklerin yanına Rum, Rumların yanına Türk muavinler verilmek üzere sancak ve kazaların memur kadroları dolduruldu. Bu icraat 5 ay sürdü. Âli Paşa heyeti 9/Mart/1868'de Sultaniye vapuru ile İstanbul'a avdet etti.



* Girit isyanlarında Kaçakçılık artıyor



Girit isyanı ancak siyasi cephesiyle bastırılmıştı. Esasında yapılan iş görüntüyü kurtarmaktan ibaretti. Babıâli samimi bir düşünceyle projeyi yürütmeğe azimliyken, Yunan idealleri kendilerinde mündemiç olan fikri tâkip gereği Âli Paşanın bu seyahatinin getirdiği dönemi isyan lehinde yapılmış bir mütareke olarak telakki edip, alttan alta ihtilâlcilerini takviyeye yeniden koyuldular.

Teselya sahillerinde kaçakçılık çoğalmaktaydı. Leftehor sularında görülen Yunan bayraklı bir yelkenliden şüphe edildiğinden üzerine Osmaniye ve Orhaniye'yi göndermek veya birini olsun göndermek icab ederken bunu yapmadılar.

Girit'de sükunet vardı. Artık askeri harekât yapılmasına hacet yok deniyordu. Sanki Âli Paşanın ıslahat denemesi başarıya gidiyor gibiydi. Ancak bu görüntü çok geçmeden tutuşacak bir yangın öncesinin hazırlıklarını örten, aldatıcı bir maskeden başka bir şey değildi.

İki yüzlü politika sürdüren Yunanlılar bir taraftan güya Girit'de normale dönüldüğü hususuna kani olmuş Rum âilelerin ada'ya avdetlerine yardımcı olurken, gönüllüler adı altında megalo ideayı benimsemişleri kâh vapur, kâh yelkenliler ile ada ve Teselya eşkiyasını beslemekten geri durmuyordu.



*Girit'e silah taşınıyor.



24/Ağustos'da barut yüklü üç geminin, Selânik ve Aynaroz sularına gittiği görülüyor, Şadiye suvarisi bunu haber alınca Eser-ihayr kaçak geminin üstüne sevkedildi. Yakalandığında Selânik'e çekildi. Bunların içinde 577 vâril barut müsadere edildi. 6/Eylül'de Eser-ihayr, Aynaroz iskelesine yanaşmak isteyen Yunanlılara ait iki kayığı yakaladı Selanik'e getirip 108 fıçı barutu müsadere olunarak melânetleri önlenirken, 2 gün sonra Kostantin isimli bir Yunan Aleksandr ve Lazar kaptanların idaresindeki üç kayık, Aynaroz ve Aya Nomi iskelelerine yanaşırken Eser-ihayr bunların yakasına yapıştı. Selanik'e bunları getirip aradığında bunlarda da 670 varil barut çıkmış oldu.

Girit'e kaçak emtia ve insan götüren vasıtaların içinde Enosis ve Girit vapurlarıydı. Bilhassa Enosis, Erkadi'nin tahribinden sonra onun yerini doldurmuştu. Bu cüretli korsan 24/Eylül/1868 gecesi Muhbirisurur tarafından tarassut edilen Aya Rumeli sularına sokuldu. Tıpkı Erkadi gibi keşfedilip top atışına tutuldu. Fakat Gamsız Hasan Bey'in yerinde onun kadar kahraman bir zâbitimiz vardı. Ne varki; İzzettin vapurunun yerinde ise yolsuz, yelken döneminden kalma ahşap bir fırkateyn bulunuyordu.

Kaçakçılar bu mıntıkaya yanaşmak istedikleri için Sifakya-Ayakrikos sahasını en süratli gemilerimiz ile kontrol etmeliydik. Kumandan Arif Bey, Muhbiri Ayarumeli mıntıkasına memur etmekle zırhlı Mahmudiye yerine bu gemi ile Fevzibari vapurunu gönderen kumanda meclisinin bir yerine iki diye çocuk aldatırcasına söyledikleri lâfa cevap vermişti. Bakınız cevap ne kadar da pahalıya mâl oldu.

Karanlıkta bir kaç top atışı karşılıklı olarak yapıldıktan sonra Enosis, açıklara doğru yol verip karanlıklara doğru uzandı.



* Girit'de Siyasi ve askeri tedbirler



1868 senesi en ziyade deniz muharebe sahnelerine yılın son aylarında erdi. Girit'de kurulan yeni tarz idâreye râm olmuş, sâkin ve bağlı bir görüntü veren durumdaydı. Rum aileler evlerine dönüyorlardı. Sâhil kalelerine sığınmış olan Müslümanlar da akın akın iç taraflarda yer alan köylerine avdet ediyorlardı. Bütün bunlar basiret sahibi, ferasetlilere 1869'daki yangının kokusunu, duyuruyor, istihbarata vakıf olanlarsa çıtırtıları duymuyorlarsa da nereden başgöstereceği merakındaydılar.

Yunanistan hükümeti ise; plânları gereği harbi göze alan bir tutuma sokmuştu siyasetini. Teselya'daki çatışmalar sadece eşkıya ile değil Yunan askeri ile de olmaktaydı. Yine isyancılar Anadolu adalarına da, yayılmanın girizgâhını başlatmışlardı. Abluka filomuzun kaçakçı gemi yakalama performansı düştükçe kendine itimadı ziyadeleşen Enosis adlı gemi cüretini arttırıyor emtia, insanları nakle hız veriyordu.

1868/Aralığı'nda top, cephane ve de gönüllü yüklenmiş olduğu halde adanın ıssız bir yerine yanaştı, hamulesini ihraç etti. Fakat karada pusu kuran askerlerimiz aniden hücuma kalktılar ve bunların büyük bir kısmını telef etmeyi başarırken, Enosis topları indiremeden fi rara koyuldu. Artık görünen oydu ki; bu iş kılıçla hâlledilebilir.

Tedbirler, Hüseyin Avni Paşa'ya selahiyet vermek, ablukayı daha tesirli hâle sokmak, Anadolu adalarını isyanın sirayetinden muhafaza etmek. Bunlar karar altına alındıktan sonra tatbike geçildi ve ilk olarak Yunan hükümetine yazılı nota verildi,



24 Aralık 1868



Zırhlı gemilerimiz abluka filomuzun en çalışkan unsurları olduğunu bir daha sergilediler. Ferik İbrahim Paşa engin tecrübesiyle, parlak zekâsıyla ortaya koyduğu sevk-i idâre gerçek bir başkumandan olduğunun ispatını teşkil etmişti. Liva âmiral Hubart ile Komodor Mehmed, Arif ve Hüseyin Beylerin birliktelikleri zafere giden yolu pürüzsüz sağlayan işbirliği idi.

Miralay Arif Bey, Rumeli filosunun 2. fırkasının komodorluğuna naklolundu. Golos limanında durmakta olan Peykizafer gemisine forsunu çekerek gemiyi komodor gemisi olarak tensip etti. Tabii bu fırkanın takviyesi gerekmekteydi çünkü Selânik'teki Şadiye kalyonu ve bir kaç vapurdan mürekkep olması yeterli değildi.

Bu arada Anadolu filosu da bir reorganizasyona tâbi tutuldu. Biri Moralı İbrahim diğeri ise Hubart Paşa'nın komutasına verildi. Bunların fırkaları özellikle Girit ablukasını esas görevi olarak gerçekleştireceklerdi. Osmanlı devletinin siyasasında Kur'anî emir olan emaneti ehline veriniz düstûru her zaman her padişah döneminde yerine getirilmeye çalışılan hususiyettendir.



* Girit'de Çarls Hubart



6. Bukinhgam Dükünün 3. oğlu olan Agustos Çarls Hubart, 1822 Nisan ayının ilk günü Hampton'da dünyaya gelmiştir. 1835'de 13 yaşındayken denizcilik mesleğine intisab etmiştir. İngiliz donanmasında Post Keptin rütbesine kadar yükseldi. Bir abluka yarıcısı kumandanı olmak üzere Kuzey Amerika iç savaşında vazife almış ve 18 defa abluka hattını yarıp Çarlston'a cephane kaçırmağa muvaffak olarak haklı bir şöhretin sahibi oldu. Yeni bir vazifeye atanmak için beklerken İstanbul'a gezmeye geldi. Girit muhasarasında Erzak kaçıran Yunan gemileriyle başa çıkamıyordu. Muhasarada görev almak için Fuad Paşa'ya çıktı ve kabul edildi. (1867-1868)

Hubart, kumanda meclisi azalığına tâyininden dokuz ay sonra Aralık/1868'de Girit'e giderek Anadolu filosu 2. fırkasının kumandasını deruhde etmiştir.

Öte yandan Anadolu filosunun 3. fırkası aşağıdaki onüç gemiden teşkil olunacaktı. Bunlar: Nasr-ulaziz, Muhbirisürur fırkateynleri, Mansure, Merih, Zihaf ve Seddülbahir korvetleri, Peykişevket, Eserihayr, Esericedit, Musul, Seyyar ve Gemlik vapurları, Sünne korveti. Bu fırkanın vazifesi Türk adalarıyla Batı Anadolu sahillerini muhafaza etmekti.



* Miralay Hüseyin Bey Komodor oluyor



Komodorluğa tâyin edilen Miralay Hüseyin Bey, Nasrülaziz fırkateynine forsunu çekti ve aldığı talimat üzerine gemileri tevzie teşebbüs etti. Bu tâlimata göre Peykişevket ve Gemlik vapurlarının Akdeniz boğazında bırakılmaları Seddülbahir ve Eserihayr, Musul ve Seyyar vapurlarının Boğaz ağzından, Çeşme'ye, diğerlerinin oradan Rodos'a kadar uzanan sahilleri tarassuda sevk olunmaları lâzım geliyordu.

Halbuki fırkaya ithal olunan gemilerden Mansure korveti Cezair-i Bahrisefid, Seddülbahir korveti Aydın vâlisinin, Merih korveti Rodos mutasarrıfının ve Sünne korveti Sisam Bey'inin maiyetine memur edildiği gibi Peykişevket vapuru İstanköy Adasını muhafaza etmek üzere daha evvel oralara gönderilmişti.

Bu yılın içinde Fransa'da yapılmış olan Asarıtevfik fırkateyni ile Necmişevket, Asârışevket, Hıfzurrahman, Lûtfucelil korvetleri ve İngiltere'de yapılmış olan Avnillah ve Mûinizafer korvetleri İstanbul'a gelip zırhlı filomuza iltihak etmiş ve nakliye filomuz da dokuz vapur daha kazanmıştır.
 
ALINTI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder