30 Nisan 2010 Cuma

MUTASARRIF NUSRET BEY-GİRİTLİ ENVER-..VE İSTANBUL KUVVASI...

Mondros ve Esir İstanbul Zamanları- Mutasarrıf Nusret Bey...










Mondros ve Esir İstanbul Zamanları- Mutasarrıf Nusret Bey- Giritli Enver- Soğuk Mart Geceleri... Ve İstanbul Kuvvası...

1918 yılı mart ayının karlı bir günü. Esir İstanbul'un çatıları, küçük bahçeli evlerin önleri, konakların geniş bahçeleri karlar altında. Faytoncular atları üşümesin diye üzerilerine muşambalar çekmişler. İstanbul'un martıları "Mavi kubbeli Liman üzerinde" denize inip kalkmaktadırlar... Ve Limanda emperyalist Düvel-i Muazzama'nın gri renkli zırhlılarının topları esir İstanbul üzerine çevrilmiştir... Siyah dumanları İstanbul rıhtımı üzerine kabus gibi yayılmakta... Kuvvacı yazar Falih Rıfkı Atay'ın da anlattığı gibi, "Yedi düvel bandoları zaman zaman sokaklarda bando mızıka çalarak geçmekte..." O zamanları yaşayanlar bana bunları anlatırken gözlerim kapalı, içim acı dolu dinliyordum...

GİRİTLİ ENVER...

Yüzbaşı Giritli Enver, ne acılar yaşamıştı. Annesi, dedesi ona Vatan toprağı Girit'in nasıl elden çıktığını ve İstanbul'a göç ederlerken o Vatan toprağını nasıl acılar içinde geride bıraktıklarını anlatmışlardı. Mustafa Kemal Paşa henüz Anadolu'ya geçmemişti. İstanbul'u teşkilatlandırıyordu. Giritli Yüzbaşı Enver, Topkapı Kuvva Teşkilatı'na dahil olmuştu. 1919 yılının Mart ayının başında işbirlikçi Sadrazam Damat Ferit yeni kabinesini kurdu. Balta Limanı o zamanlar konakların olduğu yerlerdendi. Damat Ferit'in orada padişah bağışlaması konağı vardı. Padişah damadıdır ya...

SİLAHIN KABZESİ...

Yüzbaşı Giritli Enver Vatan topraklarının kaybını yaşayan aileden gelmekteydi. İçinde acılar, hüzünler... O sabah kaputunun yakalarını kaldırmış, karlar içindeki sokaklardan geçerek Balta Limanı'na inmişti. Damat Ferit konaktan gece çıkardı. Gitti biraz ilerdeki ağaçların altında durdu, gözlemeye başladı. O sırada bir fayton geçiyordu. Arabacı atların dizginini çekti. Yüzbaşı Dayı Maksut. Giritli Enver'i görmüştü. Faytondan indi. Enver'in yanına gitti. Giritli Enver'in dişleri tıkırdıyordu. Soğuktan değil öfkeden. Dayı Maksut anlamıştı. Giritli Damat'ı gözlemekteydi. Birkaç gün evvel de merkezde "Damat Ferit'in vücudunu ortadan kaldırmaktan" söz etmişti. Dayı Maksut, "Zamanı değil merkezde konuşuruz, tek başına olmaz" dedi ve Yüzbaşı Enver'i faytona aldı. Enver'in koca silahının kabzesi kaputun altından görülüyordu... Dayı Maksut'a "Gelmeseydin bitirecektim herifi" dedi...

SİLAHLANAN KASIMPAŞA...

Geçen hafta anlatmıştım. Yüzbaşı Dayı Maksut ve arkadaşları Doktor Fahri, Yenibahçeli Yüzbaşı Şükrü, Bahriye Binbaşısı Muhiddin Bey Asmalı Mescit'teki mekanda otururlarken birisi gelmiş. Muhiddin Bey'e silah işi tamam" demişti.O işin sırrı şuydu: Muhiddin Bey, Kasımpaşa Kuvvası'nı teşkilatlandırmakla vazifelendirilmişti. Kasımpaşa'daki deniz birliğinde el konulmasın diye saklanmış silahlar vardı. İşte onları Kasımpaşa Kuvvası'na dağıtmak kararı alınmıştı ve silahlar gece güvenilirlikleri tasdik edilmiş Kuvvacılara dağıtılmıştı gizliden... Bir kısmı da Dayı Maksut'un emri ile Çengelköy Kuvvası'na gönderildi...

KEMAL PAŞA'YA HABER...

İstanbul teşkilatlanmaktaydı. Semtlerde kurulan Kuvva'nın durumu, dağıtılan silahlar gecenin bir saatinde şaşırtma vererek Mustafa Kemal Paşa'nın Beyoğlu Havva Sokak'taki gizli karargahına gideni Yenibahçeli ve Dayı Maksut tarafından Mustafa Kemal Paşa'ya ulaştırılmaktaydı. Sıralarda Albay İsmet Bey (İsmet Paşa) Harbiye Nezareti'nde bir komisyonun başındaydı. Mustafa Kemal Paşa zaman, zaman Harbiye Nezareti'ne giderek onunla da görüşmekte ve silahların Anadolu'ya nasıl gönderilebileceğini konuşmakta, İstanbul için de tedbirlerin alınmasını istemekteydi. Aralarında silah işi için bir anlaşma vardı... Depolara konulan yeni silahların sandıkları üzerine gizli işaretler konulmaktaydı ki, kaçırılacakları zaman iş kolay olsun. ( Bak: Taylan Sorgun: Mütareke Dönemi ve Bekirağa Bölüğü- Bak: İmparatorluktan Cumhuriyete. Kum Saati yayınları)

AH NUSRET BEY...

İlk zamanlara sonra yine döneriz. Aylardan Nisan, Damat Ferit bir sürü tutuklama yaptırmıştı. İngilizler ve öteki işgal devletlerinin isteği ile Nemrut Paşa Harp Divanı'nı kurdurmuştu ya. İşte o zamanlardır. Birgün bir gazetede şu ilan çıktı: "Divan-ı Örfi riyaseti'nden: Tehcir meselesinden haberleri olanlar Divan-ı Örfi'ye müracat etsinler" Ermenilerin ordularımızı arkadan vurdukları zamanda Nusret Bey Urfa Mutasarrıfı idi. Divan'ı Örfi'de mahkeme ediliyordu.

ERMENİ PATRİKHANESİ...

İlan çıkmıştı. Ermeni Patrikhanesi'ne gün doğmuştu. Zamanın bir sürü Ermenisini oraya yığdılar. İğne atsan yere düşmeyecekti. Ve dokuz yaşındaki bir çocuk da şahitler arasına dahil edilmişti. Nusret Bey yargılanıyordu. Dokuz yaşındaki çocuk kendisine öğretilenleri ezberden söylüyordu. Nusret Bey, Nemrut Paşa'ya "...Bu çocuk şimdi dokuz yaşında o zamanlar beş yaşında olması icab eder. Beş yaşındaki çocuk bunları nasıl biliyor...? Nemrut Paşa, Nusret Bey'i azarladı...

DAMAT FERİT "ASIN"...

O Harp Divanı'nda birkaç namuslu isim de vardı. Nusret Bey, önce 15 yıl hapis cezasına mahkum edildi. O gece Bekirağa Bölüğü Hapishanesi'nde bunlar konuşuldu. İttihat ve Terakki'nin ünlü ismi Kara Kemal Bey "Bunlar bu işle durmazlar, bir halt ederler" demişti. Dediği de çıkacaktı. Damat Ferit, Nemrut Paşa'yı çağırtmış ve İngilizler bu işe kızdılar. Yeniden mahkeme edin" emrini verdi. Harp Divanı'ndaki bazı askerler istifa ettirildi, yerine yenileri getirildi. Ve o yeni heyet Nusret Bey'i idama mahkum etti... Nusret Bey, asılacağı günden bir gün önce 3 Ağustos 1920 günü yazdığı veda mektubunda şöyle diyordu. "... Küçük çocuklarımı, zevcemi (eşimi) yalnız ve fakir olarak bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri bitecek. Allahaşkına onları sokakta bırakma..." Mektup kardeşine yazılmıştı. O namuslu bir mutasarrıftı... Ve Nusret Bey'i uyduruk Ermeni iddiaları ile Beyazıt Meydanı'nda astılar. Onu başka idamlar da takip edecekti...

ESİR ŞEHRİN ZAMANLARI...

Mondros, 30 Ekim 1918 teslimiyet. Ve esir şehir İstanbul... Zamanın azınlıklarının sokaklarda münayişler yaptıkları, Türklere saldırdıkları zamanlar... Yüzbaşı Eczacı Celal, Doktor Fahri, Doktor Sırrı gece Beyoğlu'ndaki bir buluşmadan ayrılmışlar. Vapurla Kadıköy'e geçmek için Tünel'e doğru yürümekteydiler... Soğuk mart günleri bir defa daha olmuştu. Mütareke'nin ilk günleri idi. Bu defa ikincisi gelip çatmıştı. Yüzbaşı Celal üniformalı idi. Bir Rum, Ermeni takımı önlerinde durdu, "İşte yenildiniz, İstanbul artık bizim" dediler... Onbeş yirmi kişi varlardı...

"TOKAT YETER SIRRI"...

Doktor Sırrı Bey çabuk öfkelenirdi. Birden öfke bulutu başına oturdu. Eli belindeki silaha gidiyordu. Çekseydi bir anda bir şarjör heriflerin üstüne boşalırdı. Yüzbaşı Celal "Dur sırrı, tokat yeter" dedi. Sırrı Bey de oldukça iri yapılıydı. Kaç feleğin çemberinden geçmişti. Herifler birden ne olduğunu anlayamadılar. Hepsi yerlerde idi... O sırada işgal devriyeleri geldi. Yüzbaşı Celal, Doktor Sırrı ve yanındakilerin üstünü aramaya kalktılar... Üç devriye idi...Üçü de yedikleri tokatla ötekilerinin yanına düşüverdiler... Ve birden orası kalabalıklaştı. İstanbul bıçkınları yerlerdekilerin etrafını sardılar... Yüzbaşı Celal ve arkadaşları Tübnel'e binip uzaklaştılar. Ertesi günü işgal devletleri Yüksek Komiseleri kıyametleri koparmışlardı... Olacak işmiydi işgal devriyesini tokatlamak...

ALİ KEMAL'İN KALEMİ...

İşbirlikçi yazar Ali Kemal hadiseyi DUYmuştu. "Bunlar başımızı belaya sokacaklar. Düvel-i Muzzaama'ya saldırmakta ne demek" diye döktürüyordu. O işbirlikçiler çoktular. İşgal devletlerine uşaklık etmek sanki asli vazifeleri olmuştu.

Ali Kemal birkaç defa kuvvacıların namlusunun ucundan dönmüştü. Geceleri Beyoğlu'ndaki kulüpte işgal devletlerinin Yüksek Komiserleri'ne ertesi gün çıkacak yazılarını okurdu. Şampanya kadehlerinin birisi gider birisi gelirdi. Lakin bir tek uşak o değildi ki... O öyle pis eğlenceler içindeyken İstanbul Kuvvası bunları haber alıyordu. Mustafa Kemal Paşa artık Anadolu'ya geçmişti... Ve zamanı gelmişti... Emperyalizm ile tarihli hesaplaşmanın zamanları... Bu gün de o zamanlardan kesitler böyle...

alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder