19 Haziran 2009 Cuma

GİRİDÎ ALİ RESMÎ BABA alıntı

GİRİDÎ ALİ RESMÎ BABA alıntı
Giridî Ali Resmî Baba Giridî Ali Resmî Baba (ölm. 1789): Bektaşi Babası ve Uyunü’l-Hidaye adlı eserin yazarı. Giridî Ali Resmî Baba, 18. yüzyılda yaşamıştır. Şeyh Sırrı Rifâî ve Şeyh Bedreddinü’l-Halvetî, tarafından yazılan Risâle-i Lâhutiye isimli Bektaşî erkân ve gülbenklerini anlatan yazma eserin son sayfasında “Resmî Ali Baba sene 1204 / 1789” tarihi göze çarpmaktadır. Bu muhtemelen Giridî Ali Resmî Baba’nın vefat tarihidir. Çünkü aynı yerde yer alan “İsmail Baba 1218” tarihi Şahkulu Sultan kabristanında yatan Seyyid İsmail Baba’nın mezar taşındaki tarihle aynıdır. “Uyunü’l- Hidaye”nin son sayfasında Seyyid Ali Sultan bendelerinden olduğu yazılıdır. Şeyhi ise Ali Sırrî Babadır. Uyûnü’l-Hidâye adlı eserinin arkasında kayıtlı olan bir bilgiye istinaden 1204’te vefat etmiş ve İstanbul’da Davud Paşa Mahallesi yakınlarındaki Örük / Erdik Baba Tekkesi’ne defnedilmiştir. Mürettep bir divanı da bulunmaktadır.Giridî Ali Resmî Baba’nın ‘Uyunü’l-Hidaye’si, Bektaşîler tarafından okunulmuştur. Bektaşî erkân ve gülbenklerini kaydeden bir 19. yüzyıla ait yazmanın son sayfalarında bu eseri yazanın ya da şeyhi bulunduğu tekkenin kitapları verilmektedir. Bu kitapların içinde Giridî Ali Resmî Baba’nın Uyunü’l-Hidayesi de kayıtlıdır. Bektaşîlerin Babagân kolunun 20. yüzyıldaki dedebabası merhum Bedri Noyan da “Bütün yönleriyle Bektaşîlik ve Alevîlik” isimli kitabının faydalanılan yazma eserler kısmında “Giridî Ali (Resmo) Risâle-i Uyun-ul Hidayet, 20. Y:14, Doç.Dr. Bedri Noyan Özel kütüphanesi” ibaresiyle yer almaktadır.Giridî Ali Resmî Baba’nın görüşleri “Uyunu’l-Hidaye”dedir. Onun tasavvuf dünyası bir yandan “ehl-i beyt” düşüncesi ve diğer yandan Muhyiddin İbn Arabî başta olmak üzere vahdet-i vücutçu mutasavvıfların görüşleri çerçevesinde oluşmuş görünmektedir; daha doğrusu “vahdet-i vücud” merkezli tasavvufun ehl-i beyt düşüncesiyle temellendirilmiş biçimidir. Giridî Ali Resmî Baba, Uyunu’l-Hidaye’sinde ilk konu olarak mürîdin yola girişini ele almaktadır. O, bir “mürîd”in “yol”a girince ilk olarak kazanması gereken şeyin ehl-i beyt muhabbeti olduğunu ifade eder. Onlara muhib ve âşık olan insanlar – soy olarak ehl-i beytten olmayan – Kanber ve Selman’ın derecesinde olurlar. Hz. Hüseyin ve çevresindekileri şehid eden Yezid ve ona muhabbet besleyenler ise dinsiz ve fasiddirler. Tevella ve teberra kavramları burada ele alınmaktadır. Ehl-i beyte tevella, Yezid’e teberra etmeyenler, münafıktır, müşriktir, zalimdir, kâtildir.Giridî Ali Resmî Baba “mürîd” oluşun kökenini Hazret-i Peygambere biat eden ashab gibi bir mürşide biat etmeye bağlar. “Kuran 48/10 ‘Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah’a bağlılıklarını göstermiş olurlar: Allah’ın eli onların elleri üzerindedir. O halde kim ahdini bozarsa yalnızca kendi aleyhine bozmuş olur ve kim Allah’a karşı taahüdüne uyarsa [Allah] ona büyük bir ödül ihsan edecektir.’” âyetine işaret ederek “intisab” ya da “ikrar”ın kökenini açıklar.Bu ikrar ya da biat – gerek Hz. Peygambere, gerek mürşide – “insan” olmaya başlayışın ilk adımıdır. Nasıl ki Kuran 53/3,4’te Hz. Muhammed için “ve ne de kendi arzu ve hevesine göre konuşmaktadır, bu kendisine indirilen vahiyden başka bir şey değildir.” Deniliyorsa; yani onun her sözüne uymak gerekse, aynı şekilde mürşide de uymak gereklidir. Çünkü mürşid, tâlib-i hakka kendi heva ve heveslerinden bir şey söylemez. Giridî Ali Resmî Baba tasavvuf silsilesinin başına Hz. Muhammed’i oturtmaktadır. Bu günümüz Bektaşîliğinde de böyledir. Giridî, “Ya Muhammed sen olmasaydın bu kainatı yaratmazdım” hadisini işaret ederek, Hz. Peygamberin (mahbub-ı Huda) Tanrı’nın sevdiği olduğunu söylemektedir.Giridî, bütün Bektaşiler gibi vahdet-i vücud nazariyesine inanır. Ona göre, Âdem âlemden zuhur ettiği gibi âlem de Âdem’den zuhur etmektedir. Ama yine her ikisi de Hak’dan zuhur etmektedir. Giridî şu beyiti örnek olarak kaydeder:
Sıfat u zâtına mazhar olubdur âlem ü ÂdemGehi âdem olur âlem gehi âlem olur Âdem. Bu tertip üzere âlemde hak hükmünü sürdürür. Ne Âdem’siz olur âlem ne âlemsiz olur Âdem. Bu minval üzere âlem Âdem olur bir bir devreder. Giridî, vahdet-i vücud anlayışını ortaya koymayı şöyle sürdürmektedir:
“farz olunsa ki bir Âdem üstü örtülü ev içinde otursa ve ol Âdem ben güneş gördüm dese mahza güneşin ona dokunduğu yok. Velâkin pencereden taşra bakıp gördüğü şemsin yere uran ziyasıdır. Ve şems kendi dördüncü kat göktedir. Pes bu Âdem şems gördüm demesinde hilafı yoktur, zira bir nesnenin tecellisini gördüğünde ol nesneyi gördüm dese hilaf olmaz”Bektaşiler, diğer pek çok tasavvuf ekolleri gibi devriyeye inanırlar. Devriye ruhun önce “cemad”a sonra “nebat”a sonra “hayvan”a ve en nihayetinde “insan” geçmesi ve insandayken insan-ı kâmilliğe ulaşması sürecidir. Bu durum reinkarnasyon değildir. Zira devriyede geri dönüş yoktur. Yani İnsan’a geçen ruh, hayvan, nebat (bitki) cemad (cansız) gibi hallere bir daha dönmez. Giridî bir şiirle bu durumu açıklamaktadır:
“Şeb-i miracda(miraç gecesi) Ahmed bir melek gördü sual etti (sordu)Bilir misin kıyasen ömrünün miktarını âyâMelek dedi ki bir yıldız doğar bin yılda bir kerreOnun doğduğunu yüz kerre yüz bin gördüm ah banaNebî dedi ki maksûdun (arzun, isteğin) nedir Bâr-i Tealâ / (Allah)danMelek dedi ki Hakk’ın bir evi var ahsen (çok iyi) ü zîbâ / (süslü)Ol ev için döner çarh-ı felekte cümle yıldızlarOldur hâcetim Hak’dan oldur maksad-ı aksâHemen bir kerre girsem ol eve maksuduma ersemOl evde görsem işitsem ol evdir matlub-ı âlâ (büyük istek)Ol evdir sûret-i insan (insanın dış görünüşü) ol evde gizlidir RahmanGelip ol evde birkaç gün misafir ola neslâ (nesiller, kuşaklar)Nice bin yıl ol ev arzusuna seyr ü sefer (gidip gelme) kıldınEriştin ol eve girdin evinden aslını hayfâ Bu evde ruhuna bak kim sana senden görünsün HakMukayyed olma ol mutlak bilinsin gâyet mûmâBu evde hâsıl olur rûh-ı pâkin zâtına mîracİçersin onda bîhodluk (esrime) şarâbın canına sahâ”Bu şiir “ev” le kasdedilen insaniyetin, önemini ortaya koymaktadır. Giridî, metnin devamında şunları belirtmektedir:
“İnsan olana aslını, zâtını, hakikatini ve vücudunu öğrenmek için çalışmak gereklidir// ve nefsini bilip Rabbini bilerek “berzah”dan ve “varta-i helâk”tan kurtulup ve sırat köprüsünü kolayca geçip, cennete girip didar-ı Barî ile şereflenesin”Giridî Ali Resmî Baba için en arzu edilen durum “insan-ı kâmil” olabilmektir.[KaKuTS18]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder