9 Ağustos 2009 Pazar

Boyuneğmez Girit ve Giritliler (alıntı)

GİRİT VE GİRİTLİLERGirit ismi birçok görüntüyü akla getirir: Gezilecek tarihi yerler, gürültü ve trafiğin yoğun olduğu ticaret kentleri, kırsal alanları kaplayan milyonlarca zeytin ağacı, neon ışıklı barların ve yüksek sesli müziğin olduğu hareketli dinlenme yerleri, limandaki ufak balıkçı teknelerini izlerken yenen iki kişilik romantik bir akşam yemeği, tırmanılacak dağlar, binlerce kişiyle aynı yerde güneşlenerek geçirilen bir gün, yazın günde 15 saatlik gün ışığı, kışın ise dağlarda 1 metrelik kar. Burada herkes için bir şeyler vardır ve adadaki bu çeşitlilik en seçici turisti bile memnun eder. Girit, Doğu Akdeniz’de, Afrika kıyılarının 200 km. kuzeyinde ve İsrail’e kısa bir gemi yolculuğu uzaklıkta bulunmaktadır. Kuzeyde Mısır, batıda Roma ve doğuda Mezopotamya ile Arabistan’ın ticaret yollarının kesişiminde yer alan stratejik konumu sayesinde, ticaret ve politik güç açısından baştan beri değerli olan bir kara parçasıdır. Girit, 8.300 km2lik büyük bir adadır ve doğa bu topraklara çok cömert davranmıştır. Adayı denize demirlemiş gibi görünen 2.000 metreden yüksek sıradağların manzarası muhteşemdir. Su, bu dağlara baş döndürücü geçitler açarak içlerinde büyük mağaralar oymuştur. Bu mağaralar Yunan tanrılarının doğduğu düşünülen ve eskiden burada yaşayan insanlar için dini açıdan büyük önem taşıyan yerlerdir. Burası ayrıca, yüzyıllar boyunca korsanlar, gezginler ve özgürlük savaşçıları için saklanma yeri olmuşlardır. Vadileri çok derin ve yamaçları çok dik olan bu dağlar 20. yüzyıldaki savaşlarda bile ele geçirilememiştir. Bugün, zirveleri, yakın zamanda sayıları yeniden çoğalan kel kartal gibi birçok yırtıcı kuşun yaşam alanıdır. Çevredeki zirvelerden gelen zengin kaynak suları, buradaki verimli ovalar ve alçak arazilerde hasatın bol olmasını sağladığı için, Neolitik dönemden bu yana önemli bir yerleşim alanıdır. Turistler, sahil şeridi boyunca –özellikle kuzeyde– geniş kumsalları doldururlar fakat buradaki kıyı yapısı aslında çok çeşitlidir; kumsalların dışında kayalık koylar, ufak körfezler ve bataklık akarsu ağızları da vardır. Girit’te her mevsim hakkıyla yaşanır. Baharda tepeler çiçeklerle ve güneşin sıcaklığıyla olgunlaşan buğdaylarla kaplanır, yavrular doğar ve keçi sürüleri taze otlaklardan en iyi şekilde yararlanır. Yaz başında tahıllar hasat edilir ve arazi toprak rengine bürünür. Kuş sesleri yerini cırcır böceği seslerine bırakır. Akşamüstleri havaya hanımeli kokusu hâkim olur. Yaz ortasında Giritliler sıcaktan kaçmak için gölge ararken ziyaretçiler güneşlenmek için gruplar halinde güneşe çıkarlar. Taşrada keçi sürülerinin güneşin kavurduğu tepelerde yiyecek için dolaşırken çıkardıkları çan sesleri uzaktan duyulabilir. Sonbaharda hava biraz soğur ama mevsim sonu güneşi daha alçaktan doğup batarken renkler birbirine karışarak sıcak bir manzara oluşturur. Evlerin sıvaları kırmızı bir ton alır, üzümler olgunlaşır ve yer çekimi dolgun meyvelere sihirli değneğini dokundurur. Kısa bir süre sonra, dağlar karla kaplanır, odun dumanı havayı sarar ve kalabalık insan grupları kış sporları merkezlerini doldururken yaşlı insanlar sıcak şöminelerinin başına çekilir. Zeytin hasatı yılın en önemli zamanıdır. Bu mahsulün adada büyük bir saltanatı vardır çünkü azımsanmayacak kadar uzun süredir Giritlilere kaynak olmuştur. Milyonlarca ağaç, insanın toprağa bağımlılığının göstergesi gibi, yamaçları ve kıyıları örter. Her tozlu patikada ve kent sokağında tarihin ayak izleri görülebilir. Girit, Avrupa uygarlığının beşiği olmuştur; Doğu Akdeniz’de uzaklara yüklü ticari yolculuklar yapan ve 20. yüzyılın başlarında varlıkları kesinleşene kadar mitolojik olarak nitelendirilen Minoslular da burada yaşamıştır. Adanın birçok yerindeki müzelerde sergilenen şahane el yapımı eserler bu insanların, ilk gerçek Avrupa kültürünü oluşturduğunu ve hayatlarının sanat, spor ve zevkle bezendiğini göstermektedir. Minos uygarlığı, İÖ 1450 yılında şu an kesin olarak bilinmeyen nedenlerle, ani bir şekilde olmuştur. Önceleri, çok büyük bir doğal felaketin buna neden olduğu düşünülse de arkeolojik teoriler, artık, buranın savaşçı insanlar tarafından istila edildiği yönündedir. Eğer bu teoriler doğruysa, bu olay binlerce yıl sürecek istilaların ve Giritlilerin esaretinin başlangıcı sayılabilir. Dorlar, Atinalılar, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Venedikliler ve Osmanlılar burada hüküm sürmüştür. Bu grupların buradaki varlıklarına dair izler görkemli kalelerde, koruyucu limanlarda, güzel malikânelerde, dar caddelerde, zarif minarelerde ve süslü kent çeşmelerinde bulunabilir. Girit, 1913’te, uzun süredir özlem duyduğu enosise Ortodoks dininin anavatanı Yunanistan’la birleşerek kavuşmuştur. Giritliler vatanlarının ele geçirilmesini hiç hoş karşılamamış ve özellikle Osmanlı kuşatması sırasında, hızla saldıran, daha sonra da dağlardaki kalelerine çekilerek kurnazlıkla düşmanlarını yenen mükemmel ve kararlı savaşçılar olarak ün yapmışlardır. II. Dünya Savaşı’nda Almanlar Girit’i ele geçirdiklerinde de Giritliler bu hayat tarzını sürdürmüş, “ya özgürlük ya ölüm” sloganına sadık kalarak başarılı bir gerilla savaşıyla karşı koymuşlardır. Kentleri ele geçiren istilacılar, bölge insanını asla ehlileştirememişlerdir. Boyun eğmez Giritliler, yüzyıllar boyunca topraklarıyla bir bütün içinde yaşar, sürüleriyle ilgilenir, sebze ve meyve yetiştirir ve denizde avlanırlardı. Giysilerini ve halılarını yünden yapar, ayakkabı ve eğerler için deri, çanak ve diğer aletler için ahşap, sepetler için de ot ve saman kullanırlardı. Mevsimlik hasatlar, dağ köylerini tecrit eden uzun kışlarda tüketilmek üzere stoklanırdı. İnsanlar, güvenlerini Tanrı’ya bağlamışlardı; adadaki birçok Ortodoks kilisesi bunun bir kanıtıdır. Giritliler, bu kiliselerde dayanıklılık için yakarmış, dağlarda saklanan oğulları ve babaları için dua etmişlerdir. Şu anda adada barış hüküm sürse de Girit toplumuna bakıldığında çok az değişiklik görülür. İnsanlar hâlâ beyaz badanalı evlerle dolu köylerde yaşarlar; her evin ufak da bir bahçesi vardır. Köy insanları hâlâ geleneksel yiyeceklerle (yeşillik, zeytinyağı, yabani bitkiler, bal, yoğurt, biraz kuzu ya da keçi eti) beslenmektedir ve bunun dünyadaki en sağlıklı diyet olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Erkekler hâlâ siyah polo pantolonlar giyer, dullar siyahlar içinde kapı önlerinde tığ işler ve hâlâ modern araçların kullanışsız olduğu bölgelerde eşekler ulaşım ve yük taşıma aracı olarak kullanılır. Bir Giritlinin düşmanlarına karşı duyduğu nefret efsaneleşmişse de dostlarına, hatta yabancılara karşı –Yunanca’da dost ve yabancı kelimelerinin karşılığı aynıdır– cömert ve yardımseverdir. Tanrı misafirine her zaman bir kapı açılır. Bugün bile, az bir Yunanca’yla bir elma bahçesini veya asma bahçesini övmeniz, kucak dolusu meyveyle yolunuza devam etmenize neden olabilir. Bu geleneklerin nesiller boyu nasıl taşındığına sadece küçük bir örnektir. Peki bugünün Giritlileri nelerden zevk alıyor? Şiir, edebiyat, müzik ve dans; bu sanatların geleneksel halleri en güzel şekilde yaşatılmaktadır. Bu kadar geleneğe rağmen Girit çok modern bir adadır ve başkent İráklion önemli bir Yunan ticaret kentidir. İnsanlar hareket halindeyken iş görüşmesi yaptıkları veya o akşamki randevuyu ayarladıkları için cep telefonlarının sesinden kurtulamazsınız. Burada da büyük kıyı kentleriyle kırsal bölge arasındaki fark geçmişte olduğu gibi bugün de çok fazladır. Giritli gençler, Yunanistan’daki kuzenleri gibi modaya ve müziğe meraklıdır. Kırsal kesimdeki yaşamın kendilerine sağlayamayacağını düşündükleri hareketli işler bulmayı, geleceklerini güvence altına almayı ve para sıkıntısı çekmeden yaşamayı amaçlarlar. Başkentin hareketli ve ticari açıdan önemli bir yer ve aynı zamanda canlı bir kültür hazinesi olması pek çok turisti şaşırtan bir özelliğidir. Kitle turizminin artması ile Girit’in, özellikle de gelişmenin yoğun olduğu kuzey kıyılarını değiştirmiştir. Ada her yıl güneş, rahatlama ve eğlence arayan ziyaretçilerin akınına uğrar ve Giritliler de bu kişileri onların istedikleri gibi ağarlamaktan mutluluk duyar. Girit, geniş toprakları ve kendine has özellikleri ile farklı bir “Avrupa adası”dır. Kültürel kayıpların olması korkusu anlaşılabilir olsa da, bunun gerçekliği yoktur. Kararlı ve her zaman olduğu gibi dayanıklı Giritliler, işleri kendi bildikleri gibi yürütmeye devam edeceklerdir. Bu kültürel farklılık, muhteşem tarih ve dramatik manzara, sonraki nesiller için Girit’i büyüleyici bir tatil yeri yapacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder