10 Ağustos 2009 Pazartesi

GİRİT MÜBADİLİ Darıcalı Birol GÜVEN´in Sıfırdan Zirveye Türk Usulü Yükselisi .. alıntı

Darıcalı Birol GÜVEN´in Sıfırdan Zirveye Türk Usulü Yükselisi
Türk usulü başarı neden mutlaka dağılmayı da beraberinde getirir? Başarıyı kaldıramamak niye? Ya da neden başarı taşınamayacak kadar ağır gelir bizlere? Galatasaray Kulübü’nün 2000 yılında UEFA şampiyonu olmasından sonraki süreci hatırlayın. Tarihinin en kötü sezonlarından birini geçirmişti Galatasaray. Beşiktaş kuruluşunun 100. yılında şampiyon oldu. Sonrasındaki durumunu bilmeyen yok. Kurtlar Vadisi dizisi ile bir başarı yakaladıktan sonra da başarı beraberce paylaşılamadı. Örnekleri başka alanlarda çoğaltmak mümkün.Peki ya, kendi deyimiyle ‘alt kültür’den gelme Giritli kasap Ali’nin torunu Birol Güven’in, Türk televizyon tarihi bir yana, dünya televizyonlarında dahi görülmemiş, tekrarın tekrarı yayınlandığında bile reyting başarısı yakalayan dizisi Çocuklar Duymasın’ın başına gelenlere ne demeli? Ayrılsak da Beraberiz ve En Son Babalar Duyar gibi televizyon izleyicisinin beğendiği dizilere imza atan yapımcı Birol Güven’in ‘başarı’ yüzünden neredeyse başına gelmedik kalmadı: “Krizle bitmeyen başarımız yok maalesef. Başarıyı ekip olarak paylaşamıyoruz. Başarı olduğu anda insanlar o başarının mutluluğunu yaşamaktan çok, mutsuzluğunu yaşıyor. Bu, devlette de var. Ben, başarının bu kadar cezalandırıldığı bir ülke görmedim. Başarılı bir işadamı ile röportaj yapınca devlet ona vergi denetimine gidiyor, ‘Bunun cirosu iyidir. Gidin şunu inceleyin’ diye. Benim dostlarım var, röportaj kabul etmiyorlar bu yüzden. Çünkü vergi incelemesine geliyorlar.”Darıca Türkiye’yi yansıtıyorBaşarılı işler yaptıktan sonra, yaşadıklarını düşününce Birol Güven’in söylediklerine hak vermemek elde değil: “Allah bizi ikinci yapsın yani. Bir, çok tehlikeli. Zirve çünkü. Zirve çok esiyor. İkilere birşey olmuyor.”Birol Güven senaryo yazarı ve yapımcı olarak imza attığı dizilerle ortalama Türk televizyon izleyicisini ekrana bağlamış biri. Hatta, Güven, ortalamanın da çok üzerine çıkmış diyebiliriz. Başbakan iken, sağlığı müsait olmadığından doktorlarının televizyon izlemesine izin vermediği Bülent Ecevit gibi devlet adamları bile, Çocuklar Duymasın’ı izlemek için doktorundan özel izin alma ihtiyacı hissetmişti. Peki Birol Güven’in bu başarısının sırrı ne?Güven’in, kendisine yönelik tespitlerine bakılırsa bunda Darıcalı olmasının izleri büyük. Güven’e göre Darıca, varoşuyla ile kentli ile Türkiye’nin küçük bir prototipi. Seçimlerde bile bunu gözlemlemek mümkün: “Ben, Darıca’daki gördüklerimin ve yaşadıklarımın Türkiye’yi bu kadar yansıttığını bilmezdim. Bu dizilerin başarısı ile birlikte ben ne yapmışım diye geriye dönüp bakıyorum. Orada yaşadıklarımı alıp yazmışım, bir de burada yaşadıklarımı alıp onlarla yan yana koymuşum. Aslında yaptığım o. İkisini yan yana koyunca komik oluyor zaten. Darıca’dakilerin Türkiye genelini bu kadar yakalayacağını tahmin etmiyordum.”Çocukluğu tüp dağıtmakla geçmişDizi senaryolarında yaşadıklarını yazan Birol Güven 1 Mayıs 1964’te Darıca’da gözlerini açmış dünyaya. Kalabalık bir ailesi olan Güven, çocuklar arasında üçüncü sırada. Kendisinden küçük bir de kızkardeşi bulunan Güven’in, annesi Aynur Hanım ve babası Erdoğan Bey Girit’ten gelip Darıca’ya yerleşmiş mübadele çocukları. Anne tarafından dedeleri müezzin olan Güven’in baba tarafından dedesi Ali Bey ve kardeşleri ise kasaplık yapmış. Erdoğan Güven ise konusunda ödülleri bulunan Türkiye’nin en eski Aygaz bayii. Dolayısıyla Birol Güven de çocukluğundan itibaren hep babasının yanında çalışmış: “Çocukluk dönemi yok bende. Hatırladığım kadarı ile 10 yaşında iken dükkanda, kasada duruyordum. 10 yaşımda araba kullanıyordum. Çok net hatırlıyorum çünkü 11 yaşında ehliyetsiz araba kullanmaktan mahkemem vardı. Araba ile tüp dağıtıyordum.” Güven, bu işin faydalarını daha sonraki senaryo yazarlığı sürecinde gördüğünü düşünmektedir bugün: “Dolayısıyla ben gerçekten orta sınıf çok Türk evi gördüm. Çok aileleri tanıdım. Tanıdım derken çok ciddi tanıdım yani.”Kendisini Aygaz mezunu olarak gören Güven, babasının yanında çalıştığından belki de başarılı bir öğrencilik hayatı olmaz: “Hiç unutamıyorum. Ortaokulda iken bir öğretmenim çocuklara ‘Derslerinize çalışın. Yoksa Birol gibi olursunuz’ demişti. Çünkü ben o zaman kahveye gidiyordum.”Darıca Ortaokulu ve Gebze Lisesi’nden sonra 1983’te üniversiteli olan Güven, Hacettepe Üniversitesi Dil Bölümü’nü kazanır: “Laf olsun diye girdim. Tesadüfen kazandım. Esnaf çocuğu iseniz hayatınızda akademik hedef olmaz. Bence esnaf çocuklarının hedefi bir iş kurup büyütmek olur. Sınavda da biraz attım, tuttu yani.” Böylece Birol Güven ailesinden uzakta Ankara’da okumaya başlar. Bu, onun ailesinden ilk ayrılışıdır: “O zamandan beri ben hep Darıca dışındayım. Ama bu süre içinde Darıca’ya gitmediğim hafta yok. Aile olarak birbirimize çok düşkünüz. Mesela iki gün gitmesem annem sitem eder. Ağabeylerim annemden 300 metre ileride oturuyor, annem ‘Bıraktılar, gittiler beni’ gibi öyle bir felsefe içinde. Yemekler hep böyle birlikte yenir hâlâ.”1988 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra kısa bir zaman İngilizce öğretmenliği, animatörlük denemesi ve bir süre de turizm rehberliği ile meşgul olan Güven, biraz uzunca süre de yine turizmle ilgili işler yapar. 1997 senesinde ise bu işlerden uzaklaşır. Güven, bu tarihe kadar ‘komik ve eğlenceli’ bir adamdır: “Eskiden, aklıma bir espri geldiğinde yapıp gülüyorduk. Şimdi ise yazıyorum. O yüzden mizahçılarla ilk tanıştığımda hayal kırıklığına uğradım. Mizahçılar hiç eğlenceli insanlar değil çünkü. Çalışırken, hani biri ölmüş gibi düşünürler.”Benim üzerime yazılmış bir senaryo varBu tarihten sonra kaderi onu bugünkü serüveninin başlaması için bir noktaya sürükler. Eğlenceli birisi olduğundan, arkadaşları, ona yeni kurulan radyolarda program yapma fikrini aşılar: “İş görüşmesi için Manajans’a gittim. Orada Yavuz Turgul’la tanıştım. ‘Böyle böyle bir şeyler yapıyorum’ dedim. O da bana ‘Gel seni Gani Müjde ile tanıştırayım’ dedi. Yani Yavuz Turgul beni burada, yolda gördü, aldı, Gani ile tanıştırdı.” irol Güven, bugün geldiği noktadan, geriye dönüp hayata ve kadere baktığında artık daha farklı düşünmektedir: “(İnancın yaşanması anlamında) Kötü bir Müslümanım. Şöyle bir şey oldu. Hani son yıllarda biraz inancım arttı benim. Bizim ailemiz o kadar dini bütün değildir. Annem namaz kılar falan; ama bende bir ara böyle bir boşluk oldu. Fakat bu son dönemlerde hayatıma baktığımda, bu hayatın planlanmamış olduğunu düşünemiyorum. Mutlaka planlandığına inanıyorum. Yani benim üzerime yazılmış bir senaryo olduğuna inanıyorum. O da benim inancımı artırıyor, kadere olan inancımı artırdı bu. Yani herkesin bir senaryosu olduğuna inandım. Bugün geldiğimiz nokta falan, bütün bunlar bu kadar da basit olamaz diye düşünüyorum.”Türk’ü Türk’e anlatarak para kazanıyorGani Müjde, tanışmalarının ardından Güven’e birlikte bir şirket kurmayı teklif eder. 1997 yılında yüzde 70’i Müjde’nin olmak üzere bir şirket kurarlar. “Gani, beni hiçbir zaman böyle direkt yazar olarak görmedi. Hani ben turizmin diğer tarafından anlıyorum falan. Ben yazı yazayım sen işleri yürüt dedi. Yıllarca muhasebe ile uğraştım o şirkette.” Şirkette ikilinin ortaklığı 2002 yılına kadar sürer. Daha sonra Birol Güven, eşi Burcu Güven’le beraber isim değişikliğine giderek MinT’i (Made in Turkey) kurar.Performans Film Yapım Şirketi de bulunan Birol Güven, bugün durduğu noktaya aslında hiç de kolay gelmemiştir. Özellikle son beş yıl, sabahları 4-5’te kalkıp senaryolar yazan Güven, gecesini gündüzüne katarak çalışır. Gani Müjde ile başladığı bu işte Güven, Cem Özer’in televizyonda yayınlanan Laf Lafı Açıyor programına iki yıl metin yazarlığı yapar. Burada, Türkler ve Türk toplumu ile ilgili tespitlerde bulunur sürekli: “Çok sık görülen Türk davranışlarını not etmeye başladım. Zamanla bu bende alışkanlığa dönüştü. Hayata böyle bakmaya başladım.” Birol Güven, bir anlamda Türk’ü Türk’e anlatarak para kazanmaktadır bugün.Televizyonda kendi senaryosu ile seyirci karşısına ilk kez TRT’de çıkan Güven için bu ilk program hiç de kolay olmaz. Ayrılsak da Beraberiz böyle başlar; Güven, para almadan, reklamcıların araya girmesiyle barter karşılığı yapar diziyi. Dizi tutar. Ardından Çocuklar Duymasın gelir: “Bizim senaryolarımızın içinde hastalık olmasın, kimse kanser olmasın dedik. Türk filmlerinde çok rastlanan büyük aldatmalar, insanları depresyona sokacak büyük problemler olmasın; sıradan insanların işini yapalım. Seyredenler asla sıkıntı hissetmesin. Hani bazı filmleri ailecek seyredemezsiniz, çoluk çocuk. Onlardan olmasın diye düşündük.”Çocuklar Duymasın, beklenenin çok çok üzerinde bir ilgiyle karşılanır... Gerisini zaten bütün Türkiye biliyor. Birol Güven, ardından, yine bir aile dizisi olan En Son Babalar Duyar’la çıkar televizyon izleyicisinin karşısına. O da çok iyi başarı grafiği yakalar. O kadar ki, dizinin oyuncuları ile başarı yüzünden arası bile açılır. Birol Güven, bu kadar başarılı olmasının sırrını hayatın sıradanlığında aramaktadır: “Benim ilgi görmemim nedeni belki de hayatın o kadar ilginç olmaması. O kadar çok insanın hayatı ilginç değil ki...” Zaten bu durum, senaryolarda da ortaya çıkmaktadır.Güven’in bir özelliği de dizilerde kullandığı karakterleri ve onlara yüklediği özelliklerin birçoğunu kendi çevresinden uyarlamış olmasıdır.- Haluk karakteri siz misiniz?Olabilir. Yani bire bir olmaz ama Haluk, tipik bir Darıcalıdır aslında. Darıca tüm Türkiye’yi yansıtır. Haluk için ‘aynı ben’ demelerinin nedeni de o. Meltem kentlidir mesela. Onların evliliği de tipik bir Türk evliliğidir. Kadın modern, erkek modernliğe direnen kişidir aslında benim anlattıklarımda. Haluk’un birçok özelliği belki bende var ama yüzde 100 değildir. Yüzde 70 falandır. Yüzde 30 Selamilik vardır bende. Özellikle Selami’nin çocuğuyla ilişkisinde olduğu gibi.Dizide iki çocuk sahibi Meltem-Haluk ikilisi gibidir Birol Güven ile eşi Burcu Güven’in birlikteliği de. Onların da biri 1997 doğumlu Can, diğeri 2003 doğumlu Öykü adında iki çocukları vardır: “Dizi zaten küçük problemler üzerine kurulu. Benim evliliğimde de bütün problemlerim çok minik böyle. Küçük problemler olduğu için hep eşinizin dediği oluyor. Mesela evimiz süse yöneliktir, konfora yönelik bir ev değildir. Koltuğa oturursanız rahat oturamazsınız. Koltuğu seyretmek güzeldir. Mesela böyle birçok problem vardır.”Birol Güven’in, dost veya akrabalarından uyarlayarak ortaya çıkardığı iki karakter daha vardır. Hem de bunlar onun çok yakınıdır. “En Son Babalar Duyar’daki baba kayınpederimdir. Dizideki Ali Erkazan fizik ve karakter olarak da kayınpederime çok benzer. Bire bir o aileyi anlatmadık orada ama özellikle baba ve oğul ilişkisi benim kayınpederim ve kayınbiraderimdir yani.”- Ailede dizi karakteri çıkaracak epey insan var galiba?“Çok var. Anlatabilirim yani. Orta sınıf Türk ailelerinin hepsini çok iyi anlatırım.”Birol Güven’in tiplemelerinde en çok tartışılan ve konuşulan iki kişi ise Feridun ile Kadir’dir. Yani Ayrılsak da Beraberiz’deki ‘bitirim’ Feridun ile En Son Babalar Duyar’daki ‘damat’ Kadir...- Feridun ve Kadir çevrenizden birileri mi?“Bire bir yakın çevremdir. Yakın akrabam ve arkadaşımız falan... Ama çok negatif bir karakter olduğu için onları söylemeyeceğim.”Bu ikisinin ortak özellikleri, hayatta, ‘yırtmak’ için her yolu deneyen, üçkağıtçı tipler olmasıdır: “Türkiye’deki en büyük problem, üzerinde konuşulabilecek, hatta kürsüler kurulabilecek şey ‘yırtmaktır’. Herkes bulunduğu yerden bir sınıf atlamaya çalışıyor. Para, güç, prestij bulmaya çabalıyor. Ve bu ‘yırtma’ mücadelesi içinde bir kısım var ki çok seviliyor. Onlar üçkağıtçı kurnazlar. Türk insanı bunu çok seviyor. Ama başarılı olmazsa seviyor. Bunlar her yolu dener ama başarılı olamaz. Bu, zaten Türk insanıdır. Çünkü Türk insanı da ‘yırtmak’ için o tarz bir çaba içinde olduğu için; ama bir türlü yırtamadığı için, onun da yırtamadığını görüp, onu çok seviyor.”‘Pınar bu işten kârlı çıktı’- Çocuklar Duymasın dizi ekibi, koyduğunuz kaideler üzere dağıldı. Pişman mısınız?“Yarın da öbür gün de aynı şeyi yapardım. Marka sadakatidir bu. Bütün bunları başarılı olmak için yaptım. Böyle çok ahlakçı bir tavır içinde yapmadım. Yanlış da anlaşılmış olabilirim. Gelen mesajlardan şöyle bir şey çıkardım. Türkiye’de ahlaki değerlere sahip olmak diye böyle bir trend yok. Tam tersi, yani öbür taraf daha aktif. Zaten yaşadığımız olaylara bakıldığında ben böyle kendimi çok suçlu da hissetmiyorum. İkisinde de hiç bir suçum yok. İkisi de çok büyük olay.”Tamer Karadağlı ile dostluğunu sürdüren Güven, Pınar Altuğ’la olan münasebetinin ise ‘çıkar ilişkisine dayalı olduğu’ için onun tarafından sona erdirildiğini söylüyor: “Pınar, aşkı için bedel ödeyen bir kadın olarak bu işten kârlı bile çıktı. Öyle algılansın. Ben o konuda sessiz kalmayı tercih ettim. Kamera arkası bir insanım. Suçlu da çıkabilirim. Çok dert etmedim. Her şeyi zaman gösterecek.”Peki şöhret olmak, sıradan bir hayat sürecek iken, belki de babasının Aygaz bayisini büyütüp geliştirmekten başka gayesi bulunmayan Birol Güven’i nasıl etkiledi? “Başta sadece benim ailemde değil, tüm Darıca’da çok büyük bir şaşkınlık yaşandı. Sonra benim o şöhretle belli bir tavır değişikliği içinde olacağım öngörüldü herhalde. Ama şimdi benimle birlikte şöhretin çok da sıradan bir şey olduğunu öğrendiler. Aynı yerde oturuyorum. Şöhret gibi yaşamıyorum. Yine kahveye gidiyorum. Arkadaşlarım geliyor Darıca’dan...”‘Levent-Etiler’de ufuk açıcı bir şey yok’Yaz aylarında Darıca’da oturan Güven, kışın da haftanın iki-üç günü gidip geliyor ailesinin yanına. Hatta işlerini Darıca’dan da yapabileceğini düşünüyor. Çünkü Darıca’da olmak, o büyüdüğü çevreden kopmamak, onun üretken olması demek. Ona göre burada yaşamaya çok fazla gerek yok. Çünkü kısır geliyor buralar, yani şehir ona: “Levent-Etiler-Ulus üçgeninde insanın ufkunu açan bir şey yok. Buraların kendi içinde bir rutine girdiğine inanıyorum. Yemekleri bile aynı. Hem biyolojik olarak da gececi bir insan değilim ben. Erken yatan biriyim.”Bazen ilham gelip böyle bir rüzgar savurduğunda bir sürü projeler ürettiği oluyor Güven’in. Sonra ilham çekip gidince başka bir düşünceye dalıyor o: “Bazen böyle kendimi çok iyi hissettiğimde, projeler yapmak istiyorum. Sinemalar, yeni şeyler. Sonra ayaklarım yere basıyor ve biz bunları realize edemeyiz diye düşünüyorum.”Çocuklarına düşkünlüğünü ‘eğer fobi ise fobi’ sayan, hayatta pişman olmamayı kendine öğreten, roman okuma eksiği olduğunu söyleyen, faydacı kitapları tercih eden, dış mekanlardaki müzik kirliliğinden şikayet edip ‘müziksizlik müziğini’ arayan, son günlerdeki ruh haline uygun olarak Rafet el Roman dinleyen, Sting’i ise çoğunlukla tercih eden, son yıllardaki en büyük problemini çok çok çalışmak olarak özetleyen, hobisi olmayan Beşiktaş eski yöneticisi Birol Güven, gülme rahatsızlığı sebebiyle, oğlunun dizilerini izlemesine kısmen izin verilmeyen babası Erdoğan Bey’in aksine, hiçbir yasağı (!) olmamasına rağmen senaryosunu kendi yazdığı ve yapımcılığını üstlendiği dizilerini izlemiyor:“İzlemiyorum. Beğenmiyorum ya kendi yazdıklarımı.”

2 yorum: