10 Ağustos 2009 Pazartesi

Kalbim Ege'de kaldı .. alıntı

SAHİBİNİ BULAN PAKET
Nikos Karavas, 71 yaşında. Babası Söke'den, annesi Güzelçamlık köyünden. Önce ailesinin Samos ve Türkiye arasındaki git-gelleri. Ardından 1942'de Samos'un İtalyan-Alman askerleri tarafından işgal edilmesiyle de Nikos'nun kaçışları. ‘‘1975'te bir akrabamız eski memleketimize, Güzelçamlık'a gidip, dedemin oturduğu evi bulmuştu. Evsahibi ona evi gezdirmiş ve ayrılırken de bir paket vermiş ‘bu size ait’ diye. Paketten bir ikona çıkmış. Arkasında dedemin el yazısıyla çocuklarının isimleri ve doğum tarihleri yazılı. Hepimiz çok duygulandık.’’
ORALAR VE BURALAR
İki ada var Ege'de. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra göç ve savaş çocuklarına kucak açmış iki ada. Samos Türkiye'ye yakın olmasıyla, kaçan Rum halkının ilk basamağı olmuş. Cunda ise mübadele anlaşmasıyla Girit'ten ve Midilli'den vapurlara bindirilip getirilen Türkler’in yeni toprağı. Cunda Rum evleri, daracık sokaklarıyla, ‘‘oraları’’ andırıyor. Samos ise, cumbalı evleriyle ‘‘buraları’’... Türkiye ile Samos arasındaki bir kilometrelik mesafe zor durumlarda halkın tek kurtuluşu olmuş. Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginlikler sona erdiğinde, belki köprü bile kurabiliriz, diyorlar...
HİKAYELER HEP AYNI
Fitnat İlman 1914 yılında Girit'in Hanya şehrinde doğmuş. Babasının Agora çarşısındaki kahvesinden ve ancak üç ay oturabildikleri yeni evlerinden sözediyor. İlkokulda Türkçe ve Yunanca eğitim almış. 10 yaşındayken bir Yunan gemisiyle Cunda'ya gelmişler. İkinci Dünya Savaşı’na kadar oradaki Rum ve Yahudi arkadaşlarıyla mektuplaşmış. İki adada da hikayeler aynı. Cunda'da bir bakkalla sohbet ediyoruz, babası Girit'ten, 87 yaşında. Rumca konuşuyor. Samos'a geliyoruz, telefon kartı almak için bir bakkala giriyoruz. Konuşmalarımızdan Türk olduğumuzu anlıyor, ‘‘Merhaba’’ diyor. Babası İzmir'den 1922'de kaçıp gelmiş buralara. Fitnat Hanım, Kosta, Nikos, Hasan Amca... Biri Ege'nin Anadolu kıyısında bırakmış evini, arkadaşlarını, bahçesini, diğeri Yunanistan kıyısında. Ama belli ki her ikisi de Ege'de bırakmış kalbini...
Yorgo ile Mehmet'in öyküsü
15 Mayıs 1919... Kimileri için, hiçbir anlamı olmayan bu tarih, aslında büyük bir felaketin, yitirilen dostluğun, göçün, yıllar sürecek özlemin başlangıcı... Büyük Yunanistan umuduyla Küçük Asya Seferi'ne başlayan Venizelos'un, İzmir'e alkışlar arasında çıktığı tarih. 1922 yılına kadar süren savaşın sonunda, bozguna uğrayan Yunan ordusu arkasına bile bakmadan gemilere doluşup kaçarken, Rum halkı ‘‘yanık’’ yüreği Küçük Asya'da kalakaldı.
Türkler'in büyük zaferinden sonra kendilerini güvenlikte hissetmeyen Rum halkı İstanbul ve Anadolu'yu terketmeye başladı. Manisa, Afyon, Akhisar gibi bölgelerden gelen ve İzmir çevresinden karşı adalara sandallarla kaçan Rumlar'ın çoğunluğu ilk basamak olarak en yakındaki Samos'a sığındı. 30 Ocak 1923'te imzalanan ‘‘mübadele anlaşması’’na kadar kaçarak Yunanistan'a sığınan Rumlar’ın sayısı bir milyonun üzerindeydi. Sözleşmeye göre mübadele kapsamına giren göçmenler her tür taşınır mallarını yanında götürebileceklerdi. Kurulan komisyon tarafından da geride bıraktıkları mallarına karşı belgeler verilecek ve karşılığını kendi devletlerinden alacaklardı.
Kırgın insanlar
Görünüşte her şey yolundaydı. Ama insanları toprağından, alıştığı düzenden, dostlarından zorla alıp başka bir yere ‘‘bırakmak’’ sanıldığı kadar kolay olmadı. Bu karşılıklı göç hareketinin sonunda gittikleri yerlere bir türlü alışamayan iki halkın ‘‘kırgın’’ insanları derin özlemleri ve dertleriyle başbaşa kaldılar. Kimi malının çok fazlasını alırken kimi de elinde olanın hepsini kaybetti. Girit'te günde üç kıyafet değiştiren Derviş Gurgutyanaki'nin, Cunda'da ayağında ayakkabısı olmadan öldüğü, anlatılan hikayelerden sadece biri.
Küçükken Söke'den ailesiyle Samos'a kaçan 83 yaşındaki, Stamatiyus Arapoğlu'nun da söylediği gibi ‘‘başkalarının oyunu’’na gelinmişti: ‘‘Yorgo ile Mehmet çapalarını bırakıp savaşa gidince ellerine silah verdiler. Onlar isterse biz iyiyiz, istemezlerse kötü. Hala uyuyoruz ya da beyinlerimiz yeterli değil oyunlarına gelmemek için.’’
Türkiye ile Yunanistan arasında göç uzun yıllar devam etti. 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül olayları ve gayrimüslimlere uygulanan ‘‘Varlık Vergisi’’, Rumların göç etmesine neden olan diğer olaylar. 6-7 Eylül'de yaşananlara rağmen gidenlerin çoğu bir gün geri döneceğine inandı. Zamanla iki ülkenin insanları işlerini rayına oturtmuş olsa da ‘‘koparıldıkları’’ yerde her şeyin daha yolunda olacağına hala inanıyor.
‘‘Babamın Türkiye'de ekonomik durumu iyiydi. Dedem bir süre Güzelçamlık Belediye Başkanı oldu. Orada kalmalarının daha doğru olduğunu düşünüyorlardı.’’ Bu sözler 71 yaşındaki Nikos Karavas'a ait. Babası Sökeli, annesi Güzelçamlıklı. Önce ailesi, 1918 yılında bir sandalla Kuşadası'ndan Samos'a kaçıyor. Bir yıl kaldıktan sonra, ortalık durulunca Güzelçamlık'a dönüyorlar. Fakat 1922'de Yunan Ordusu bozguna uğrayınca, tekrar Samos'a kaçıyorlar. 1942'den sonra, Nikos için ilk, aile için üçüncü kaçış yaşanıyor. ‘‘Ailece Türkiye'ye kaçtık. Ama babam öldüğü için vatanını ziyaret edemedi.’’ Nikos, hayatının arkadaşlarıyla şen şakrak geçmesini istiyor. Her gün aşık oluyor. Şaraba, dostlarına, hayata... En çok da barışa...
Osman Çavuş’un yardımı
1914 yılında Girit'te doğan Fitnat İlman, Cunda'ya 10 yaşında geliyor. Babasının yeni yaptırdığı evde ancak üç ay oturabiliyorlar. Türkiye'den gelen Rum mülteciler evlerine girince taşınmak zorunda kalıyorlar. Bir yıl Yahudi mahallesinde yaşıyorlar. 1924 yılında Yunan gemisiyle Cunda'ya geliyorlar. O sıralar bir süre boş kalan Cunda harap bir halde. Fitnat Hanım uzun bir süre Girit'teki Rum ve Yahudi arkadaşlarıyla mektuplaşıyor. Fakat İkinci Dünya Savaşı'nda mektuplar kesiliyor. ‘‘Savaşta öldülerse’’ endişesini hala içinde taşıyor.
95 yaşındaki Nikos Falaris ise İzmir doğumlu. 16 yaşına kadar da İzmir'de yaşamış. Fransızca öğrenim gördüğü lisede ancak bir yıl okuyabilmiş, sonrası malum. Anlatırken ağlıyor ve en çok, kaçmalarına yardım eden Osman Çavuş'u anlatıyor ve ona şükran duyuyor.
Kosta Kokinos'un hikayesi ise hepsinden daha farklı. 1915 yılında Kuzguncuk'ta doğuyor. İki kere askerlik yapıyor. Gayrimüslimlere Varlık Vergisi uygulaması başlayınca, İstanbul'da hayat kalmadığını düşünüyor. O sıralarda İkinci Dünya Savaşı var. Kalkıp, savaşa kaçıyor. En çok sevgililerini anlatıyor. Alman bir sevgilisiyle Kızkulesi'ne kadar yüzmüşler sonra duvarına bir kalp çizip isimlerini yazmışlar. Hala durur mu bilmiyor...
Aşk mübadeleyi yendi
Uzun yıllar yaşanan bu zorunlu göçe karşı çıkanlar da var. Bunlardan biri şu anda Cunda'da yaşayan 78 yaşındaki Andonyus Muksuris. Ayvalıklı bir baba ile Cundalı bir annenin çocuğu. Cunda'daki Taksiyaris Kilisesi'ne yakın bir yerde oturmuşlar. Onlar Midilli'ye götürülüyor. 40 yıl boyunca gidip gelmiş Cunda'ya sonra da yerleşmeye karar vermiş. ‘‘Cunda'nın güzelliği Yunanca şarkılardadır’’ diyor. Günleri arkadaşı Aydın'la balığa çıkarak ya da kahvede oturup sohbet ederek geçiyor.
Girit'i bırakmak istemeyenlerden kim var diyoruz, Zeynep'i anlatıyorlar. Aşık olduğu Rum genciyle, ailesine bile haber vermeden kaçmış. Bir başka Türk kızı da aynı nedenle orada kalıyor, evleniyor. Yıllar sonra çocukları Cunda'ya gelip akrabalarını buluyorlar. Yaşananlar ‘‘aşk’’ın mübadeleye bile karşı geldiğini gösteriyor.
Nikos Demirci: Çocuklarımızın düşmanca büyümesini engelleyeceğiz
Samos tarihi açıdan önemli bir ada. Milattan Önce 582 yılında ünlü matematikçi ve filozof Pythagoras (Pisagor) bu adada dünyaya geliyor. 20 yaşında adadan ayrılıyor ancak 53 yaşında geri dönüyor. Döndüğünde adada bir çok mürit topluyor ve onlarla birlikte İtalya'ya göç edip, dostluk üzerine bir tarikat kuruyor... Samos'un insanları belki de bu yüzden daha barışçı ve daha dost... 1980 yılından bu yana barış için yürüyen Samos Barış Harekatı'na son iki yıldır Türkiye de katılıyor. Girişimin Başkanı Nikos Demirci ile barış üzerine konuştuk.
Samos'a Ege'deki Barış adası diyebilir miyiz?
- Samos adasının barış konusunda tek ada olduğuna inanmıyorum. Barış için uğraşan başka yerlerde var. Yunan halkı barışı istiyor ve destekliyor. Samos'ta bir takım etkinlikler yapılıyor. Yapılan kadın toplantısından sonra olaylar böyle gelişti.
Toplantıda bu etkinlikleri başlatacak ne gibi sonuçlar çıktı?
- 1996 yılında, Sakız'da Türkiye'den Belediye Başkanlarının da katıldığı bir toplantı olmuştu. Döndüğümüzde Samos Kadın Derneği Başkanı olan eşim Angeliki Demirci böyle bir toplantının kadınlar arasında yapılmasını uygun gördü. Önce insanların kafalarında olan savaşı önlemek için bir şeyler yapmamız gerektiğine inandık. 1980 yılından beri Barış Yürüyüşü yapıyoruz. Kadın toplantısından sonra bu yürüyüşe Türkleri de davet etme kararını aldık. İki yıldır birlikte yürüyoruz.
Kalıcı barış istiyoruz
80'den beri barış yürüyüşü yapıyorsunuz. Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginlikte zaman zaman şiddetleniyor. Son iki yıllık yürüyüşünüzde bu etken miydi?
- Tehlike fazlalaştıkça insan somut çarelere yöneliyor. Ayrıca Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, Türk-Yunan ilişkilerinde daha tehlikeli yönler görmeye başladım. Amerika ve Rusya belli bir konuda karşı karşıya gelmekten ve savaşmaktan her zaman çekinmiştir. Ama şimdi Türkler’le Yunanlar’ın karşı karşıya gelmesi ve savaşmalarına çok ilgisiz kalacaklar hatta onu benimseyeceklerdir diye düşünüyorum.
Samos'un Türkiye'ye çok yakın olması farklı bir rol oynuyor mu?
- Hem yakınlığımız hem de problemlerimiz rol oynuyor. Belki Yunanistan'ın çok uzak bir noktasında yaşayan insanlar, yaşanan problemleri bizim kadar iyi algılayamaz. Bir de öteden beri Türkiye ile Samos arasında bir ilişki vardı. 1922'den önce benim dedem ve onun gibi bir çok insan yazları karşıya (Türkiye) gider buğday biçerdi.
Mutlak barışın olacağına inanıyor musunuz?
- Kalıcı barış için çalışıyoruz. İnanmasak zaten hiçbir şey yapmayız. Türk ve Yunan öğretmenlerin katıldığı bir toplantı yapmak istiyorum. Bu çocuklarımızın düşmanca fikirlerle beslenmesini önleyecek.
Yaptığınız barış etkinliklerine halkın katılımı nedir?
- Nükleer silahlanma konusunda halkla birlikte önemli bir tavır aldık. İki yıldır Türkler’le gerçekleştirdiğimiz barış yürüyüşü de en az o kadar önemli. Biz en kritik günlerde bile biraraya gelerek, barış yürüyüşlerini gerçekleştiriyoruz. Ve ‘‘ötekiler’’e işlerin düşündükleri gibi olamayacağını gösteriyoruz.

2 yorum: