30 Nisan 2010 Cuma

"Abla" ve akrabalarının dahil olduğu grup Girit'e gider, gezinin ilk günü Heraklion'u

İzlanda'nın güneyindeki Eyyafyallayöküll buzulu altındaki uykusundan uyanıp 190 yıl sonra püskürmeye başlayan yanardağdan yükselen kül bulutları Orta Avrupa'ya uçuşları engellerken, üç gün önce 29. İstanbul Uluslararası Film Festivali'ni alnının akıyla tamamlayıp sinema yazılarına ara vermiş "abla", yüreğine hiç kuşku külü düşürmeksizin, güzeeelce bavulunu hazırlar.




22 Nisan 2010, Perşembe sabahı 7:30'da, yağmurdan ardakalan serin sabahta ortanca ile "abla", küçük kız kardeşlerini taşıyan taksiye biner Yeşilköy'e yollanırlar. Gezgin teyzeyle dayılarının başını çektiği organizasyon, herkesi şaşırtarak, en gençleri, kuzenlerinin 6,5 aylık ikizleri, en yaşlıları, 86 yaşındaki amcaları olmak üzere 25 kişilik akraba grubunu biraraya getirir. Bilet satışta yaşanan, -bir önceki Barcelona gezilerinde "overbooking" olup, dört saat sonraki uçağa kaldıklarındakine benzer- acemiliklere eklenen gerginlikle, uçuş saatleri 10:15 görünse de, 1,5 saat rötarla havalanır, bir saat yolculukla öğlen, Girit Adası başkenti -eski ismiyle Kandiye- Heraklion, Nikos Kazancakis Havaalanı'na konarlar. Alçakgönüllü havaalanının iki çalışanının düşük temposunda yavaşça ilerleyen uzun -Türk- kuyruk, arkaları sıra inen uçak(ların) yolcusu İngilizler'in, EU üyeleri için açılan bir başka kabinde, kendilerine zarifçe, parmağıyla "geç!" işareti yapan görevli önünden, kapağı varak baskılı süslü iri motifli pasaportlarını açık tutarak seri biçimde akışlarını hasetle izlerler.



25'i "abla" ailesi toplam 126 yolcusunu iki katlı otobüse yerleştirip Heraklion'a yollanan, İstanbul'dan, -sessizce- kendileriyle gelmiş Batı Trakyalı Türk rehberin yolboyu anlattıkları: "Telefonumu kaydederken alan kodu gerekmiyor, çevirdiğinizde ben karşınızdayım... Önce şehir turu yapacağız, sonra serbest zaman vereceğim, akşam gelmek isteyenlerle tavernaya gideceğiz, yoğun bir gün olacak. 8400 kilometrekare Girit, Akdeniz'in beşinci büyük adası, şık bir ada... Heraklion, Hanya, Retimo, Aya Nikola şehirleriyle Girit, Yunanistan turistinin beşte birini ağırlar, daha çok dinlenme amaçlıdır, Santorini, Mikonos Adaları eğlence... Girit'te 350.000, Heraklion'da 150.000 kişi yaşar. Ada dağlıktır, en yüksek yeri 2456 metre... Tarıma açık iki ovası var, turizm ikinci gelir kaynağı... Ada, 1970'lerden sonra turizme açıldı... Akdeniz'deki ikinci büyük adayı bilene bir şişe şarap! -Gelen yanıtlara- Kıbrıs ayrı bir ülke, Yunanistan'ın değil... Şehirleşme yüzünden adada olduğun çok anlaşılmıyor, küçük adaların mimarisi daha özgün... Doğu Roma, Arap, Venedik, Osmanlılardan kalan yapılar var... Knossos Uygarlığı Santorini'deki patlama sonucu yokolmuş... Taverna, otelcilik, en sevdikleri kültür... Eğlence, -saz benzeri- buzuki ve uzo dedin mi, herşey bir yana... Hafta içi 8:30-14:30 arası çalışıyorlar, pazar her yer kapalı, şehrin büyüklüğüne göre, haftanın bir ya da -Atina'da- iki günü 17:00-19:00 arası çalışanlar için mağazalar açık..."



Özgürlük Meydanı anlamında Plateia Eleftherias'tan yerel rehberin bindiği otobüs, kırmızı, beyaz, turuncu begonvil ağaçlarının salkım saçak süslediği sokaklarda ilerleyerek, kentte küçük bir tur atar: "Nüfus Ortodoks ağırlıklı, biraz Katolik, çok az da Müslüman var. Yunanistan'da yaşayan 175.000 Türk Batı Trakya'da, Gümülcine'de, İskeçe'de; Ata'mızın doğduğu şehir Selânik'te Türk yok..." Işıl ışıl parıldayan kahverengi seramik kiremitli kubbeleriyle Aya Mina Katedrali önünden geçerken "...doğan çocuğun adı Mina olacaksa, o adı taşıan azizin kilisesinde vaftiz edilir, bu nedenle çok kilise vardır, Deniz gibi isim yoktur, aziz ve azizelerin isimleri konur çocuklara..."



Otobüsten inen grup, serbest zaman sonunda, 16:00'da Özgürlük Meydanı'nda buluşmak üzere, beraberce eski şehir merkezine ilerler. Dört yolun merkezindeki küçük alanın ortasındaki, dört aslan başlı fıskiyeli Morosini Çeşmesi, "Venedikliler tarafından15-17. yy.da yapıldı, havuzun yan yüzleri Yunan mitolojisinden manzaralarla süslü, ilk yapıldığında aslanların yerinde Poseidon vardı, yapımında Girit'e ait sarımsı taş kullanıldı... " Ayios Titos Kilisesi, "başlangıçta kilise, Osmanlı'da 250 yıl cami, sonra yine kilise... Ayios Titos, Pavlos'un öğrencisi, Hristiyanlığı öğretmek üzere buraya gönderildi... Kilise ibadete açık, Ortodokslar üç kez istavroz çıkarıp belli sûreleri okurlar, İsa, Meryem, kiliseye adını veren aziz(e) ikonasını üçer istavroz çıkararak selamlar, daha fazla vakitleri varsa otururlar. -Katoliklerdeki gibi- günah çıkarma yoktur... Müslümanlıktaki gibi, İsa'nın ölümünden sonra mezhepler çıktı, azizler aynıdır, felsefe biraz farklıdır."



Serbest zaman için, "etler domuzdur" uyarısı yapan rehber, kilise önünden geçen yolla limana çıkılabileceğini söyler, börekleri, hamur işlerini önerir. Ailenin bir kısmı gölgelere dağılırken, yakındaki, baharat, aralarında tazecik hindibanın olduğu ot, filelerde sevilerek yenen salyangoz, meyve, hediyelik eşya tezgâhlarının sıralandığı, ucu -Osmanlı dönemi- Valide Cami'nden yadigâr şadırvana açılan Pazar'ı gezen, fotoğraflayan kızkardeşleri ile, iştah açıcı lokma pankartı üzerindeki loukoumades sözcüğünü harf atlamadan özenle kaydeden "abla", küçük meydanda çeşmeye bakarak kendilerine börek, bira, fıstık, cips (7 Euro) ikram ederler.



Çepeçevre okaliptüs ağaçlarının gölgelediği meydanda toplanıp otobüse doluşan ziyaretçiler, Heraklion dışındaki otellerine gitmek üzere yola çıkarlar. Ailenin genç üyelerinden birinin yanına yerleşen "abla", fotoğraftan yola çıktıkları sohbet rotasının -her ikisinin de çok beğendiği anlaşılan Babette'in Şöleni filmiyle- sinemaya dönmesi üzerine coşar, aralıksız, yorucu sohbetiyle genç kardeşinin sabrını sınar.



Esaslı bir sınav da, rezervasyon sırasında internette resmini görüp bayıldıkları Zorbas otelin -henüz- açılmadığı haberi üzerine, birarada olmak dileğiyle toplanıp gelmiş akrabalarla birlikte, benzer niyet taşıyan diğer katılımcıların hayâl kırıklığına uğradığı otel girişinde yaşanır. Uzun süren etkili mücadele sonucu, kuşlara eşlik eden minik şırıltılarla sulanan, hanımeli kokulu temiz, güzel bahçeye bakan iki katlı, balkonlu evlere dağılır, akşam yemeği için hazırlanırlar.



2000'de, Denizcilik İşletmeleri'nin Karadeniz gemisiyle, Adalar (Mikonos, Santorini, Girit -sadece bir kaç saat Heraklion-, Atina, Pire) Turu yaptıkları sırada -Atina'nın Nevizadesi- Plaka'da, Akropol'e bakan bir tepede yaşadıkları, günbatımıyla başlayan, dört başı mâmur, uzun taverna akşamı anılarındayken bir yenisine gerek görmeyen "abla" ile kızkardeşlerinin bahçeler içinden yürüyerek ulaştıkları bir kaç havuz uzaktaki restoran, temiz, zengin mönüsüyle hem göz, hem de karın doyurur.



Denemiş olan akrabalardan aldıkları tüyoyla domates dolması tadıp beğenen "abla" ve kardeşlerinin, Girit ürünü yumuşak içimli nefis kırmızı şarap kadehleri, -her zaman olduğu gibi-, "bu seyahati bize hediye eden..." küçük kız kardeşe teşekkürle, kaldırılır.



alıntı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder